Diego Armando Maradona; gelmiş geçmiş en iyisi, çok sevdiği Fidel’le aynı günde bu dünyadan göçtü gitti. Güle güle 10 numara!!!

Elveda Tanrı’nın eli; Seni tanımayan bir neslin kaybettiği çok şey vardır…

"Bu maç bizim için bir final gibiydi. çünkü, bir takıma karşı değil, bir ülkeye karşı kazanmış olacaktık. Maçtan önce futbolun bunla ilgisi olmadığını söyleyip duruyorduk, ama orada birçok Arjantinli çocuk ölmüştü; onları kuş yavruları gibi öldürmüşlerdi. Bu bir rövanş olacaktı, sanki Malvinas'ın intikamını alacaktık. Yaptığımız röportajlarda hepimiz, bunları birbirine karıştırmamak lazım; futbol ve politika ayrı şeylerdir filan diyorduk, ama yalandı hepsi, düpedüz yalan! İşte bunun için, sanırım attığım gol, golden öte bir şeydi... "

O meşhur İngiltere maçından ve attığı efsanevi golden sonra gazetecilere maçın yorumunu yapıyor ve bu açıklamalardan sonra elle attığı gol sorulunca o benim değil "tanrının eliydi" açıklamasında bulunuyordu Diego Armando Maradona.

Diego Armando Maradona, 1960'da fakir bir ailenin 8 çocuğundan beşincisi olarak Arjantin’in Villa Fiorito kentinde dünyaya geldi. Futbola, 5 Aralık 1970’te, Los Cebollitas takımında başladı. 20 Ekim 1976’da, Argentinos Juniors takımıyla birinci ligdeki ilk maçına çıkan Maradona, 1979 FIFA Dünya Gençler Şampiyonası'na katıldı. Bu başarısının ardından diğer takımlarında dikkatini çeken Maradona Boca Juniors’tan gelen 1 milyon sterlinlik teklifi kabul etti. Ulusal forma altında sergilemiş olduğu performansını Boca formasıyla da sürdüren yıldız futbolcu 1979 ve 1980 yıllarında Güney Amerika’da Yılın Futbolcusu seçildi.

Maradona'nın Boca'da başlayan futbol kariyerinin ikinci durağı, İspanya krallığının sembolü Real Madrid değil, ayrılıkçı Katalanlar için bir kulüpten çok daha ötesi olan Barcelona'ydı. 1982 yılına geldiğimizde kendisine 5 milyon sterlinlik bir transfer ücreti öneren Katalan temsilcisi Barcelona'nın yolunu tuttu. İspanya’daki ilk sezonunda Barcelona La Liga, Kral Kupası ve Süper Kupa’yı kazanıyor ve Maradona bu başarılarda büyük pay sahibi oluyordu.

1986'da Arjantin’in, Dünya Kupası’nı evine götürdüğü kupada İngiltere'ye attığı gol ve kupanın alınmasına yaptığı katkıyla dünyanın en büyük oyuncularının arasına girmeyi çoktan hak etmişti.

1984’te, kendisini 1978 Dünya Kupası kadrosuna almayan Menotti’nin, Barcelona’nın teknik direktörü olmasıyla, takımdan ayrılan Maradona, 1991’e kadar formasını giydiği, İtalya’nın Napoli takımıyla sözleşme imzaladı. Katalan topraklarında işler pek iyi gitmedi, ama 1984'de transfer olduğu Akdeniz kıyısındaki Napoli'de İtalya'yı yerinden oynatacağı günler uzak değildi. 7 milyon sterline transfer olduğu yeni takımına Maradona’nın faydaları o kadar büyüktü ki Napoli’yi tarihinde ilk kez şampiyon yapmayı başardı. UEFA Kupası’nı kazanmaları ise İtalyanların, özelliklede Napoli taraftarlarının bu futbolcuya olan hayranlıklarının daha fazla artmasına neden oldu.

Kuzeyin zengin kentlerinden gelenler tarafından yıllarca aşağılanan bu fakir bölgenin insanları için Maradona'nın Napoli'ye kazandırdıkları şampiyonluk kupalarından çok daha fazlasıydı. Napoli taraftarlarının yaşamlarında hayata dair hiçbir şey değişmemiş; öteden beri gelen sıradan yaşamları aynen devam etse de, Maradona İtalya şampiyonluk kupasını Napoli'ye getirdiğinde Napolililer, ilk defa onları dışlayan onları ''Bizim vergilerimizle beslenen asalaklar '' olarak nitelendiren kuzeye karşı başarılı olabileceklerini gördüler. Onlar için başkaldırı, yeşil sahadaki 10 numaralarının attığı goller ve burnu büyük rakiplerini zekice hareketlerle alt etmesiydi. Maradona belki binlerce kilometre uzaktan geliyordu, ama Napoli'deki yaşam koşullarına yabancı değildi. Onun çocukluğu da başkent Buenos Aires'ten çok uzaklarda, yoksulluk içinde geçmişti. Her ne kadar saha dışında paraya ve lükse boğulmuş bir yaşam sürse de, yoksullar onu her zaman kendilerinden biri olarak gördü. Napoli taraftarları Maradona'ya olan bağlılığını, Diego'nun "Yıllarca sizi aşağılayan ve alay eden insanları mı destekleyeceksiniz?" sözleri sonrası 1990 Dünya kupası yarı finalinde İtalya milli takımına karşı onu ve Arjantin'i destekleyerek gösterirken; bu olay onun İtalya macerasının sonunu hazırlamıştı bile. Not olarak statta Arjantin ve İtalya destekçileri hemen hemen eşit sayıdaydı.

1991 yılında bir İtalya lig maçı sonrası rutin bir doping kontrolünde kokain kullandığı ortaya çıkan ve Arjantin’e dönüşünde, polis tarafından uyuşturucu bulundurduğu gerekçesiyle göz altına alınan Maradona’nın kariyerindeki düşüş başladı.

1993 yılında, İspanya’nın Sevilla takımına transfer olan futbolcu, 1994 Dünya Kupası’nda oynadı. Ancak Amerika’da düzenlenen turnuvada illegal madde kullandığı ortaya çıkan Maradona 15 ay ceza alarak kupadan diskalifiye edildi.

Maradona Almanlara kaybedilen final sonrası göz yaşları ile belki de bir daha yaklaşamayacağını anladığı kupa için ve kariyeri için göz yaşı dökmüştü. Kupa sonrası uyuşturucu bağımlılığı yüzünden ceza alan Maradona Amerika 94 Dünya Kupası için yeniden ulusal takıma ve futbola geri döndü. Nijerya maçı sonrasında doping testi pozitif çıkınca kupadan ihraç edildi. Çok uzaklarda, Bangladeş'in başkenti Dakka'da insanlar sokaklara döküldü. İsyancılar, o kupaya geri alınmazsa şehri yerle bir edeceklerini açıkladılar. Yaşanan çatışmalar giderek büyüdü, ancak olmadı, Maradona ABD'deki maçlarda oynayamadı.

Cezalı olduğu bu dönem boyunca, Deportivo Mandiyu ve Racing Club gibi kulüplerde teknik direktörlük yapan Maradona, 1995 yılında cezasının bitmesinin ardından, ilk aşkı Boca Juniors’a oyuncu olarak döndü. Boca Juniors formasıyla 2 sezonunun ardından Maradona, 1997’de 37 yaşında futbola veda etti.

Futbol tarihinin istisnasız en büyük efsanesi olan Maradona yaşayan bir efsaneydi, şimdi ise ölümsüzleşti. Çünkü onu Fifa'ya sallarken yada küreselleşme karşıtı liderlerle top oynarken, Bush karşıtı yürüyüşlerde en önde yürürken görebilirdiniz.

Maradona binlerce futbolseverin olduğu kadar özellikle yetiştiği Boca Juniors kulübünün taraftarları için tanrıdır. La dolce tribünleri, Maradona'yı sağlık yada hukuki problemler yaşamadığı sürece Bombenara'daki locasından beline kadar sarkmış vaziyette çılgınca tezahürat yaparken görebilirlerdi.

Maradona profesyonel futbol kariyeri boyunca Dünya Kupası dahil birçok başarıya imza atmasına karşın yeşil sahada olup bitenler karşısında hâlâ sıradan bir taraftar gibi heyecan duyardı. O toplumun içinde kalan nadide bir stardır. Pele'den en büyük farkı burada saklıdır zaten. Kimine göre tanrı, kimine göre şovmen, kimine göre iflah olmaz bir uyuşturucu bağımlısı; kimilerine göreyse Chavez ve Castro'dan bile daha nüfuzlu bir küreselleşme karşıtı. Hangisini seçerseniz seçin, kısa boylu adamın kitleler üzerinde yarattığı etkiyi görmezden gelmek imkânsız.

Zaten böyle inanılmaz bir yeteneğe sahip olduğu sürece başka türlüsü de düşünülemezdi. Ancak Maradona'nın ezilenlerin sembolü olmasında kaderin de önemli payı var. Buenos Aires'te, ezeli rakibi "Milyonerler" lakaplı River Plate’e karşın Boca Juniors fakirlerin kulübü olarak bilinir.

FIFA'nın tüm engellemesine ve karıştığı olumlu olumsuz onca olaya rağmen Maradona, hem aykırı hem de en iyi futbolcu olarak belleklerimizde yer etti. Napoli'de forma giyerken attığı bir gol, en iyi gollerinden biri değil; ama onu iyi anlatıyor. Orta sahadan vurulan öylesine bir top. Kısa boylu, şişman 10 numara birden savunmanın arasından fırlıyor. Ceza alanını terk eden kaleciyle birlikte havadaki topa yükseliyor. Bu kez elle değil kafayla topu kalecinin üstünden aşırtıyor. Artık kalecinin yetişmesine imkân yok. Meşin yuvarlak kaleye yaklaştıkça yavaşlıyor. Kalenin arkasında bekleyen kalabalık yavaşlayan topla aynı ritimde ellerini kaldırıyor, ağır ağır çizgiyi geçen topun ağlarla buluşmasını bekliyor. Zaman yavaşlıyor, herkes ağırlaşıyor. Sanki istese zamanı bile durduracak bir yeteneğe sahip...