Habil çoban, Kabil çiftçiydi. Çeşitli dini rivayet ve kaynaklara göre Habil’in Tanrı için seçtiği adak sürüsü ilk doğan kuzularından ve en besililerindendi. Kabil’in seçtiği adak meyve ve tahıl olup özenle seçilip hazırlanmış değildi.

Habil’in adağının Tanrı tarafından kabulü Kabil’in adağının reddi toprağa düşen ilk insan kanının sebebi oldu.

İlk kan, ilk ölüm rekabet ve kıskançlığın ürünüydü. Kabil, adağı kabul edilen kardeşini kıskanmış ve öldürmüştü. Kabil’in yaptığı dünya için ilk ama son değildi.

İnsanoğlu bireysel ve kitlesel olarak birbirini öldürmeye kısacası savaşmaya devam etti. Kişisel savaşlar büyüyerek kitlesel savaşlara dönüştü. Nüfus arttıkça farklı kabileler, farklı inançlar, farklı kimlikler ortaya çıktı.

Dünyadaki ilk insanın, ilk peygamberin iki çocuğundan birinin diğeriyle sorun yaşadığı ve öldürdüğü bir dünyada nüfus artıkça sorunların artması kaçınılmaz oldu. Savaşlar aşiretlere, kabilelere, milletlere ayrılan insanlar için hayatın bir parçasına dönüştü.

Bazen toprak, bazen ganimet, bazen ırk, bazen din bazen de hiçbir önemi olmayan küçük şeyler için büyük savaşlar başladı. İnsana bu savaşlardan geriye kalan tek şey ise gözyaşı ve kan oldu.

Savaşların sonucu olan hiçbir zafer savaşın sebeplerini ortadan kaldıracak kadar büyük olmadı. Her zafer bir başka savaşın sebebi oldu. Her savaşta binlerce canın sebebi. Büyük savaşların büyük zaferleri değil büyük kayıpları oldu hep.

Büyük zaferlerin bedeli olan küçük insanların hikayeleri bazen vatan, bazen bayrak ,bazen de nutuklarla unutturuldu. Toprağa verilen küçük canlara sarılan kefenlerin acısı toprak üzerinde dalgalandırılan bayraklarla kapatılmaya çalışıldı. En büyük bayrak hep en büyük katliamların üzerine serilen ölü toprağı oldu.

Egemenler tarihe tecavüz ederken beyinlerin hadım edilmesinden de adeta fantezi yapmaya başladılar.

Dün Allah’ü Ekber Dağları’nda Enver Paşa’nın hırslarına kurban sunulan 90 bin asker bugün büyük bir “milliyetçiliğin” öznesine dönüştürüldü.

Bedenleri pavyonların loş ışığında kasap reyonundaki etten daha ucuza dönüşen Suriyeli kadınların çığlıkları İdlip’te tanklar üzerindeki zafer naralarıyla bastırılıyor.

Cariyeleştirilen Ezidi kadınlar, köleleştirilen küçük Ezidi çocuklar Kobani’ye vurulan toplar ayetlerle, hadislerle, kutsallarla meşrulaştırılıyor.

Uğur Kaymaz’ın küçük bedenine sıkılan 13 kurşun, Ceylan’ın el ve kollarını çalıların arasında toplayan annesinin feryadı “vatan edebiyatı”na kurban ediliyor.

Berkin Elvan’ın, Ali İsmail’in canı iktidarın kudretine feda edilirken ailelerinin acısı meydanların kuru gürültüsünde kayboluyor.

İktidar hep güçlü hep haklı. İktidarların bozuk para gibi harcamakta çekinmediği kitleler ise iktidarların büyüsüne hep teşne.

Napolyon’un Mısır çöllerinde harcadığı Fransız askerlerinin hikayesi bir muamma ama Napolyon’un zaferleri herkesin dilinde.

Hindistan’dan köleleştirilerek İngilizlere asker yapılan Hinduları kimse pek bilmez ama “güneş batmayan imparatorluğu” bilmeyenimiz yok.

Fare zehiriyle öldürülen Dersimliler, kafasına şapka takmadığı için kafası darağacında sallandırılanlar küçük bir ayrıntı ama Mustafa Kemal büyük kahraman, eşsiz lider…

Evet, hakikatin üzerine örtülen karanlık iktidarların gerçeğe tecavüzüyle başladı. Bu tecavüzün sonucu tarihin piçleştirilmiş bilgileri oldu.

O bilgilerle karanlık düzenler sürdürülmeye iktidarlar kahramanlar yaratarak büyük savaşlarına küçük insanları heba etmeye devam ediyor.