Evrensel insan hakları adına, evrensel hukuku temsil eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizim gibi ülkeler için önemlidir.

Hak ettiğinden fazla önemlidir.

Biz de biliriz; evrensel hukukun temsilcisi AİHM de politikadan, AB’nin (Avrupa Birliği’nin) dönemsel eğilimlerinden azade değildir.

Biliriz ki; bazen terazinin bir kefesini, küresel bir göç dalgasının yaratacağı ekonomik ve siyasal yükler ağırlaştırmaya başlamışsa eğer, adalet de yanlış yöne doğru boynunu bükebilir.

Adaletin terazisi bazen hiç düzelmez, bazen düzelmesi zaman alır.

Bazen de tıpkı Türkler gibi “ne şiş yansın ne kebap” politikası güder.

Ülkemizdeki gibi adaleti keskin nişancıların ve havan toplarının atışlarıyla paramparça edilmiş, yargısı bir ‘Tek Adam’ın ağzının kenarında aksesuar haline gelmiş bir ülke için AİHM, adeta can simididir.

Hatta yeni bir yaşam umuduyla küçücük teknelere binmiş Suriyeli sığınmacıların sırtındaki can yeleği gibidir.

İşte o derece yaşamsal, o derece adalete ve insanlığın ortak vicdanına dair çaresiz bir umuttur.

Bir ülke, dindar ama inançsız bir kitlenin vicdansızlığı ile baş başa kalmışsa;

 ‘Kürt kardeşi’nin, Ermeni komşusunun, Alevi arkadaşının hatta biat etmeyen ‘din kardeşi’nin uğradığı zulüm karşısında ne kıldığı namaz, ne ettiği dua, ne yalvardığı Allah aklına geliyorsa;

Aklında, fikrinde, yüreğinde ve eyleminde artık sadece bir zalimin işaret parmağı varsa;

O ülke için uluslararası toplumun vicdanını, hukukunu, yaptırım gücünü harekete geçirmesi, artık yalnız o ülke için değil uzak ve yakın komşuları için de yaşamsaldır.

“Hitler modeli başkanlığı” model alan egemenlerin ülkeyi sürüklediği noktanın, yeni bir Suriye, yeni bir Esad, yeni bir sığınmacı dalgası olmayacağını garantileyecek hiçbir devlet kurumu kalmamışsa, gidişatı frenleyebilecek kuvvetler ayrılığı ilkesi sarayın çevresindeki hendeklere gömülmüşse, artık herkes için, çevresindeki her ülke için risk vardır.

O nedenle insanlığın ortak değerleri, o değerleri evrensel hukukla korumaya alma iddiasındaki AİHM yüzümüzü döndüğümüz ‘yüce’ bir makamdır, bizim için.

Hukukçu değilim ama hukukçu olmaya gerek bırakmayacak bir durum yaşıyoruz; “yaşam hakkından ifade özgürlüğüne bir dizi temel insan hakkının gasp edildiği bu süreçte AİHM kuruluş ilkelerinin gereğini yerine getirdi mi?” diye sormak istiyorum.

AİHM, 28 Aralık’ta HDP’li Meral Danış Beştaş’ın ve Silopi, Cizre ve Sur'da yaşayan 5 vatandaşın ‘sokağa çıkma yasağının kaldırılması, güvenlik operasyonlarının durdurulması veya uluslararası standartlara uygun yürütülmesi için geçici tedbir kararı verilmesi’ talebiyle yaptığı toplam 5 başvurunun tamamını reddetti.

Gerekçe “Bu aşamada ihtiyati tedbir kararı verebilmesi için elinde yeterli veri bulunmaması” idi.

Öyle mi gerçekten?

Toplasan neredeyse bir yılı bulacak kadar uzun sokağa çıkma yasakları sırasında, 200’e yakın sivil öldü. Yüzbinlerce kişi yerinden edildi. Evleri, mahalleleri, kentleri harabeye çevrildi.

Meral Danış Beştaş’ın başvuru tarihi olan 28 Aralık’tan bu yana olanlardan sadece birkaç örnek bile AİHM’in sorumluluğunu hatırlatmaya yeter.

İşte, daha 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy…

Üç gün, tam üç gün, 36 saat, saniye saniye, dakika dakika ölüme direnerek, ölümü bekleyen 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy?

Bir çocuk; dindarların-dinsizlerin, müslümanların-hristiyanların, halkların-ülkelerin gözü önünde, kanaya kanaya öldü!

Biz de içimiz kanaya kanaya izledik.

Ama izledik işte!

O çocuk öldürüldü!

Bir çocuk ölsün diye, cumhurbaşkanı bekledi, başbakan bekledi, içişleri bakanı bekledi, adalet bakanı bekledi, vali bekledi, kaymakam bekledi, emniyet müdürü bekledi, komutan bekledi!

Doktorlar izin bekledi, ambulans izin bekledi!

Bir çocuk ölsün diye bir ülke bekledi!

Bir çocuk ölmesin diye bir uluslararası mahkemeden yardım istemek zorunda kalınacak bir ülkeyiz artık!

Hangi vicdan taşıyabilir bu yükü?

Bu kadar değil…

AİHM kararına rağmen Serhat Altun’un da iki gün boyunca ölmesi beklendi.

Yaralı bir çocuğu kurtarmaya çalışırken vurulan Altun bekleyerek öldürüldü.

20 yaşındaki Helin Encü, gözümüzün önünde bekleye bekleye öldürülmekten son anda kurtarıldı. AİHM’in kararına rağmen ancak 6 saat sonra ambulansın girişine izin verildi ve hastaneye götürüldü.

AİHM’in tedbir kararı aldığı Orhan Tunç’a bu yazı yazılırken henüz ulaşılamamıştı.

Bu kadar da değil!

Orhan Tunç ve diğer yaralılar ile öldürülenlere ulaşabilmek için Cudi mahallesine gitmeye çalışan halka ateş açıldı.

AİHM’in üç yaralı için verdiği tedbir kararı üzerine, aralarında HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Cizre Belediye Eş Başkanlarının da bulunduğu grup, ellerinde beyaz bayraklarla yürürken üstlerine ateş açıldı.

İMC TV muhabiri Refik Tekin’in de aralarında olduğu 10 kişi yaralandı, iki kişi öldürüldü.

Tekin’in çektiği görüntüleri sadece AKP’liler izlemedi herhalde!

O görüntüleri herkes izlemeli.

Sivillerin üzerine ateş açılıyor, yaralılara işkence yapılıyor, küfür ediliyor, tedavisi önlenmeye çalışılıyor.

O da kesmiyor…

Silahsız, maskesiz, beyaz bayrakla yürüyen insanlara; görevini yapan kameramana ‘terörist’ suçlaması yapılarak cezaevine atılmaya çalışılıyor.

İnsanların kendi evine, kendi sokağına, kendi mahallesine girebilmesi için beyaz bayrak çektiği, çocuklarını, kardeşlerini, akrabalarını, komşularını tahta, seyyar satıcı tezgahlarıyla sokaklardan toplamak zorunda kaldığı bir ülke artık burası.

AİHM’in Beştaş’ın başvurusunu reddettiği 28 Aralık’tan bu yana geçen bir aylık sürede gelinen aşamayı en iyi Refik Tekin’in kamerası anlatıyor.

AİHM bir ay önce sokağa çıkma yasaklarına ilişkin başvuruyu reddetmeseydi belki 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy da Serhat Altun da ve ismini sayamadığımız onlarca kişi de yaşıyor olacaktı.

Belki iktidar bir milletvekilinin, yerel siyasetçilerin, sivillerin ve gazetecilerin üzerine canlı yayında ateş açma cüretini gösteremeyecekti.

Bugün işlenen devlet suçları karşısında, geç kalmış ve sesi yeterince yüksek çıkmayan uluslararası kamuoyunun, Venedik Kriterleri temsilcilerinin de sorumluluğu varken, elbette ki sen de #SuçaOrtakOlma AİHM diyeceğim.

Her gün her yeni örnekte eşik atlayan, adım adım dozunu artıran, akademisyeninden yazarına, siyasetçisinden barış aktivistine uzanan şiddet ve baskı politikalarını göre göre, bile bile;

Sen de #SuçaOrtakOlma AİHM!