“Ben Kürt değilim… İzmir doğumlu bir Türk’üm. Cebimde TC vatandaşlık numarası yazılı bir kimlik kartı taşıyorum. Tam göğsümün üzerinde ve o göğsü gere gere taşıyorum. Arkadaş Kürtlere ne veriyorsan, hangi hakkı, hangi güvenceyi tanıyorsan ben de istiyorum.”

Bu garip cümleler Ertuğrul Özkök'ün.

İlk okuyuşta inanılmaz öfke patlaması yaşıyor insan. Anlamaya imkan vermeyen küstah bir bencillik, kapıdan ilk girişte genzi yakan acı soğan kokusunun mide bulandıran buğusuna benziyor.

***************

Bir önceki yazımda iyi insan olmanın faziletlerini irdeleyen birinin kendisini sorgulamayı idrak edememesi hususunu dile getirip şöyle demiştim; "Kim bilir belki de Raskolnikov'un çektiği acıları intiharın kıyısında yaşaması gibi o da kötülüğünü iyilerin arasına karışarak sorguluyor."

İntihar ipi salınırken çarpan yürek, büyüyen gözler, ürpererek soğuyan beden, algının değil korkunun eseridir.

Pişmanlık değil azap vardır böylesi çelişkili yaşamlarda.

"İyi insan olmak" büyülü bir güzergahta yürümek değil insanların arasına karışıp azığını paylaşmaktır, bunu bize öğütledi bin bir kokulu çiçek bahçesi.

**************

Özkök'ü yazdıkları üzerinden değerlendirmeye tabi tutmak ve doğru analiz yapmak için "aynı mahallenin horozluğuna" soyunan Orhan Miroğlu'nu ve Markar Esayan'ı da ahlaki normlar çerçevesinde sorgulamanın faydalı olacağına inanıyorum.

Özkök'ün yanısıra "milli devşirmeler de" arafta devletçilik savaşı veriyor çünkü.

Kürtler'in cumhuriyet tarihi boyunca uğradığı gayri insani, gayri ahlâki zulümleri örnek vererek acıma hissi üzerinden haklılık çıkarmak ya da üstünlük kurmak gibi bir düşüncenin bizi olayı anlamaktan uzaklaştıracağı da aşikar.

Acıları dile getirerek haklılığını vurgulamak zayıflık örneğidir. Anayasal haklarını zorbalıkla gasp eden düzene karşı mücadele etmekte tereddüt etmemiş bir halka zayıflık yakışmaz.

Çatır çatır mücadele eder, dönüp geriye bakmaz!

Özkök, Kürtlere verilen her şeyi isteyebilir, bu onun ahmaklığının eseri!

Kâh gazete sütunlarında, kâh karargâh kapılarında , kimi zaman "şerefsiz" diyerek sürgüne gönderdiği, çoğu zaman terörist diyerek ölümüne alkış tuttuğu halkın yüzüne bakıp azıcık da olsa utanması gerekirken böyle bir kepazeliğe yeniden yeniden talip olması kişiliğiyle uyumlu olmasına rağmen beni hayrete düşürüyor.

Ama biz yine de bir gece vakti askerlerin evinin kapısını tekmelemesini istemeyiz.

Karakol komutanının Ertuğrul beyi ulu orta tokatlamasını, eşini çocuğunu taciz etmesini istemeyiz.

Dilini konuşmasına müsaade etmeyen bir barbarlık karşısında "bana Kürtçe bir ekmek ver" demesini istemeyiz.

Bir gece vakti yolda durdurulup rütbeli bir askerin hakaretleri eşliğinde bok yemesini, "ya defolup gidersin ya da evinle beraber seni de yakarız" tehdidinden sonra boynu bükük toprağını terketmesini istemeyiz.

Zavallı koca çocuk, Kürtlerin aldıklarına talip olmak istiyorsan evvela Kürtler'in yaşadığı cehennemi yaşamaya yüreğin olmalı, sonra olanları kavrayacak vicdanın olmalıdır.

Bu bir kadeh şarap içerek kendini dünyanın merkezinde görmeye benzemez.

**************

"İşkence altında göğüslerim kesilirken, haklı bir davanın militan olarak 'ah' demeye utandım" Paris'teki saldırıda hayatını kaybeden PKK'li Sakine Cansız'ın bu sözleri eminim Özkök'ü derinden etkilemiştir.

Bu cesaret, bu muazzam asalet onun devletçi zihnini, üstünlük hissini paramparça etmiştir.

Devletin yaptığı her hukuksuzluğa kanlı canlı şahitlik yapmış biri bu şahitlikten utanmayıp, "bakın ben Türk'üm, Kürtlere ne veriyorsanız bana da vereceksiniz" diyorsa ve siz de Kürtler'in çektiği acıları sıralayarak haklılığını vurgulamaya çalışırsanız, bu ancak ve ancak onun aşağılık kişiliğine haz verir.

Takdir edersiniz ki "Türk olmanın yüce gururunu" insanlığın önüne koyan ezici bir çoğunluk var Türkiye'de.

Sorulması gereken soru şu; bir Türk’ü, bir Kürt'ü, bir Ermeniyi aynı potada buluşturan ne? Türk'ün milli değerleri etrafında faşizan bir söylemde gönül birliği yapan bu şahıslar "Vicdanın körleşmesi" noktasında birleşemiyor mu?

Orhan Miroğlu'nu ve Markar Eseyan'ı utanmasına sıkılmasına yer bırakmayacak şekilde "hükûmet sevdalısı" yapan şey ne?

Televizyon programlarında boğazı sıkılarak darp edilen biri gibi boyun damarları şişene kadar bağıran, soluk almadan kayıt cihazı misali AKP propagandası yapan Miroğlu'nu hangi değerler cezbetti?

Tek devlet, tek bayrak, tek dil, dayatmalarını demokrasi püresi diye ısmarlayan, "afedersiniz Ermeni" olarak anılmayı bile omurgasız bünyesinde sindiren Markar Eseyan'ın "milli değerleri" kutsayan bir hükümetimiz var demesi sizce de bir tuhaflık arz etmiyor mu?

Erdoğan’a ve AKP'ye yöneltilen bütün eleştirileri "mili değerler düşmanlığı" olarak pazarlayan "milli devşirmelerin" figüranlık yaptığı bir memlekette, Özkök'ün bariz ırkçılık kokan paranoyak ruh hali sanırım daha iyi anlaşılır.