“Soykırım” oldukça yeni bir sözcük. İngilizce’de ilk kez 1944’te görülmüş. Sözcük, ortaya çıkışından kısa bir süre sonra, 1948’de devletlerarası bir sözleşmeyle suç olarak tanımlanmış ve sözlük anlamı büyük ölçüde suç tanımıyla örtüşmüş.

1951’de yeteri kadar devletin imzalamasıyla yürürlüğe giren bu sözleşmeye göre, “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen” aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturuyor:

a. Grup üyelerinin öldürülmesi,
b. Grup üyelerine ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi,
c. Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldırılacağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek,
d. Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak,
e. Gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletmek.

Dikkat edilirse, sözleşmeye göre bir grubu tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaya çalışmak amacıyla beş eylemden birini bile gerçekleştirmek soykırım suçunun oluşmasına yetiyor.

***
Soykırım sözcüğü Türkçede de yeni bir sözcük ve neredeyse hemen her durumda başına “sözde” eklenerek kullanılıyor. Bunun başlıca nedeni 1915’te gerçekleştirilen Ermeni Tehciri’nin soykırım olarak tanınması için yürütülen çalışmaları en azından Türkiye içinde boşa çıkarmaya çalışmak.

1915’te gerçekleştirilen Ermeni Tehciri’nin soykırım olarak tanınmasını engellemek isteyen Türkiye Cumhuriyeti, başta devlet televizyonu olmak üzere “sözde soykırım iddiaları” tezini işlerken, devletlerarası alanda konunun tarihçiler tarafından ele alınmasını öneriyor.

Konuyu içerde ve dışarıda, diplomatik ve popüler düzeyde farklı argümanlarla karşılamaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti, iş tarihi belgeler konusuna gelince, özellikle son yıllarda kendi tezini destekleyecek belgeler yayınlamaya özel bir önem gösteriyor. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bu amaçla bazı belgeleri “Ermeni Meselesi” başlığı altında internet sitesinde de yayınlıyor.

***
Gerek Tehcir’i soykırım olarak kabul eden, gerekse soykırımı reddeden tarihçiler ve uzmanlar, 1948 sözleşmesinde sayılan eylemlerin hemen hepsinin 1915’te gerçekleştiğini kabul ediyor, yayınlanan belgeler de bunu doğruluyor. Esas tartışma, bu eylemlerin savaş sırasında elde olmayan nedenlerle mi gerçekleştiği, yoksa Ermenileri tamamen ya da kısmen yok etmek amacıyla bilinçli olarak mı yapıldığı noktasında düğümleniyor.

Soykırım tezini savunanlar Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa’nın bilinçli bir soykırım gerçekleştirdiğini ileri sürüyor, buna karşı çıkanlar ise Teşkilat-ı Mahsusa adını taşıyan resmi bir kurumun bile olmadığını söylüyor.

Harbiye Nezareti’nin belgelerinin ortada olmaması, hatta Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait belgelerin büyük bir olasılıkla 1918’de yok edilmiş olması soykırım tezini savunanların elini zayıflatıyor. Dolayısıyla tartışma yayınlanmış olan Dâhiliye Nezareti belgeleri ve diğer belgeler üzerinden sürüyor.

***
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı belgeler arasında yer alan bir belge bu tartışmayı büyük ölçüde sonlandıracak nitelikte. 19 Mayıs 1331 (1915) tarihinde Merkez Kumandanlığı tarafından Ma‘mûretü'l-aziz (Elazığ) Valiliği’ne gönderilen bu belgede bazı Ermenilerin Dersim’e kaçarak Kürtlere sığındığı bildiriliyor ve Teşkilat-ı Mahsusa tarafından gereken önlemlerin alınması için görüş isteniyor.

Bu belgenin gösterdiği kadarıyla, 1. Teşkilat-ı Mahsusa vardır. 2. Bu örgüt ordu bünyesinde ve Dâhiliye Nezareti ile koordinasyon içinde çalışmaktadır. 3. Bu örgütün görevi Ermeniler hakkında önlem almaktır.

Başa dönersek, 1951’de kabul edilen sözleşmeyle suç olarak tanımlanan eylemlerin hemen hepsi 1915’te Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşlarına uygulanmıştır. En iyimser Türk kaynakları bile Gregoryen Ermenilerin neredeyse tamamının sürüldüğünü, en az 300 bin kişinin öldürüldüğünü, çocukların bir kısmının Müslüman ailelere verildiğini, kadınların bir kısmının evlere kapatma olarak alındığını kabul etmektedir. Bu sözleşme açısından yaşananların soykırım olup olmadığını belirleyecek şey bu eylemlerin özel bir amaçla yapılıp yapılmadığıdır. Elazığ Merkez Kumandanlığı’nın Valiliğe yazdığı ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın gereken önlemleri alması için görüş isteyen yazısı, eğer bu yazıya verilen yanıt da yayınlanırsa hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde savaş koşullarını aşan bir amacın olduğunu ortaya çıkarmaktadır.


Belgenin Türkçesi:

DH. ŞFR, 53/222

Merkez Kumandanlığı

Dâhiliye şifresiyle

Ma‘mûretü'l-aziz Vâliliğine

Ahvâl‑i hâzıranın tevlîd ettiği fırsatdan istifâde ile ihtilâle cür’et eden Ermenilerin Dersim ekrâdının ma‘lûm olan ahvâl‑i rûhiyesine bi'l-istinâd gerek ta‘kîb müfrezelerinden firâr ve gerekse maksad‑ı mahsûs‑ı ihtilâlkârâne ile Dersim'e dühûle çalışarak Kürdlerin mine'l-kadîm meşhûd olan çapulculuk ve ihtilâlciliklerinden istifâdeye şitâb ile ahâlinin ve ordunun ihtiyâcâtını tehvîn edecek olan mezrû‘at ve mevâşîyi gasba teşebbüs sûretiyle fenâlık îkâ‘ına çalışacakları vârid‑i hâtır olmakta ve mevsimin de buna müsâ‘id olması işbu zannı takviye edecek husûsâtdan görülmekte bulunmasıyla berâber eski Ermeni ihtilâlinde de Derevanki vesâ’ir bugibi mevâki‘de binlerce Ermeniyi saklamak ve i‘âşe eylemek gibi ahvâl ma‘lûm ve hattâ bunların birbirine karşı karâbet derecesinde bir münâsebet gösterecek kadar laubâliyâne hareketleri meşhûd‑ı âcizî olması hasebiyle keyfiyeti nazar‑ı dikkat‑i âlîlerine arz ve re’y‑i âlîleri dâhilinde olmak üzre Teşkîlât‑ı Mahsûsaca da lede'l-hâce ittihâz‑ı tedâbîre tevessül edilmek üzre bu bâbdaki mütâla‘a‑i âlîlerinin inbâ buyurulmasını temenni eylerim.

Fî 19 Mayıs sene [1]331

Merkez Kumandanı

Kaymakam

İmza

 

Belgenin aslı: