Uluslar arası sistemin kurgulanmasında uzun süre “Soğuk Savaş” stratejileri yön verdi. Bu kurgulanmada siyaset belirleyici rol oynuyordu. Amerika’nın merkezde olduğu Batı İttifakı siyasi enerjisini SSCB’yi dünyada izole etme üzerine kurguluyordu. Amaç Sovyet sistemini dünyada yalnızlaştırıp etki alanını kırmak ve sistemi çöküşe sürükleyecek kanalları açmaktı.

 

Askeri alanda NATO, siyasal alanda uluslararası kuruluşlar SSCB’yi küresel sistemin dışında tutmaya yarayan araçlardı. Küresel ilişkilerde Sovyetleri yok sayan bu koalisyon Sovyet sisteminin çöküşünü başaramadı ama Sovyetler Birliğini uzun yıllar “dar alanda kısa paslaşmalara” mahkum etti.

 

Sovyetler Birliği ise Doğu ülkelerinden oluşan bloğa dayanarak etkili olmaya çalıştı. Bu ülkeler üzerinde kurduğu denetimle etkinliğini genişletmeye çabaladı. Kafkas Cumhuriyetlerini kontrol altında tutarak gücünü korumaya çalıştı. Siyasal etkisinin kırılmaya başladığını hissettiği anda saldırgan politikalara yönelmekten de çekinmedi.

 

Genelde dünya komünist hareketi özelde ise Türkiye sosyalistleri arasında bölünmeler yaratan Çekoslovakya ve Afganistan’ın işgali sözünü ettiğimiz politik çıkmazı aşmaya dönük eylemlerdi.

 

Öte yandan sadece işgal değil üçüncü dünya ülkelerindeki komünist sol hareketler üzerinden de var olmaya çalıştı. Sovyetler Birliği’nin bunu bir ölçüde başardığını söyleyebiliriz. Saldırgan politikasına çeşitli ülkelerdeki sol muhalif hareketleri de katan Sovyetler, Batı İttifakına karşı yıllarca mücadele etti. Bu mücadelesini sadece dış politikada sürdürmedi. İç politikada sert tedbirlerle muhalif sayılabilecek tüm hareketlere deyim yerindeyse ”Balyoz” indirildi.

 

Halkın temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanarak sisteme bağlılık oluşturulmaya özen gösterildi. Kızıl Ordu’nun gösterişli törenleri, nükleer başlıklar, uzay teknolojisinde sağlanan başarıyla birleştirilerek Sovyetlerin halk nezdinde güçlü olduğu ve hep öyle kalacağı vurgulandı. Bu arada toplum üzerinde bürokrat sınıfın ağırlığı arttı. Halk bürokratların birçok uygulamasına karşı olsa da Sovyet sisteminin devamlılığı için tepki göstermedi.

 

Bu arada Batı İttifakının çabaları da durmadı. Ama siyasal ve askeri yönden SSCB’yi yenmeyi başaramayan Batı’nın yardımına 1980’lerde ekonomik anlamda dünyanın her tarafıyla bütünleşen küresel şirketler yetişti. Üretim ve pazar için her bölgeyi bir rant alanı olarak değerlendiren küresel şirketlerin ürünleri Batılı ajanlardan daha etkili sonuçlar vermeye başladı. Sovyet pazarlarında kapitalizmin sembolleri olarak yasaklanan birçok marka değişik yollardan ülkeye ulaştı.

 

Yeni ürünlerin kalitesi, şıklığı ve bolluğu karşısında şaşkınlık yaşayan Rus tüketiciler bu dünyanın cazibesine kapılarak Batıya açılmaya başladılar. Halkın Batılı değerlere uyumu zor olmadı. Hıristiyan kültürünün ortak değerleri uyumu kolaylaştırdı. Ama bürokratlar elinde özünü de yitiren Lenin’in devleti zayıflamaya başladı. Ölümünü bekleyen ağır bir hasta gibi yavaş yavaş sonunu beklemeye başladı.

 

1989’da Berlin Duvarının yıkılmasıyla Sovyet sistemi çöktü. Tabi sistemin çözülüşe dair yazılmış binlerce tez var. Sosyal bilimcilerin değerlendirmeleri hala devam ediyor. Ama Sovyetlerin çözülüşünü küreselleşmeden bağımsız değerlendirmek zor. Sovyet yöneticileri değişen dünya dinamiklerini yakalamakta geç kaldılar. Batı İttifakının ekonomide yaşadığı dönüşümü yakalayamadılar.

 

Balkan coğrafyası ve Kafkaslarda etkinlik kurmanın sistemin devamlılığı için yeterli olduğunu sandılar. Dünyanın şirketler arasındaki ortaklık ve bağımlılıkla birbirine bağlandığını, devlet üretiminin verdiği hantallıkla Sovyet Sisteminin dünya pazarında etkili olamayacağını öngöremediler. Sistemde yapılan birkaç tamiratın yeterli olacağı yanılgısıyla hareket ettiler.

 

Bugün o sistem yok. Sovyetlerin yerinde Putin’in Rusya var. Rusya, doğal kaynaklarını kullanarak güç dengelerinde varlığını göstermeye çalışıyor. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek küresel ilişkilerden kopmamaya çalışıyor. Suriye konusunda ABD ile yeniden bir güç mücadelesine girişiyor ama Sovyetlerin ağırlığına henüz ulaşmış görünmüyor.

 

Bu yüzden Sovyetlerin yıkılışı uluslar arası güç mücadelesinde Amerikan’ın zaferi oldu. ABD bunun verdiği cesaretle istediği yeri işgal ediyor istediği politikaları dayatıyor.

 

Bu nedenle dün Sovyet sisteminin yıkılışında göbek atan milliyetçilere, sevinen dindarlara, şunu söyleyelim: Biraz daha sevinin, biraz daha göbek atın. Dünya, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de görüleceği üzere hiçbir gücün engelleyemediği haydutlara kalmış durumda.