Türkiye siyaset sahnesi oldukça değişken bir trafik yaşıyor. Gündem bazen o kadar hızlı değişir ki, bu değişimin farkına bile varılamıyor. Dün yaşanan "çok önemli" bir mesele bu değişim nedeniyle bugün hatırlanamıyor bile... Hiç yaşanmamış kabul ediliyor sanki... Öyle davranılıyor. O kadar acı, hiç acıtmamış gibi davranılıyor. Bir sonraki gün gösterilen tepkilerde, reflekslerde "o acıdan" eser yok. Bu nedenle Türkiye'de "balık hafızalı toplum" yakıştırması yapıldı yıllar yılı... Öyle ki her umut ışığına sımsıkı sarıldılar balık hafızalı insanlar. Acıyı, kederi, hüznü yok saydılar. Sanki hiç girmemişti yaşamlarına... Hep geçmişte yaşadıkları acıyı unuttuklarını, sonradan yaptıkları tercihleri eleştirdik. Bazen o kadar kızdık ki, "bu halka her şey müstahaktır" dedik.

Zaman gelip geçtikçe, acılar katmerleştikçe, yaşanmışlıklardan sonra tecrübe denen olgu yerleştikçe hayata, hiçbir şeyin aslında öyle olmadığını daha iyi anlıyor insan... Aslında hiçbir şeyin asla unutulmadığını, aslında hiç bir acının dinmediğini, aslında sönen hiç bir ocağın bir daha tütmediğini... Yaşanan acıların aslında gelecek adına hep mutsuzluk getirdiğini... Ama yine de başka nesiller için, sevdiklerimiz için bir umutsuzluğa neden olmasın diye hep unutulmuş gibi davranıldığını çok geç anladım. Sonradan öğrendim, ilk gün haykırılan feryadın, yıllar geçse bile gırtlağı yaktığını...

Katil AKP Hükümeti, dün Kürtlere ve Türkiye emekçilerine bir katliam daha uyguladı. Yüzlerce cana ait et parçacıkları uçuştu Ankara semalarında... Yüzlerce sevda yarım kaldı. Yüzlerce umut, yarınsız... Yüzlerce anne "evladım!" diye haykıracak bir ömür. Yüzlerce baba, babalık yapacak yetim kalmış torunlarına... Yüzlerce çocuk, anne-babasız büyüyecek. Ağlayacaklar kuytu köşelere saklanarak hıçkıra hıçkıra. Yaşamlarında kazanacakları her başarıda anne ve babalarının eksikliğini hissederek, hiç bir zaman gereği gibi sevinemeyecekler, mutlu olamayacaklar, sevinç çığlıkları atamayacaklar. En sevinçli anları yarıda kesilecek, hüzünlü bir bakışa dönüşecek bakışları... Hiçbir zaman unutmayacaklar. Hiç bir zaman unutmayacağız. Ne AKP çetelerinin katliamlarını, ne de soyundan geldikleri katil güruhun zulmünü, katliamlarını asla unutmayacağız. İçimizde kin büyütmemek adına, bizden başka kimse acı görmesin diye belki unutmuyormuş gibi davranacağız. Ama hiç bir acımızın hafiflemesine asla izin vermeyeceğiz. Acılarımızı dinmesine müsaade etmeyeceğiz. Tıpkı öncekiler gibi...

Unuttuk mu? "Beni oğlumdan önce asın" diyen Seyit Rıza'ya, sırf zulüm olsun diye oğlunun idamını izletenleri... Şex Said'i darağacında sallandıran zihniyeti... İntikam güdüsüyle "Üç'e karşılık Üç" diyerek "Tam Bağımsız Türkiye" sevdalısı Deniz Gezmişlerin idamına el kaldıranları... Unuttuk mu yağlı urganı sırf boynuna geçirmek için yaşını büyüttükleri Erdal Eren'i... İşkenceye, zulme, onursuzluğa, ihanete karşı "Direniş Sembolüne" dönüşen Mazlum Doğan'ı, Hayri'yi, Pir Kemal'i unuttuk mu? Unuttuk mu Halepçe'de kimyasal bombalarla bizi jenositten geçirenleri, çatışma alanlarında ölülerimize işkence yapıp, oydukları gözlerimizden, kestikleri kulaklarımızdan tespih koleksiyonu yapanları... Cenazelerimizi çırılçıplak soyarak kent meydanlarında teşhir edenleri, panzerin arkasından sürükleyerek, güzelim genç bedenlerimizi lime lime edilmiş et parçalarına dönüştürenleri unuttuk mu? Unuttuk mu daha gün yüzü görmemiş çocuklarımızın anne karınlarını deşerek katledenleri... Uğur Kaymaz'ı, Ceylan Önkol'u, Nihat Kazanhan'ı, Enes Ata'yı, 35 günlük bebeğimize yönelen namluları... Madımak'ta ateşle semaha duran 32 canı... Meclis bahçesinde ensemizden tutularak önce araç içine, ardından on yıllarca zindan köşelerine atanları unuttuk mu? Unuttuk mu Bir Halkın İradesine yönelen elleri, kar maskeli adamların "çak" hareketiyle karşılıklı tebrikleşmesini, "şanlı bayrak" önünde gözleri bağlı fotoğraflarının çekilmesini... Yıllardır uygulanan tecridi... Paris'te Kürdistan kadınının onur mücadelesinde bayraklaşan Sakine'yi, kahpe kurşunlarla katledenleri... Kobani için "düştü düşecek" sözlerini IŞİD barbarlarına gönderilen tırlar dolusu silahı... Unuttuk mu? 5 Haziran Katliamını... Katliamda iki bacağını yitiren Sinemacı Lisa Çalan'ın biri kamerayla, diğeri tekerlekli sandalyede iki görüntüsünü unuttuk mu? Suruç'a "misafir" gelen gencecik bedenlerimizi havaya uçuran bombaları... Ankara'yı da unutmayacağız. Halka karşı devletin giriştiği katliamın kan deryasına dönüştürdüğünü de unutmayacağız. Veysel'i, Şirin'i, Dicle'yi, Dilan'ı, Sidar'ı, Abdullah Erol'u hiçbirini asla unutmayacağız. Unutmuş gibi davranabiliriz. Bize yapılanı unutmuş gibi davranabiliriz. Katil AKP Devleti, sevdiklerimizin canını almıştır. Sevdiklerimize yapılanı asla unutmayacağız. Unutturmayacağız.