Dün 12 Eylül'dü. Gazetelerde, sosyal medyada 12 Eylül'ün kara yüzünü hatırlatan pekçok yayın yapıldı, pekçok yazı kaleme alındı.

Önde gelen sol partilerden ÖDP'nin resmi sitesinde de "12 Eylül'de ne demişler" başlığını taşıyan bir sayfa vardı.

Haberde CIA şefi Paul Henze, Kenan Evren, Vehbi Koç, Nazlı Ilıcak, Fethullah Gülen gibi isimlerden alıntılar vardı.

Daha doğrusu resimleri ile yanı başında söyledikleri sözler.

Özetle 12 Eylül'ü öven sözler...

Sayfada sonlara doğru benim resmim yer alıyordu. Yanında da şu alıntı:

"Eylül zaferlerinin en sonuncusu olarak 12 Eylül harekâtını kaydetmede fayda var. 12 Eylül dış düşmanlara karşı bir zafer değildir. Ama bir yönüyle ondan daha ehemmiyetlidir."

Bana ait olmayan, her satırı irkiltici olan, her satırıyla yıllarca kavga ettiğim sözlerin altında adım ve yanında suretim...

Bu ilk defa olmuyor, bu sözleri ben sarfetmişim yayını ilk kez yapılmıyor.

Meselem ve amacım, düzeltme yapmak değil...

Bu tür yayınlar, bu tür işler yapanların zihniyetiyle ilgili bir kaç söz söylemek, daha önce söylediklerimi tekrar etmek.

28 Eylül 2010 tarihinde, "Birgün Gazetesi, bir tür sol ve ahmaklık" başlıklı yazım bu konu üzerineydi.

Şöyle yazmıştım:

"Referandum döneminde Birgün gazetesi, malum, kesin 'hayır'cı bir politika izledi. Ve 12 Eylül Anayasası'nın değişmesine destek veren, 'evet' oyu vereceğini ilan eden yazarlara dair haberler yapmaya başladı.

30 Temmuz tarihli "Solcuları darbecilikle suçlayanlar 12 Eylül'ü nasıl karşıladı" başlıklı bir haberde Nazlı Ilıcak, Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer'in 12 Eylül 1980 dönemi yazılarından alıntılar yapmıştı, Birgün.

O haberde benim de adım ve adımın altında bana ait olmayan sözler vardı.

O sözleri içeren yazı 1982 Eylül'ünde Sızıntı dergisinde, yani Fethullah Gülen hareketinin yayın organlarından birisinde çıkmıştı.

Soruşturdum, yazıyı kaleme alan Ali Bayramoğlu cemaat üyesi bir öğretmendi.

Bakıp geçtim...

Ama o yayını kesmedi Birgün gazetesi, aynı haberi 13 Eylül'de internet nüshasına koydu.

Bana gelen e-mailler artmaya, okurlar, bu doğru mu, diye sormaya başlamıştı. İşin tadı kaçıyordu. Hrant Dink ödül töreninde karşılaştığım Birgün muhabirine derdimi anlatıp, düzeltme koyun, dedim...

Umurlarında olmadı...

Sızıntı dergisindeki o yazı orijinal haliyle internette dolaşmaya, tartışma konusu olmaya başladı.

Ve bana gelen sorular arttı.

Okurlara tek tek cevap vermek yerine, toplu bir cevap vermek için yazıyorum bu yazıyı...

Ama bir tür solculuğun serancamına da işaret etmek isterim.

Aptallık teorisini bilir misiniz?

Aptal, aynı anda hem kendisine hem başkasına zarar veren kişidir; dahası, serseri mayın gibi dolaştığı için, önlem alınması mümkün olmayan kişidir.

Yapılacak tek iş, onlarla karşılaşmamayı ve sayılarının azalmasını dilemektir..."

Bana iki yıl önce bu satırları tekrar ettiren Birgün Gazetesi'yle siyasi akrabalığı olan ÖDP'nin resmi sitesi...

Zihniyet hastalığı ağır bir hastalık...

Söyledim bugünkü yazı düzeltme, yanlışı düzelttirme amacıyla yazılmadı, onu çok daha önce üzerime düştüğü biçimiyle yapmıştım.

Bu yazıyı, siyaset ile husumeti iç içe sokan siyasi algının kimi solcuları, kimi sol anlayışı hiç terk etmediğine işaret etmek için yazdım...

ÖDP içinde benim ölçüme göre düzgün adamlar da var, eğri adamlar da...

Ama site resmi...

Kendisi doğru olmayanlar, kendisi doğru durmayanlar doğru ve doğrular adına nasıl konuşabilir, ne önerebilir ki?

Söz şudur: Biraz ahlak...