Bodrumlu Neyzen Tevfik şiirinde; “Hayat üç buçuk ile dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın. Ya da dört dörtlük yaşarsın” tespitinde bulunur. İkilemler ve bu ikilemler arasında tercihler önemlidir. Çoğu zaman insan evladının nerede durulduğu da, buna göre şekillenir. Üç buçuk atışın biçimlendirdiği değişik varyantlar vardır. En uçta yer alanı diktatörlük olsa gerek. Dikkatle incelendiğinde; bilinen en mühim diktatörler aynı zamanda yeryüzünün en üç buçuk atan kimlikleridir. Zaten yürekli insan korumalara ve korunmalara, zırha, yüksek duvarlara, sırça köşklere, silaha ihtiyaç duymaz. Onun en büyük korkusu vicdanına içkin olandır. Belki de yürek ile vicdanın, böbrek ile de zulmün ahengi bu sebeptendir. Zalimin böbreğindeki taş büyüdükçe, yüreği de donuklaşır ve vicdan kuruması yaşar.

DİKTATÖRÜN RUH HALİ

Üniversite tezimin adı; “Saldırganlık, Şiddet ve Spor İlişkisi” idi. Orada bir arkadaşımın çok ciddi katkıları oldu. Zaten tezimi de; 4 dil bilen Bulgar göçmeni yoldaşımın çevirileri kıymetlendirdi. Çevirilerinden birisi diktatörlerin ruh haline ilişkindi. Burada diktatörlüğün önce düşü kuruluyor. Sonra geçiş dönemi ve tahta oturuş. Ustalık-acemiliğe benzer bir süreç. Diktatörlerde süreklileşen ve derinleşen bir paranoya mevcut. Hatta giderek dış dünya düşmanlaşır. Sabah-akşam kendisini devirme girişimleri olur. Megalomani destekçilerini kendisine tapınmaya zorlayacak düzeydedir. Ancak giderek yalnızlaşır, yalnızlaştıkça korkuları büyür. Etrafında yüksek koruma duvarları oluşturur. Bu duvarlar sadece fiziksel değil; askersel, siyasal, bürokratik tuğlalarla gün be gün yükseltilir. İnandırıcı olması için de, kendisine uyduruk darbeler yaptırır, suikastlar, devirme planları icat eder. Hatta gerekirse uzaylılardan oluşan ve ufolar içine yerleşmiş karanlık örgütler yazar.

DİKTATÖR KENDİ YALANINA, KENDİSİ DE İNANIR

Tanrıyı temsil ederler ya da tanrısal güçle yeryüzündedirler. Bu nedenle her sözleri adeta mucizevi bir mesaj içermektedir. Mitomani (sürekli yalan üretme-söyleme) hastasıdırlar. Mitomani çemberi dışında kalanlar ve hastalığını deşifre edenler üzerinde akla gelmeyecek baskılar kurarlar, onları yok etmek isterler. Kitlesel linç ortamını harmanlamak ve baskı aygıtlarını perçinlemek için de terörist ve vatan haini ilan ederler. Doğal olarak toplumsal biat vardır. Biat edenler ve biat eder gibi görünenler arasında diktatördeki mitomani öylesine muazzam bir hal alır ki; artık diktatör kendi yalanlarına da inanmaya başlar. Bu ruhu teslim alan şeytanın artık atı alıp, Üsküdar’ı geçtiği zamana tekabül eder.

DİKTATÖR KENDİSİ İÇİN BİR ŞEY İSTEMEZ

Yeryüzündeki tüm diktatörlerde durum budur. Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Pinochet ve diğerlerinin özellikle sona doğru gidişteki ruh hallerinde üç buçuk atma nöbetleri histerik hal almıştı. Mussolini, partizanlar; “Seni ayağından asacağız” dediği için ayakkabısını ayağında boyatmıyordu. Bu onu (Kurşuna dizildikten sonra tabi) ayağından asılmaktan kurtaramamıştı. Hitler en büyük kabusunun karısı Eva’nın kendisini bir komünistle aldatması olduğunu dillendirirdi. O yüzden kendisinden önce Eva’yı öldürdü. Franco’ya partizanlar; “Cesedin kaybettiğin kişilerden oluşan kimsesizler mezarlığında olacak” demişti. Önce kendisine devasa bir anıt mezar yaptıran Franco, şu anda kaybettiği kişilerle aynı toprağın altında komşu. Unutmadan diktatörlerin hepsinde gemi alınmaz bir ihtişam ve şaşa merakı mutlaka oluyor. Dışarıya verilen bu manadaki fotoğrafın da tanrının ya da devletin sureti olduğunu iddia ederler. Yani kendisi için bir şey isteyen diktatör yoktur.

DERS NİTELİĞİNDE KONUŞMA

“Sayın” Erdoğan 2015’in en kısa çeken ayının ilk gününde, Türkiye Adalet Akademisi’nde gerçekleştirdiği konuşmasında, “Adaletin bu mu dünya. Bu konuda Orhan Baba soruyor. Bak başkaları sormuyor. Adalet o kadar önemli. Çünkü zulmün alternatifi nedir, adalettir. Olay bu kadar basit. Adaletin düşmanı nedir, zulüm. Mevlana'nın adalet tanımını ifade etmek istiyorum; diyor ki Mevlana: Adalet nedir Ağaçları sulamak. Zulüm nedir Dikene su vermek. Adalet bir nimeti yerine koymaktır, su emen her kökü sulamak değil, zulüm ise bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır'. İşte buyurun Mevla'dan adalet tanımı. Gerçekten de adalet ile zulüm arasında böylesine ince bir çizgi böylesine ince bir sınır vardır” derken; devamla kul iradesinin de başka hiç kimseye devredilemeyeceğini dile getirerek; “Ne Cumhurbaşkanı'na ne Başbakan'a ne elinde sermayeyi tutan para babalarına... Kimseye, hiçbir egemen güce teslim etmediğimiz sürece, işte o zaman yaratılmışların en şereflisi olan insan oluruz” dedi. Son olarak da sözlerine: “Bir zamanlar, 'vicdan-cüzdan' diye bir şey gündeme geldi. O kahredici bir ifadeydi, aslında asla böyle bir şey olamaz. Derse ki ben hak hukuk vicdan bunun arasındayım, onu öper başımıza koyarız. Çünkü hukuk dediğimiz kavram neyle bütünleşiyor, hakla bütünleşiyor. Bakın biz aslında bir kanun devletinin temsilcileri olmaktan öte geçmeliyiz, ya ne olmalıyız, bir hukuk devletinin temsilcileri olmalıyız. Hukuk başka şeydir, kanun başka şeydir. Hukuk mu kanun mu derseniz, benim o zaman savunacağım şey; hukuktur. Çünkü kanun önüne gelenin istediği gibi, arzu ettiği gibi, nefsi neyi emrediyorsa ona göre hazırlamış olduğu bir yazılar silsilesidir veya yasalar manzumesidir. Ama hukuk öyle değil. Eğer benim hukukumu bir yasal düzenleme koruyamıyorsa ben ona hukuk diyemem ki...” muhteşem saptaması ile noktayı koydu.

ÜÇ BUÇUK + EKSİ ÜÇBUÇUK = SIFIR

İki üç buçuğun toplamı asla yedi etmez. İlk üç buçuk taht ve kürsü işgalcisi üç buçuk atan üç buçuktur. Diğeri ise tahta ya da kürsüye üstüne basarak çıktığı sürünün eksi de atan üç buçuğudur. Artı üç buçuk ile eksi üç buçuğun toplamı ise kocaman bir SIFIR eder. Neyzen Tevfik de korku ile diktatörlük ve cehalet bağıntısı ile oldukça ilgilidir. Kısmen bunu:

“Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe,

Süremez hükmünü bunlar, yaşadıkça bu küre,

Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre”

dizelerine yansıtmıştır. Bu yazı da zaten 142 yıl önce bugün onun doğduğu evin bulunduğu Neyzen Tevfik Caddesi’nde kaleme alındı. Sadece onunla hemşehri olmak değil, aynı zamanda onunla üç buçuk atanlar safının dışında saf tutmak da ayrı bir keyif ve onura denk düşse gerek. Şimdi aynı zamanda üç buçuk atarak yaşayanlara inat; okulda, yoğun bakımda, tarlada, fabrikada, laboratuvarda, sokakta, mahpusta, meydanlarda hayatı dört dörtlük yaşayanların zamanıdır. Bu zamana hayatı bilerek ya da bilmeyerek üç buçuk atarak yaşayanların da ihtiyacı var. Acıları ve korkularını farklısının da dindirmesi olası değil gibi…