Bugünkü yazımıza "umut" diyeceğiz. Hani en zor anımızda tutunduğumuz duygu... Özlediklerimizin, ütopyalarımızın, yeni dünya tasavvurumuzun en büyük dayanağı... Aşk ve sevgi kadar yüce duygu... Özgürlük tutkusuyla direnen halkların en büyük silahı... En ebedi ayrılık olan ölüme anlam katan yaşama gerekçesi yani... Bugün en fazla umudu yaralamak istedikleri için umudu yazacağız.

Suruç'ta yakın tarihimizin en trajik korkunç katliamlarından biri yaşandı. Ölenlerin hemen hemen tümünün o cağrafyadaki savaşın yıkımlarına karşı duyarlılık geliştirerek tümüyle insani kaygılarla, yani hiç tanımadıkları bir coğrafyanın hiç tanımadıkları esmer yüzlü insanlarının yaralarını iyileştirmek, yıkımlarını onarmak, yüreklerinin derinindeki sevgi ve umudu onlara nakşetmek isteğiyle orda bulunmaları meseleyi daha dramatik hala getiriyor. Kürt bir ananın "Biz Kürtler alışkınız. Keşke bizler ölseydik de misafirlerimiz ölmeseydi" sözü acının boyutunu sanırım göstermeye yetiyor. Ölüm kusan bombaların bu sefer onları hedef alması elbette tesadüf değil. Yıllardır kara bulutlar gibi bu ülkeyi tahakkümü altına almış umutsuzluk dalgasını püskürten birtakım gelişmeler vardı bir süredir. Şiddet sarmalı içinden "barış" adına yeşeren "umut" var bir süredir. Bu umut başka bir dünyanın mümkün olduğunu ve direnişle bu dünyayı yaratmanın mümkün olduğunu göstermiştir bize.

Umut yaratan bir kaç gelişmeyi hatırlamakta fayda var. Kuşkusuz ilk sıralara Gezi Direnişini, Kobanê Direnişini ve HDP'nin seçim zaferini koymamız gerekiyor. Elbette bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Lakin bunların Türkiye Ve Kürdistan Coğrafyasında umut adına çığır yarattığını söyleyebiliriz. Bu 3 olguyu "merkez" kabul edersek, Türkiye ve Kürdistan'daki mevcut düzene muhalif sol sosyalist unsurlarda "Başka Bir Dünya Mümkün" algısını geliştirmiştir. Bu algı aynı zamanda bu dinamikleri yeni bir güç dalgası yaratmaya sevk etmiştir.

Bu gençlerin bu çalışmasını bu çerçevede değerlendirmek daha da anlam kazanabileceği gibi bundan sonraki çalışmalar için de bir başlangıç noktası olabilir. Bu umut büyütülmelidir. En umutsuz durumlarda bile yaşam adına, barış adına bir çıkış olabileceğini unutmamak gerekiyor. Yaşam bu gençler için bitmiş olabilir ancak bu "bitiş"in idealleri büyüttüğünü, güzel bir yaşama ulaşmada yolumuzu kısalttığını söyleyebiliriz. Şu an bedenleriyle aramızda olmayan 33 Can'ın bu yolculuğa çıkarken gözlerinden saçtıkları umudu, sosyal medyada umuda dair mesajlarını hakkıyla algılamamız, bizi ağır bir sorumluluğun altına koyuyor. Bu ölüm kokan coğrafyaya ellerinde çiçekler, yüreklerinde sevgi, umut ve kardeşliği getirdiler. Tabi heybelerinde Kobanê'deki çocuklar için rengarenk oyuncaklar. Doğaya bir tutam fidan... Yaralı yüreklerin bedenini ısıtmak için biraz giysi ve yüreklerini ısıtacak bir kaç kitap... Tüm ideolojik yaklaşımlarımızdan soyutlasak bile, bu güzel çocukların yüceliğini anlatmaya kelimeler yetmez. Güzele, aydınlığa bir gidişti bu....

Ya saldıranlar... Bu saldırıyla hedeflenen aslında özellikle Kobanê Direnişi sonrasında yeşeren umudu parçalamaktı. Bu direniş değil miydi bizde umudu yaratan...? Kürtlerin birliğine bizi biraz daha yaklaştıran? Bu umut değil miydi Direnen Kürdistan Halkını, Türkiye Sol-sosyalist güçleriyle buluşturan...? Bu umut değil miydi ezilenlere, sömürülenlere, işçilere, ötekilere, "en alttakilere" yeni bir yaşamı müjdeleyen...? Ve bu umut değil miydi bu gençleri böyle yollara düşürüp, umudun topraklarına götüren...? Umudu yaratırken tarumar olmuş bir coğrafyada, paramparça bedenlere umut olmak için... Kobanê umut yaratırken yaralanmıştı derinden... Umut yaratırken gözlere umutsuzluk perdesi düşmesin diye, umuda yürünmemiş miydi?

Her bitiş bir başlangıçtır maalesef bu topraklarda. Her olumsuzluk bir tecrübe... Her ölüm bir doğuş... Her kaybediş bir zaferdir... Yeter ki bu umut dolu yüreklerle yeni bir yaşama koşanların umudu, bize umut olsun. Tıpkı Kobanê lime lime edilirken "umut" olduğu gibi...