Siyasi iktidarın Kürt sorununda tutturduğu yol yoğun eleştiri alıyor.

Önce bir hakkı teslim etmek gerekir.

2002 sonrası AK Parti başka pek çok konuda olduğu gibi Kürt sorununda da aktif liberal bir politika izledi...

Kuzey Irak'la ilişkiler, inkâr politikalarının sona ermesi, tüm eksikliklerine rağmen temel hak ve özgürlükler konusunda yapılan önemli hamleler, Kürtçe'nin ve kimi kimlik haklarının kullanımına yönelik değişiklikler, sorunun çözümü ve tartışılmasında siyasi alan ve zeminin oluşmasına yönelik demokratik katkılar, bunların yanında Öcalan'la, örgütle yapılan silah bırakma görüşmeleri, sorunu siyasi girişimlerle de çözme iradesi bu duruma açık örnekler...

Peki, sonra ne oldu?

Ne oldu da seçimlerden sonra taşlar yerinden oynadı?

Ne oldu da Oslo sürecinden Uludere'ye, siyasi iklimden asayiş iklimine geçildi?

Ne oldu da AK Parti'nin Kürt sorunu politikaları 1990'ların militarist politikalarıyla karşılaştırılmaya başlandı?

Hükümet çevreleri bu geçişi PKK'nın tavrına bağlıyor. Bakış açıları şu:

"Örgütün silahlı güçlerinin Türkiye'den çekilmesi için görüşmeler belli bir noktaya gelmişken, Kürt siyasi hareketinin görüşme masasına silah koyması, daha çok şey elde etmek için şiddete başvurması, hükümetin rota değiştirmesine yol açtı. Asayiş politikalarında çıtanın yukarı çekilmesini gerektirdi ve getirdi..."

Bunlar ne mi ifade ediyor?

Üç ayaklı taktiksel bir politikayı ifade ediyor:

(1)PKK'nın silah kullanarak görüşme yapamayacağını anlamasını sağlamak, (2)Örgütü gerçek güç sınırına indirmek, (3)Kürt sorunuyla Kürt siyasi hareketi arasındaki bağları esnetmek...

Peki sonuçlar?

Güvenlik çatısının yukarı çekilmesinin, bu taktiksel politik hamlelerin sonuçları ne oldu?

Yetkililer ve ilgililerin açıklamaları ortada...

Onlara göre sonuçta etkinlik mutlak.

Asker sivil arasındaki yeni işbirliği ve üstün teknolojik donanımla Kürt siyasi hareketi ağır biçimde sıkıştırıldığını, Güneydoğu'da kentlerde, kasabalarda eylem yapamaz hale geldiğini, propaganda kapıları kapandığını ve her anlamda ağır kayıplara uğradığını söylüyorlar...

Sadece bu mu?

Sonuçlar bunlardan mı ibaret?

Hayır...

Siyasi iklimden asayiş iklimine geçilmesi de bu sonuçların bir parçasıdır, belki önemli parçasıdır. Güvenlik çıtasının yukarı çekilmesinin en önemli sonucu (ya da bedeli) demokrasi, demokratik siyaset açısından doğurduğu büyük sıkıntılardır.

Güvenlik birimleri arasındaki yeni işbirliği ve üstün teknolojik donanım derken, bu "askeri özgüven"le 35 sivilin öldürülmesine yol açan büyük felaketin nasıl yaşandığı ortada... Ölümler ve olay bir yanda, olay sonrası yaşanan taktik savaş öte yanda, bu çerçevedeki her gelişme, ülkedeki asayiş iklimini, savaş kokusunu biraz daha kesifleştirmeye devam ediyor.

Ayrıca güvenlik çıtasının yukarı çekilmesinin nasıl tezahür ettiğini aylardır hep birlikte yaşamıyor muyuz?

Kürt silahlı kanadının sıkıştırılması dışında, Kürt sorununda farklı düşünen, Kürt hareketine fikri ve siyasi destek sağladığına inanılan tüm diğer medyatik, akademik, politik aktörlerin ağır baskı altına alınmasıyla, gazeteci, akademisyen, siyasetçi tutuklamalarıyla, polis ve istihbarat merkezli operasyon ve politikalarla, ülkenin görüntüsü, siyasi kokusu değişmeye başlamadı mı?

Eski günler gibi...

Düzene ve Kürt sorununa askerin egemen olduğu yakın geçmişte, ordunun vardığı son nokta şuydu: "Bu sorun yok edilemez, ama denetim altında tutulabilir. Denetim altında tutmak sürekli bir kriz politikasını gerektirir..."

Ne var ki sürekli kriz politikası, sürekli asayiş iklimi, sürekli otoriter düzen ve bu düzen merkezinde askerin yer almaya devam etmesi demekti...

Bugün asker mekanizma yerine siyasi mekanizma aynı formülü kabul etmiş durumda değil midir? Ve otoriterleşmeyle ilgili benzer sonuçlar ortaya böyle çıkmıyor mu?

Ne yazık ki öyle...

Siyasete niyeti olan ama Kürt siyasi hareketi direnci yüzünden de olsa bunu beceremeyince, başka bir yöntem bulamayan, tekrar silaha dönen o eski askerlerden bunu daha iyi yaparım diyen bir tutum Kürt sorununda çaresiz kalmış bir tutumdur.

Korkarım Kürt sorunu AK Parti'yi adım adım esir alıyor...

"Reformcu AK Parti algısı"nın yerini "baskıcı AK Parti" imajına bırakmaya başlaması, bilin ki, önemli ölçüde, Kürt politikasındaki bu çaresizlik yüzündendir.