Berkin Elvan. 16 yaşında. Gezi eylemleri sırasında bakkala ekmek almaya giderken polis tarafından yakın mesafeden atılan gaz kapsülüyle başından yaralandı. Hala kendinde değil. Ve hala uyuyor!

Ne zaman Berkin’i yazmak istesem bir hüzün çöker üstüme. Duygulanırım. Uyan Berkin derim! Derim ama kelimeler boğazıma düğümlenir. Sızlarım. Haydar Çavuşla Fatma kadının hikâyesi gelir aklıma. Ağlarım.

Yazın kenger ve keven, kışın tezek ve yufka kokan toprakların bereketli insanıydı Haydar Çavuş. Çavuş olması askerlikten kalmaydı. Bereketli olması ise 6 çocuk babası olmasındandı. Haydar olmasına gelince, Pir Sultan'ın topraklarında başka türlü de olmazdı zaten...

O sabah erkenden kalktı Haydar Çavuş. Karısı Fatma gün ağarmadan uyanmış, en küçük bebeği Sanem'i hazırlamıştı. Sanem hastaydı, kızamık geçiriyordu. Haydar Çavuş, her zamanki gibi tarlaya gitmek için değil Sanem'i Sivas’a, doktora götürmek için erken uyanmıştı.

İstasyon köyün karşısındaydı. Tren yarım saate kalmaz istasyonda olurdu. Haydar Çavuş anası Zöhre Kadın ile gidecekti Sivas’a. Fatma kadın evde kalacak, diğer çocuklar ile iş paylaşımı yapacaktı.

İyice sardı sarmaladı Sanem'i. Kucağında nasıl tutması gerektiğini tembih etti kocasına. Ağlarsa, dedi, anamın kucağına veresin. Sakın pencere tarafına oturma soğuk almasın Sanemim. Sivas’a varınca eğleşmeyesin, doğruca hastaneye gidin. İğnedir ilaçtır ne derse doktor, eksiksiz bir tamam alın. Nasıl kullanılacağını da bir iyice anla, sonra şaşırıp kalmayalım köylük yerde.

Haydar Çavuş daha fazla dinlemek istememişti bu nasihatleri. De konuşma da ver şu çocuğu kucağıma, birazdan tren gelecek, diyerek Sanem’i kucağına almıştı!

Sivas köye trenle 1,5 saatlik yoldu. Kucağında Sanem, yanında anası, kompartımanlardan birine girdiler. Kompartıman sigara kokuyordu Bir sigara da kendi yaktı. Dumanını çocuktan uzağa üfledi Haydar Çavuş.

Trenden iner inmez hastaneye gittiler. Haydar Çavuş yol boyunca sanem’i kucağından indirmemişti. Sanem'e o kadar sarılmıştı ki kucağından indirince göğsünün sırılsıklam olduğunu anladı. Ter kokuyordu vücudu, Sanem kokuyordu.

Hiç ağlamamıştı Sanem, ses bile çıkarmamıştı. Neyi var demedi doktor, neden getirdin de demedi! Sanem bebek Haydar Çavuş’un kucağında birkaç dakika önce ölmüştü.

Ağlayamadı Haydar Çavuş! Anlayamadı da! Başını Anası Zöhre'nin göğsüne dayayıp öylece kaldı. Ağzından “Uyan Zöhre” sözcükleri döküldü. Bir süre sonra kendine geldi. Köye, dedi, köye götüreceğim kekliğimi. Sanem’i kekliğim diye severdi.

İşlemleri yaptı. Sardı sarmaladı Sanem'i. Henüz kurumayan göğsüne iyice yapıştırdı. İstasyona gittiler. Çok geçmeden gelmişti tren. Kompartıman boştu. Bu kez Sanem Bebek Zöhre kadının kucağındaydı.

En köşeye oturdu Zöhre kadın. Kompartıman sigara kokuyordu, bir sigarada kendi yaktı Haydar Çavuş. Dumanını gelişi güzel üfledi. Ağlıyordu.

Kondüktör geldi. Bir Zöhre kadına baktı bir kucağında ki çocuğa. Zöhre kadın iyice sarmaladı Sanem'i. Sözcükler boğazına düğümlendi Haydar Çavuş'un. Öldüğünü diyemezdi. Yasaktı. Trenden indirirlerdi. Biri Anam, dedi, biride kızım. Sanemim çok hasta, kızamık geçiriyor da.

Bir şey demedi kondüktör! Zöhre Kadın ve Haydar Çavuşun biletini kontrol ettikten sonra “Geçmiş olsun” deyip oradan ayrıldı!

Köyde gün ağarmak üzereydi. Fatma kadın bir yandan ekin biçiyor öte yandan da tren yolu bekliyordu. Bir an önce Sanem'ine kavuşmak, koklamak istiyordu.

Bugün Sanem Bebek’in doğum günü! Hiç görmedim, onunla oynamadım da. Kız olsam adını alacakmışım! Yaşasa ablam olacaktı.

Berkin uyanacak biliyorum. Gözyaşlarımız bu kez sevinçten akacak. Arkadaşları olacak Berkin’in. Oynayacak, okula gidecek, evlenecek. Anne babasını mutlu edecek.

Haydar Çavuş ve Fatma kadın mı? Çoktan Saneme gittiler…