AFM ile Mars gruplarının birleşmesiyle alışveriş merkezlerindeki sinema salonlarının yüzde 71’inin tek elde toplanmasının muhtemel sonuçlarını yazmıştım.
Her kesimden görüş yağdı.

Yok olma kaygısı
İrfan Demirkol Ankara’nın köklü sinemacılarından biri...
Sonbahar’ı, Masumiyet’i, Kasaba’yı, İki Dil Bir Bavul’u, Çoğunluk’u onun salonlarında izledik.
Reha Erdem’le, Nuri Bilge’yle, Zeki Demirkubuz’la, Yeşim Ustaoğlu’yla, Derviş Zaim’le, Semih Kaplanoğlu’yla, Handan İpekçi’yle onun sinemalarında tanıştık.
İrfan, “Bundan sonra o filmleri hiç izleyemeyebilirsiniz. Sektör ve kendimiz için yok olma kaygısı yaşıyoruz” diyor.
Alışveriş merkezlerindeki salonların, sadece eğlenceye dönük gişe filmleri göstererek standart bir seyirci oluşturduğunu, nitelikli filmlerin salon bulamadığını söylüyor.
“Mars ve AFM ortaklığının sektöre hâkim olmasıyla tüm ülkede tek tip filmler gösterilecek. Bu da, sinema için tam bir felaket olacak” diyor.

Günaltay da kaygılı
Konuyu, yıllardır Strasbourg’da Avrupa’nın en eski sinema salonu Odyssee’yi işleten Faruk Günaltay’a sordum.
Demirkol’un endişesine katıldı.
“Pek az ülkede yerli sinema, Hollywood’dan çok iş yapıyor. Türkiye bunların başında geliyor. Amerikan film endüstrisi bunu kırmaya çalışıyor” dedi.
Fransız Kültür Bakanlığı ve Ulusal Sinema Merkezi’nin tekelleşmeyle mücadele ederken, yerli sinemaya ciddi destek verdiğini söyledi. Tekelleşmenin, çok kültürlülüğe darbe vururken kültürel sömürüye yol açacağı kanısında...

Ali Sabancı: “Kararı  gişe verir”
Birleşen gruplar, bu kaygıya katılmıyor.
AFM’yi büyütme heyecanı içindeki Ali Sabancı aradı.
O, daha ziyade işin ekonomik boyutuyla ilgili.
75 milyonluk Türkiye’de 41 milyon seyirci var.
10 milyonluk Yunanistan’da bu sayı 20 milyon...
65 milyonluk Fransa’da yılda 200 milyon bilet satılıyor.
Sabancı’ya göre bunun önemli nedeni bilet fiyatları:
“Türk seyircisi dünyanın en pahalı sinemasını seyrediyor. O yüzden de nüfus arttığı halde pazar küçülüyor. Nüfusun 3’te 1’i hiç sinemaya gitmemiş. Birçok ilde hâlâ salon yok. Öncelikli işimiz seyirciyi artırmak” diyor.
“Türk filmleri konusunda kararı gişe verir” görüşünde... 

İvedik egemenliği
Asıl kaygı da burada zaten... Son 3 yılın gişe şampiyonu Recep İvedik... O, salonları kaplarken, 5 yılda 280 uluslararası ödül alan yerli filmlerin çoğu, gösterim şansı bulamıyor.
Bu durumda kültür alanı tamamen piyasaya terk edilebilir mi? Mars’tan bir yetkiliye sordum:
“Salon sayısı arttıkça bağımsız filmler -yoğun sezonda olmasa da- mutlaka gösterim şansı bulacak. Zaten festivalleri destekliyoruz. Her tür filme yer açacağız. Yapımcı olarak da sektöre girip destek vereceğiz. Pazarı büyütürsek kaliteli içeriğe de fon yaratmış oluruz” dedi.

Bakanlık   birleşmeye karşı
Sektörün önemli aktörlerinden biri Kültür Bakanlığı...
Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, “Bu kadar büyük bir birleşmeye taraftar değiliz” diyor:
“Salonların çoğuna sahip olan bir grup, bir de dağıtıma girerse istediği filme vizyon şansı verir, istemediğine vermez. Büyük risk bu... Engelleyici bir mekanizma da yok.”
Bazı ülkeler salonlara yerli film kotası koyuyor. Ancak Bakanlık, zorlamadan ziyade teşvikten yana...
Çelik, “Gelecek yıldan itibaren yerli film gösteren salonlara maddi destek vereceğiz” diyor.
Yılda 70 film üreten, dizilerle hepten büyüyen, iktisaden iştah kabartan bir sektör sinema; ticari yatırım, kültürel hassasiyetlerle el ele giderse patlayabilir.
O hassasiyet gözetilmezse, elde patlayabilir.