Saddam sonrası Irak’ta istikrar ve güvenliğin adresi olarak örnek gösterilen Federal Kürdistan IŞİD saldırılarından sonra en kritik günlerini yaşıyor. Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede ağır bedeller ödeyerek zafer kazanan Kürdistan Bölgesi şu anda ekonomik ve siyasi krizle karşı karşıya.

Süleymaniye’de başlayıp Ranya, Keler, Kaladize’de devam eden gösterilerde 5 kişi hayatını kaybetti. Gösterilerde Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Değişim Hareketi (Goran), İslami Birlik Partisi (Yekgırtu) ve İslami Toplum Partisi (Komel) ile hükümet ortağı olan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’nin parti binaları yakıldı. KDP, parti binalarının yakılmasından sonra bu bölgede birçok binasını boşaltmak zorunda kaldı.

KDP, protesto gösterilerinden ve parti binalarının yakılmasından GORAN hareketini sorumlu tutuyor. Yola YNK ile devam edeceklerinin mesajını veren KDP, Goran milletvekili ve Kürdistan Parlamentosu Başkanı Dr. Yusuf Muhammed’in Erbil’e girişini engelledi. Başbakan, Neçirvan Barzani, bugün Değişim Hareketi'nin (Goran) üyesi 4 bakanını görevden alarak olaya sert tepki gösterdi.

Bu gelişmeler kimsenin hatırlamak bile istemediği brakuji (kardeş kavgası) günlerini ve Kürdistan’ın bölünmesini hatırlatıyor. Kürtler arasında iç savaş anlamına gelen brakuji'de katledilen Kürdlerin yetim çocuklarının sayısının bugün kimi devletlerin nufusundan fazla olduğu hatırlanırsa sözünü ettiğimiz tehlikenin boyutları da ortaya çıkar aslında.

Zamanın Kürtlerden yana olduğu bu çağda Kürdistan coğrafyasının en güvenilir ve uluslararası meşruiyeti olan bölgesinde oluşan olası çatışma ve bölünme bir tarafta “Kürt Kürdün kurdudur“ deyişini hatırlatırken diğer yandan Ortadoğu’da uluslararası blokların şekillendiği bir süreçte belirleyici rolü olan Kürt cephesinin zayıflığını da gösteriyor.

Federal Kürdistan’daki son gelişmeler bu yönüyle hem iç hem de dış dinamiklerin etkisinin çok hissedildiği bu dönemde ortaya çıktı. İç etkenler olarak ekonomik kriz ve başkanlık sorunu göze çarpıyor.

2014 Şubat’ından beri merkezi hükümetle yaşanan bütçe anlaşmazlığı Kürdistan genelinde etkisi çok ağır hissedilen bir krize yol açtı. Birçok yatırımcı çoğunluğu devlet projesi olan tamamlanmış işlerin hak edişlerini tahsil edemediğinden yatırımları durdurup işten çıkarmalara başladı.

Hükümetten alacağını alamayan işadamları piyasaya olan borçlarını ödeyemediğinden piyasada ardı ardına iflaslar başladı.

En büyük işverenin devlet olduğu Kürdistan’da memur maaaşlarının ödenememesi küçük esnafı zor durumda bırakırken piyasa koşullarına güvenerek kredi ile ev, arsa ve araba alanlar kredileri ödeyemez duruma geldi. Merkez Bankası bölgede çalışan bankaların para talebine cevap veremeyecek duruma geldi.

2003’lerde yeni Dubai olarak tarif edilen Erbil bugün yarım kalan inşaatlarla adeta inşaat mezarlığına dönüştü. Piyasadaki nakit sıkıntısından faydalanıp büyük komisyonlarla çek kıran, para dağıtan tefeciler ise başka felaketlerin habercisi.

Tüm bunlar 2003 yılından beri lüks ve zengin bir yaşama kendini kaptıran halkta hoşnutsuzluk yaratıyor. Mevcut durumda Federal Kürdistan'ın ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğu bir gerçek ama bu krizden gösterilerin başladığı Süleymaniye en az etkilenen yerlerin başında geliyor.

Kriz daha çok devlete iş yapan firmaların bulunduğu Erbil’de yaşanıyor. Tanıdığım onlarca işadamı ödenemeyen alacaklar yüzünden piyasaya büyük bir borç bırakarak kaçmak durumunda kaldı. Çalışmalarına devam eden firmaların ise bu durumu ne zamana kadar sürdürebilecekleri belirsiz.

Öte yandan bu ağır krizle birlikte başkanlık sorunun bir türlü çözüme kavuşturulamamış olması halkta öfke yaratıyor. İşadamları ve halk başkanlık krizinin çözülmesini ekonomik krizin aşılmasında umut olarak görüyordu. Hükümetin ekonomik krizin aşılmasında hiçbir umut vermemesi beklentileri doğal olarak başkanlık krizinin çözülmesine bağlıyor.

Bilindiği üzere Kürdistan bölgesinde başkanı halk seçiyor. Görev süresi biten Mesut Barzani şu anda Kürdistan Bölgesi Şura Meclisi’nin aldığı karar doğrultusunda görevini sürdürüyor. Bu karara göre Barzani, 2017’deki parlamento seçimlerine kadar görevine devam edebilecek. Ama ya sonrası…

Krizin temel nedeni de bu aslında. Hükümet kurma çalışmalarının bir yıla yakın sürdüğü Kürdistan’da başkanlık sorununun kısa sürede çözümünü de kimse beklemiyordu ama tarafları çatışma noktasına getirecek bir durum hiç kimsenin arzu ettiği bir sonuç değil.

Başkanlıkla ilgili partiler arasında Süleymaniye ve Erbil’de süren görüşmeler başkanın nasıl seçileği ve yetkileriyle ilgili noktalarda düğümleniyor.

Düğüm, Mesut Barzani’nin 30 Haziran 2013’te 2 yıllığına uzatılan başkanlık süresinin tekrar uzatılıp uzatılmaması ve başkanın halk tarafından mı yoksa parlamento tarafından mı seçileceğine karar verilmesiyle çözülecek.

Koalisyonun en büyük ortağı KDP’nin bu konudaki önerileri net: KDP, başkanın doğrudan halk tarafından seçilmesi, referandum yoluyla halka sorulması ya da bir sonraki dönemde başkanın nasıl seçileceği konusunda parlamentoya yetki verilmesini istiyor. KDP’nin bu önerisine azınlıklar, Türkmenler gibi kota sandalyeleri, İslamcı partilerin büyük kesimi destek veriyor.

Buna karşın Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Değişim Hareketi (Goran), İslami Birlik Partisi (Yekgırtu) ve İslami Toplum Partisi (Komel) ise yetkileri sınırlandırmak şartıyla başkanın halk tarafından seçilmesini öneriyor. Bu seçenek kabul edilmediğinde ise başkanın mevcut yetkileriyle parlamento tarafından seçilmesi isteniyor.

Başkan Mesut Barzani ise tarafların uzlaşamaması durumunda en iyi tercihin halka gitmek olduğunu belirtiyor ama Kürdistan’daki ekonomik durum ve IŞİD tehlikesi partileri bu sorunu kendi aralarında çözmeye yönlendiriyor.

Peki, partiler neden anlaşamıyor?

Sebep küçük partilerin büyük, büyük partilerin de küçük alışkanlıklarından vazgeçememesi ve parti çıkarlarının ulusal çıkarları öncelemesinden kaynaklanıyor.

2014’te, 9 ay süren görüşmelerden sonra kurulan Kürdistan hükümetine Meclis'te sandalyesi olan bütün partiler katılmış ve temsili yüksek bir koalisyon oluşturulmuştu. Daha önce KDP ile Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin oluşturduğu hükümete bu sefer, ana muhalefet partisi Goran Hareketi de dahil oldu. Goran, seçimlerde değişim ve Kürdistan’ı saran tümor olan yolsuzluğu önleme iddasıyla büyük bir başarı göstermişti.

Şimdi hükümet ortağı da olan Goran taraftarlarının kriz nedeniyle gösterilere başlaması koalisyon ortaklarından tepki çekiyor ama anlaşılan Goran bir hamle yaparak krizin sorumluluğundan kurtulma arayışında. Ekonomi ile ilgili önemli bakanlıklar Goran’da olmasına rağmen parti petrol gelirlerinde, büyük ihalelerde yolsuzluk iddiasını sürdürüyor.

Öte yandan KDP ve YNK Goran’ın bu hamlesine Goran’ı marjinalleştirerek cevap veriyor. YNK, aynı toplumsal tabanı paylaştığı Goran hareketine karşı sert açıklamalar yapmasa da GORAN’ın zayıflamasından ve KDP prestijinin sarsılmasından güç kazanacağını biliyor. KDP, Goran’a karşı tarihi mirası, halk desteği ve uluslararası ilişkilerine güveniyor.

Erbil ve Süleymaniye’de siyasiler arasındaki bu anlaşmazlık savaş cephesinde ölümle burun buruna olan peşmergelerde rahatsızlık yaratıyor. Cephede ve ölümde buluşabilen farklı partilere ait peşmergeler bulunurken siyasi partilerin yönetimde anlaşamamalarından rahatsız. Peşmerge komutanları 7 Ağustos’ta Kürdistan Bölgesi Başkanlığı, Başbakanlık ve Parlamento’ya bir mektup göndererek diyalogun güçlendirilmesi talebinde bulundular.

Öte yandan gösterilerin PKK tabanının da bulunduğu Kaladize’de sertleşmesi olaylarda PKK varlığının bulunup bulunmadığını akıllar getirdi.

Şunu belirtelim, PKK ve KDP arasında zaman zaman sert açıklamalar olsa da son dönemde Ortadoğu’daki gelişmelerin dayattığı bir yumuşama bulunuyor. Rezervimizde PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın “Güney Kürdistan’ı Hewler’den yöneteceğiz, sadece yönetim Hewler’de olacak’ dememek lazım” sözleri bulunsa da gösteriler başlamadan çok önce yine Kalkan’ın “Gergin, çatışmalı bir PKK-KDP ilişkisi yoktur, olmayacak da… Bunu herkes bilmeli” açıklaması da bulunuyor.

PKK, mutemelen bu gerginliğin azaltılmasına dönük olarak halkın taleplerini önemseyen çözümlerin bulunmasını önererek tarafları uzlaşmaya çağıran bir yol izleyerek siyasete değil halka bir mesaj verme yöntemini izleyecek.

Kürdistan’daki iç dinamiklerin mevcut krize karşı tutumları kısaca bu şekilde. Sorunun aşılması tüm partilerin kendi dayatmalarından vazgeçmesi ve ortak bir akılda buluşabilmesine bağlı ama her parti sadece kendi aklı ve iradesi ile de hareket etmiyor. Bir sonraki yazıda onu inceleyeceğiz.