OTORİTER REJİMİN DERSİM ÖZRÜ

 

Dersimlileri, bu ülkenin Alevi/Kızılbaş, Kürt yurttaşlarını biraz olsun tatmin etmeyen, şekilsel ve içi boş Dersim özrü ile otoriterliğini unutturmaya çalışan rejim yeni KCK operasyonları ile bir kez daha aslına rücu etti. Artık sözün bittiği yer diyebileceğimiz, basına yönelik bu operasyonlar ile 90’lara dönüş bir metafor olmaktan çıktı. Hala, “90’larda öldürüyorlardı, şimdi ise faili meçhuller kalmadı” diyerek, 90’lara dönüş tezini abartılı bulanlara cevabı Hasip Kaplan şu çarpıcı sözlerle verdi: “Tansu Çiller'in 1994'te yarım bıraktığı işi, Kürt basınını susturma planını bugün AKP sonuçlandırmaya çalışıyor. Bugün yapılan operasyonların 1994’teki saldırılarla hiçbir farkı yoktur.”

 

Kaplan’ın sözlerinde de belirtildiği gibi, esasında 90’ların zihniyetinin günümüzdeki tezahürü bugün yaşadıklarımız. Elbette bugün 90'lardaki gibi yoğun gözaltında kayıplar ve faili meçhuller yok, ama bunun nedeni bugünkü iktidarın daha demokrat olması değil. Bunun altında çeşitli iç ve dış dinamikler, mücadelelerle kazanılmış mevziler ve böylesine bir devlet terörünü imkansız kılan bir konjonktür var.

 

Dolayısı ile sırf 90'lardaki kadar çok gözaltında kayıp ve faili meçhul olmuyor diye bu otoriter hükümete minnet duyacak değiliz. Ayrıca, kısa süre önce, Diyarbakır'da Murat Eliboz adlı bir genç sırtından vurularak öldürüldü ve katilinin kim olduğunu henüz bilmiyoruz. Yani faili meçhuller de bitmiş değil. Üniversiteli gençler Şerzan Kurt, Aydın Erdem bu iktidar zamanında, polis kurşunuyla öldürüldü. Samimi olarak Kürt açılımı yapan bir iktidar böyle olaylara göz yumar mı, ya da bu cinayetlerin sorumlularının peşini bırakır mı?

 

Artık şundan eminiz: MHP'li bir hükümet idam cezasını kaldırırken ne kadar demokratsa, bugünün iktidarı da açılımdan söz ederken, ya da başbakan Dersim konusunda özür dilerken ancak o kadar demokrat...

 

Yavuz'u bir kahraman olarak görenlerin, Yavuz'un Kızılbaş katliamlarını meşru sayanların, Alevilerin yaşadığı mahallelere Yavuz Sultan Selim mahallesi adını koyanların (evet, “muhafazakar demokrat” AKP'li belediyeler) Dersim konusundaki özürlerine nasıl inanılabilir ki?

 

Dersimliler için “Fakat esas aslen Nuseyri olan, Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş, aslen Nuseyri olan, Tunceli civarındaki Aleviler bu işin arkasında. Bunlar Türkiye’de gaileler açtığı zaman devletinizle ordunuzla bu işin karşısına çıkamazsınız. Ve bunların dinleri yoktur. Nuseyri akidesi vardır. ‘Allah insandır, insan Allah’tır’, ‘Allah insanın içine girmiştir’, ‘Allah insanla itaat etmiştir.’ Bu anlayış hâkimdir.” diyen Fethullah Gülen, bu sözleri için Dersimlilerden özür diledi mi ki, cemaatin bir Kürt Kızılbaş katliamı olan Dersim katliamı konusunda samimi olduğunu düşünelim.

 

Dersim konusundaki referansları ve bilgisi, Dersimlilerin Türk olduğunu iddia eden ve “Ne iştir ki, Aleviler, Dürziler ve Yezidiler, Sünnilik İmparatorluğu demek olan Osmanlı devletince din ve millet bahçemizden ısırgan otları gibi yolunup atılamamıştır” diyen Necip Fazıl ile sınırlı olanların özrü kalsın. Önce, Necip Fazıl’ın bu korkunç sözleri ile hesaplaşsınlar…

 

Ama AKP'nin büyük şansı, onun bu pragmatik fırsatçı perspektifi ve akıl almaz desteği...

 

Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu'na uzanan KCK tutuklamaları ile kamuoyunda otoriterliği apaçık hale gelen, otoriterliği bugüne kadar destekleyenler tarafından bile sorgulanan iktidar, Dersim özrünü kendine yöneltilen eleştirilere karşı bir kalkana dönüştürmeyi başardı. Dersimlilerin acılarının böylesine pragmatik fırsatçı bir biçimde kullanılmasının ne kadar ahlaki olduğu bir yana, birden iktidarın tüm o otoriterliği unutuluverdi. İktidarın nasıl da demokratik sürprizler yapabildiğine ilişkin bir söylem medyada gelişti.

 

“Ahmet Şık, Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, hapisteki gençler, Kürt siyasetçiler, eşit yurttaşlık talebine kör olduğunuz Aleviler?” diyenlere “Koskoca Başbakan özür diliyor, hala tatmin olmuyorsunuz” diye cevap verilir oldu. Bu özrün ne kadar tarihi olduğundan söz edildi, ama BDP’nin, “Dersim Olaylarını Araştırma Komisyonu” kurulması için verdiği önerinin, AKP'nin oyları ile reddedilmesinin hikmetini açıklayan çıkmadı. Özrün samimiyetsizliğinin açık kanıtı geldiğimiz nokta, yeni baskılar, yeni tutuklamalar, barıştan, demokrasiden biraz daha uzaklaşma…