Belki de onu hiç tanımasa daha iyiydi. Ondan önce alışkındı yalnızlığa; kendi başının çaresine bakabiliyordu.
Sokaklar it kopuk doluydu; onlara alabildiğine güvensiz, kendine aşırı güvenliydi; hepsine kafa tutuyordu.
Evet, belalıydı hayat, zordu ayakta kalmak, ama uğraşıp alıyordu ekmeği aslanın ağzından, karnını doyuruyordu.
Birbaşınalık güç, ama tanıdıktı; böylesine acı vermiyordu.
* * *
Onu gördüğünde herkese yaptığı gibi uzak durmuş, kuyruğu dik tutmuştu başta...
Mademki diğer yabancılardan farkı yoktu; gardı düşürmenin âlemi de yoktu.
Ama gözünün ta bebeğine bakıyordu bizimki...
Belli ki ona ilk görüşte vurulmuştu. İlk dokunuştan ebediyen bir arada yaşayacaklarmış gibi bir his oluşmuştu.
Bir sıcak gülüş, bir tatlı sarılışla düştü gardı; kalbini açtı, kedi gibi uysallaştı.
Evet, sevebilirdi bunu...
Hürriyetinden onun için cayabilir, yalnızlığını noktalayabilirdi.
* * *
Yemeklerini paylaştılar önce... Sonra evlerini, yataklarını...
Her yere birlikte gidiyorlar, hep birlikte geziyorlardı. Tatlı sözler, cilveleşmeler, hediyelerle başı dönüyordu.
Günden güne ona daha da alışıyor, şüphelerinden arındıkça gevşiyor, güven hissiyle tanışıyordu.
Belki de yıllarca boş yere direnmişti böyle bir ilişkiye...
Kendine boş yere ıssız kaleler inşa etmiş, onca acıyı boşa çekmişti belki de...
Kendini tanıyamıyordu:
Aşk, tırnaklarını, dişlerini sökmüştü adeta; uysallaşmış, evcilleşmişti.
* * *
Bir sabah yalnız uyandı; yanı boştu.
Bahçeyi aradı; yoktu.
Sokağa koştu; uzaklaşan arabanın egzozunu gördü.
Ufukta kaybolana dek süzdü arabayı...
“Nasılsa dönecek” diye düşündü o an... o gün... o hafta...
“Galiba gelmeyecek” diye kaygılandı o ay sonu...
“Gitmeseydi keşke” deyip durdu o mevsim...
Ve yılsonu, “Keşke hiç gelmeseydi”ye döndü hissiyatı...
Öylesine çökmüştü.
* * *
Oysa kimseye güvenmediğinde güçlüydü; aşk, direncini kırmıştı.
Cömertçe açtığı kalp, iltihaplı bir yara olup çıkmıştı.
Sevgisizken aldanmazdı hiç olmazsa; şimdi hem sevgisiz kalmış, hem kandırılmıştı. 
Tutkuyu bir kez tattığı için hep onu arar olmuş, tokluğa alışınca açlığı unutmuştu.
“Bir gün mutlaka gelecek”le “Onsuzluğa alışmalıyım” arasında gidip gelmekten bitap düşmüştü.
Yeniden it kopuk dolu sokaklara döndüğünde aşka düşmeden önceki halinden eser yoktu. Hastalanmıştı.
Nefretten korkarken, aşkla zehirlenmiş, ihanetle yaralanmıştı.
Sessizce ağladığı gecelerde “Belki de onu hiç tanımasam daha iyiydi” diye sayıkladı.
Yalnızlık belası, ayrılık acısından âlâydı.
* * *
Kıssadan Hisse: Her yıl, okullar kapandığında karne hediyesi olarak hevesle alınan yüz binlerce hayvan, tatil yörelerine götürülüp sezon sonunda, oralarda açlığa ve ölüme terk ediliyor. Yapmayın! Çocuklara da hayvanlara da bunu yaşatmayın. Hayvan Hakları Federasyonu’nun (HAYTAP) “Terk edilmek tüm canlılara aynı acıyı verir” filmini izleyin, kampanyasını destekleyin. (http://www.haytap.org/index.php/201103183252/haytap-film/haytap-film-terkedilmek-tum-canlilara-ayni-aciyi-verir)