Eşim ve ben, oğlumuzu Ulucanlar’a götürdük geçen pazar; yaşadığı ülkeyi daha yakından tanısın diye...
Ulucanlar, Cumhuriyet’in en eski cezaevlerinden biri...
Ankara Hamamönü’nde kurulu; 1925 doğumlu...
80 sene, Başkent’in ortasında bir zulümhane olarak çalıştıktan sonra 2006’da emekliye ayrıldı.
Yıkılacaktı. Altındağ Belediyesi, alkışlanacak bir kararla onu gencecik bir ekibin eline teslim etti. Onlar bu yaşlı binadan bir belgesel, bir kitap, bir film platosu ve eşsiz bir müze yarattı.
Türkiye’nin ilk cezaevi müzesi...
Ankara’nın ilk şehir müzesi...
Sahici bir tarih galerisi...
* * *
Müzeyi var eden gençlerin mihmandarlığında, kitaptan okuduğumuz tarihi yaşayarak gezdik Ulucanlar’ı...
Her koğuşta durduk, her zindanda donduk, her hücrede zulme tanık olduk.
Okulda verilmeyen cinsten, “kanlı canlı” bir tarih dersindeydik.
“Bak oğlum!
Bu İskilipli Atıf Hoca’nın tespihi... Şapka Kanunu’na muhalifti. 1926’nın bir kış günü burada ipe çekildi.
Bu, Maliye Vekili Cavit Bey’in son mektubu... Burada asılmadan önce eşine yazmış.
Talat Aydemir’i bilirsin. Yazın belgeselde izlemiştik. Onu da burada idam ettiler işte... Yol arkadaşı Fethi Gürcan’la birlikte...
Deniz... O gencecik direniş bayrağını da burada göndere çektiler, yoldaşları Hüseyin ve Yusuf’la... Bak, idam öncesi bekletildikleri hücreler burada...”
* * *
Müzeyi, hele bizim gibi uzun yıllar hapis yatmış bir dostla gezerseniz ciltlerce tarih kitabı okumuş kadar olursunuz.
Manzarası ve konforu nedeniyle “Hilton” adı verilen kuledeki koğuştan Bülent Ecevit’in daktilo sesi duyulur.
DP döneminin siyasi tutukluları volta atar “Adnan Menderes Bulvarı”nda...
İkinci Kule’deki koğuşu gezerken Donanma Davası hükümlüsü Nâzım Hikmet’in bir şiiri çınlar kulağınızda...
Yan koğuştan Ahmet Arif’in, Cevat Şakir’in, Hasan Hüseyin’in, Necip Fazıl’ın sesi gelir.
O daracık görüş kutusunda Yılmaz Güney, karısıyla buluşmuştur, İsmet Paşa, damadıyla konuşmuştur.
17’sinde ipe çekilen Erdal Eren, darağacının dibinde son bakışını unutmuştur.
Hangi müze, bunca yıl boyunca bu kadar acı görmüş, onca eziyete tanık olmuştur?
* * *
Boş verin alışveriş merkezini; çocuğunuzu elinden tutup Ulucanlar’a götürün.
İnsanın insana, devletin aydına zulmünü anlatın ona...
Bir hücrede iki dakika yalnız bırakın; orada farelerle 10 yıl geçirmenin ne olduğunu bilsin.
Hamamı gezdirin; “Hayata Dönüş Operasyonu”nda orada sıkıştırılarak katledilenleri öğrensin.
Kenarda bekleyen manyetoya hafifçe parmağını tutun; o elektriği günlerce vücudunda gezindirmenin nasıl bir eziyet olduğunu hissetsin.
Darağacını gösterin; sadece farklı düşündü diye insanların boynu kırılarak öldürülmesinin korkunçluğunu fark etsin.
“Ulucanlar Belgeseli”ni izletin; yaşadığı ülkenin üzerinde oturduğu eziyet tarihine tanıklık etsin.
O acıyı çektirenleri ve o acıya rağmen özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyenleri yâd etsin.
Çıkışta kaygıyla titreyen elinden tutun:
“Biz sana bu mirası bıraktık” deyin:
“Ulucanlar müze oldu. Ama henüz zulüm bitmedi. Ziverbey, Mamak, Silivri müze olana kadar da bitmeyecek.”