Vay sen misin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a yumruk sallayanı serbest bırakan. Oysa geçmişte Ahmet Türk’e atılan yumruğun sahibine müebbet hapis vermişlerdi. Hatta bununla da yetinmemiş, hakem seminerlerinde atılan yumruğun 9 küsurlu hareketlerden biri olduğu kabul edilmiş, saldırgan günlerce gazete ve televizyonlarda teşhir maksadıyla halka gösterilmiş, sebebi her ne olursa olsun bir insana yumruk sallamanın kötü bir şey olduğu “Kamu Spotu” programlarıyla halka izah edilmişti.

Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti bu anlamda çok duyarlı bir ülkeydi. Üstelik bunun örnekleri bir hayli de vardı. Örneğin Gezi direnişi esnasında bir kadına pala ile saldıran kişiye gerekli ceza hukuken anında verilmiş, saldırgan yakalanıp bırakılmamış, hatta başta Fas olmak üzere hakkında yurt dışına çıkma yasağı konulmuştu.

Zira bu ülke önüne gelenin yumruk sallayacağı bir ülkede değildi. Kanun vardı, nizam vardı, düzen vardı. Her şeyden önce hukuk vardı. Bu ülkede ip sallanır, el sallanır, deprem olur ev sallanır fakat yumruk ve koltuk kolay kolay sallanmazdı.

Hem serbest bırakmak da ne demekti. Madem saldırgan yumruk sallamıştı öyleyse cezasını da çekmeliydi. Bu ülkede guguk değil hukuk vardı. Şaşılacak şeydi doğrusu. Her ne kadar bu ülkede zihinsel engelli 16 yaşındaki G.H’yi kaçırıp 44 gün boyunca tecavüz edenler serbest bırakılmışsa da bu o kadar da önemli bir şey değildi. Zira istatistikler tecavüz olaylarının gün be gün arttığını gösteriyordu. O halde dinle devlet, sporla siyaset, tecavüzle yumruk işleri birbirinden ayrılmalıydı. Zaten ayrılıyordu da.

Kaldı ki tecavüz denilen şey sadece insanla da sınırlı değildi. Örneğin Bursa’da bir evde, ördeğe tecavüz eden damat tecavüzün ispatlanması ve kendisinin de suçlu bulunmasına rağmen serbest bırakılmıştı. Ama yine de hak yerini bulmuş, ördeğin sahibi “Bu ördek artık yenmez” diyerek ördeğe gereken cezayı onu keserek vermişti. Ne olacaktı yani, devletin bu kadar ağır yüküne bir de ördek sığınma evleri yükü mü bindirilecekti?

Hal böyleyken nasıl olurdu da koskoca Başbakan Yardımcısına yumruk sallamaya çalışan bir saldırgan serbest bırakılırdı. Şaşılacak şeydi doğrusu. Zaten Sayın Başbakan yardımcısı da öyle yapmış ve şaşkınlığını “Yumruğu savcılar yeseydi sonuç ne olurdu" diyerek göstermişti. Oysa çok haklıydı. Zira bu ülkede “Palayı bir AKP milletvekili yeseydi sonuç ne olurdu” diye soran bir kurum ve kuruluş yoktu.

Ama unuttuğu bir şey vardı Sayın Bekir Bozdağ’ın. Her ne kadar canı yandığından olsa gerek “Umarım bu kararı veren hâkimler savcılar benim gibi yumruk yemez. Yumruk yediklerinde takip edeceğim” diye sitemini dile getirmişse de bu ülkede yumruğu değil ama kurşunu yiyen Savcılar olmuştu geçmişte. Savcı Doğan Öz 1978’de faşistlerden yumruk değil ama kurşun yemişti. Devlet katillerini bilmesine rağmen yıllarca onları korumuş, yakalananları serbest bırakmış, serbest bırakmakla da kalmamış davayı yıllarca sürüncemede bırakmıştı.

Oysa şimdi tüm bu hukuksuzluklar ortadayken bir Bakan kendi can acısının derdine düşmüştü. Fakat hukuk sadece iktidarda olanlar için değil yeryüzünde yaşayan tüm canlar için gerekliydi.