Yaşamak umudu paylaşmaktı gökyüzünün maviliğinde. Işık olup aydınlatmaktı geceyi. Nuru bulup nurda kaybolmaktı apansız. Bir akşamüstü ufka dalıp gecenin maviliğinde yol almaktı geçmişe.
Belki de müzikti yaşamak. Hayatın notasını bulup dans etmekti kaderle. Sazın en güzel notası, kemanın hüzünlü sesi olup yankılanmaktı alemde. Başka diyarlara akmak, başka hayatlarda var etmekti kendini…
Olmadı, başaramadın mutluluk diyarlarında sahte sevinçlerde boğulmayı. Çocukluğunda saklı kaldı neşeli düşlerin. Toprağın yağmura, ay ışığının geceye, mevsimlerin aylara hasreti gibi özlem kaldın çocuk gülüşüne. O yüzden mekanın hep zindan, yaşadığın zamanın gurbet, çocukluğun sıla olması hala sana.
Biliyorum, uzun caddelerin dar sokaklarında yitirdin yarınlarını. Her mahalle yabancı, her sokak hüzün kokuyor sana. Kalabalık kentlerin yalnız misafiri, bitmeyen yollara kesilen biletlerin her daim yolcusu oldun.
Parçalandı umutların. Yarım kalan sevdalara uzak diyarlardasın. Yitirilmiş hayallere sığınacak zamanın da yok. Her şeye set çekiyor bırakıveriyorsun kendini yalan sevinçlere. Umursamazlığa oynuyor resti çekiyorsun her şeye, herkese...
Sırtını dönsen de her şeye hep arkada kalıyor gözlerin.
Sıcak bir kahvenin tadındaydı yaşadığın sevdanın gizemi. Her yudumunda kendini yeniden bulduğun, her yudumunda kendini kaybettiğin o anın tadında bak hala ömrün.
Nefesin hala o nefesin sıcaklığında. Gözlerin saklı o gözlerde… Gülüşün o gülüşün masumiyetinde. Elleri, avuçlarında hala. Bir yanın eksik, hüzün, ağrı, sızı, öfke, acı... Bir yanın keskin bıçak. Dokundukça seni yaralayan, kanatan...
Şimdi hüzne dönüyor senin için saatler. Hüznün saatine demleniyor zamanın. Hüznün derin acısı, dayanılmaz ağırlığı savuruyor yüreğini.
Biliyorsun, tek gerçekmiş aşka varıp aşk pervanelerine dönmek, aşka yanıp aşk ateşinde tutuşmak…
Görüyorsun, sessizce akıyor düşlerin zamana... Tutuklu kalsan da o zamana…
O olmadan da dönüyor bak saatler… O olmadan da tutuşuyor kanatlar… Ama sessiz, ama kırık, ama yorgun…