Sevgili Sevan,

Açıkçası senin yerinde olmak isterdim. Çünkü, biliyorum ki senin için de çok rahat; hem zor günlerden geçmenin rahatlığı, hem de güzel günlere ulaşma umudunun rahatlığını içinde barındırıyorsun. Sahi 9 Mart gece 00.00’a kadar sen Ekin ol, bende sen; yani Sevan olayım… Olmaz mı?

İçinde bulunduğun durumu açıkçası pek bilemiyorum. Daha önce yıllarca emek harcadığım, tüm paramı döktüğüm ve sırf Türk olmadığımdan dolayı devlet tarafından hakaretlere maruz kaldığım bir anım olmadı. Yaşadığım evimi de bugüne kadar kimse 15 gün içinde yıkacağını söylemedi. Söyleselerdi; herhalde ilk başta gülerdim, neden güldüğümü bilmezdim ama, gülerdim… Buna eminim.

Kendimden emin olduğum kadar senin de güldüğüne bir o kadar eminim. Çünkü, sen de biliyorsun ki; onlar kazandıklarını zannetseler de aslında sen kazandın. Sen kazandığın için onlar, böylesine fiziksel şiddete başvurmak zorunda kalıyorlar. Bir çeşit suçluluk psikolojisi de diyebilirsin buna. O yüzden, güzelim Şirince şaraplarını içmeye gönül rahatlığı ile devam et ama, bana da kalsın mutlaka. Yoksa karışmam !..

Belki bu yazı yayına girdiği günün sabahında bu vahşeti yaşatacak olanlar, evleri yıkmak için Şirince’yi harap etmeye başlayacaklar. Bilerek böyle yapacaklar ki; oranın küçük bir Tahrir Meydanı’na dönmesini istemeyecekler ama, gelseler bile adam öldürmek zorunda kalacakları tablolarla karşılacaklarına doğrusu inanıyorum. Yıkılacak evlerin önünden ayrılmayan onurlu ve vicdanlı insanlar olacaktır. Vicdanla vicdansızlığın çarpıştığı o günde eminim ki vicdan kazanacak. Biliyorum ki; senin için de bu yüzden rahat !

Yıkılma kararını neden aldıklarını biliyoruz aslında; çünkü sen Ermeni’sin. Bu olay bu kadar basit !.. Bunu elbette ki MHP’liler pardon CHP’liler hazmedemeyecekler. Bu vahşet kararını alanların devleti olduğu bir ülkede, elbette ki bir Ermeni’yi öldürecekler, bir Ermeni’nin de evini yıkacaklar. Bunu sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Hatta sağır sultan bile biliyor !

Böylesine adamların yapmayı bilmediklerini ancak, yıkmayı bildiklerini ezelden beridir biz zaten biliyorduk. Yaptıkları tek bir şey var işte; o da yıkmak ! Bugüne kadar böyle geldiler, bugünden sonra da böyle giderler. Ali Nesin Hocam, ne de güzel söylemiş Kılıçdaroğlu’na: “Ne yap ne et, bu halkı bu halk partisinden kurtar” diye. Herhalde Kılıçdaroğlu’nu gerçekten bir lider yapabilecek uygulama budur ! İşte o zaman ona oyumu bile veririm. Sen de verirsin biliyorum ki.

Bak tam yazının ortasında, senle yaşadığımız bir anım aklıma geldi. Şirince’ye ara sıra gelirim; özellikle canım sıkıldıkça. Bir gün o Şirince’nin tepesindeki kiliseye gittiğimde çıkışında seni görmüştüm. Birazda muhabbet etmiştik ama, sanırım ayine yetişmenden dolayı ya da başka bişeyden ötürü çok konuşamamıştık. O zaman şimdi açıklayayım hadi; o kiliseye girişte su dolu bir beton var ya, herkes içine dilek dileyip para atıyor. İşte o zaman ben de dilek dilemiştim: Tekrar geldiğimde senin evlerinde kalmak için. Ama, bunu gerçekleştiremedim hiçbir zaman. Gel gör ki; şimdi benim hayallerimi de, dileklerimi de yıkıyorlar!

Bu olaya sen sessiz kalmadığın gibi kusura bakma ben de sessiz kalamıyorum. Senin evlerin giderken, benim de hayallerim, dileklerim ellerimin altından alınıyor. Böylesine bir vahşete sessiz kalmamı düşünemezsin elbette ki. Zaten düşünmediğini de biliyorum. Yalnız, oldu ya; bir daha gelemedim… Benim niyetime mutlaka kırmızı şarap iç; meyveli dersen de yabanmersinli olsun lütfen !

Bu arada 9 Mart günü, hepimizi oraya davet etmişsin. Yemek, içmek, kalmak hepsi sendenmiş. Valla insan düşünüyor, yıkmasalardı böyle bir şey yapacak mıydın?! diye. Ama yok, en azından ben dileğimi, hayalimi gerçekleştireyim diye böyle bir şey yapardın sen. 9 Mart’ta gelir miyim, gelemez miyim bilemiyorum ama, yerime bir değil, birçok temsilci göndermek için çaba harcayacağıma inanabilirsin. Yalnız benim şarap hakkımı ola ki, sakın onlara verme !

Ziyaretin kısası makbul olduğu gibi, mektubunda kısası makbul olur, o yüzden; kısa kesmekte fayda var. Hem de senin şimdi misafirlerin olacaktır, mektup okumakla geçirme vaktini. Ali Hoca’ya selamımı söylersin, bir ara mutlaka uğrayacağım yanına.

Yıkım ekipleri geldiği zaman çay, çorba, şarap ikram etmeyi unutma sakın… Ne de olsa insanların hep bize yaptığı kötülüklerine karşın iyilik yaparak kaybedenlerden olmadık mı?.. Sırf şu iyiyi ve doğruyu yapmaktan ötürü de kaybedenlerden olmaya devam edeceğiz.

Ama şaka maka; bu sefer kazandık, kazanacağız sanırım.