Eski solcu, Yetmez Ama Evet’çi Mehmet Ördekçi abimizin (52) yorgun bedenini geçen hafta toprağa verdik. Kısa ömrünü hapiste, hücrede, işkencelerde, ölümle cebelleşerek tüketmiş, hayattan muradını alamasa da fikri namusunu kaybetmemiş, kapıyı çarpıp çıkmış bir adam 'çoklu organ yetmezliği' nedeniyle aramızdan ayrıldı...

Bana göre ölümünün ardından Ördekçi’yi anlatan en ilginç yazı, eski (?) AKP’li, Yetmez Ama Evet’çi Yıldıray Oğur’un Karar’daki köşe yazısıydı. Bu yazıda merhum solcu siyasi muarızının ağzından övülüyor; dava arkadaşlarının suçlamaları, metafiziğe duyduğu inancı ve Kuran okuması ile birlikte anlatılıyordu. Sanki müellifi yazının satır aralarında ondan değil, kendinden bahsediyordu…

Rahmetli bu yazıyı okuyabilseydi beş - altı yıldır pek sevmediği Yıldıray’a yüreği yumuşardı. Peki Yıldıray’ın gerçekten ona tahammülü var mıydı? Yanlış bilmiyorsam sağlığında Mehmet abiyi bloklamıştı. Aslında iki ayrı ahlakın örneği olan, biri Taraf’ta mesai arkadaşlığı yaptığım, diğeri de son zamanlarda yanında olmaya çalıştığım bu iki kişiyi ve onların kişilikleri - tercihleri üzerinden Gezi’de ayrılan yolları anlatmanın tam zamanı…

İki taşralı farklı zamanlarda Ankara’ya gidiyorlar. İkisi de ODTÜ’de okumuş. Ancak Ördekçi önce Mülkiye’yi, sonra da ODTÜ’yü yarım bırakıyor. Zaten birinin kaderi yolunu bulmak, öbürününki ise yarıda bırakmak olmuş, devamına da bakınca…

İkisi de üniversitede sol gruplarla tanışıp yakınlık kuruyorlar. Birinin Birikim’de, Radikal 2’de, Taraf’ta başlayan macerası, Star’a, Türkiye’ye, Karar’a uzanıyor. Öbürününki de Bursa, Ulucanlar ve Afyon cezaevlerine… O yüzden birine 'solda stajını yaptı, sağda parasını kazandı' deniyor, öbürüne de Allah rahmet eylesin…

İkisinin yolları 2010'da bir kez daha kesişiyor. O dönem Genç Siviller, DSİP ile birlikte Yetmez Ama Evet kampanyasının iki taşıyıcısından biri… Ördekçi de 'evet' diyor, bu yüzden devrimci çevreyle arası açılıyor. Fakat ne 1977’yi solun üzerine yıkıp devleti temize çıkarıyor, ne de 1 Mayıs'a koşan çocukların ayakkabılarını diline doluyor…

Gezi olayları patladığında liberal sandıklarımızın aslında birer sağcı olduğunu anlıyoruz. YAE döneminin dostlukları bitiyor. Birbirimizi silip, unfollow ediyoruz. Genç Siviller’den Doğan Gürpınar bu olaylarda gözaltına alınırken, Yıldıray ve sivilleri bundan bahsetmiyorlar…

Hatırlayacaksınız, Yıldıray kardeşi Sultanahmet Camii’nin avlusunda Başbakan Davutoğlu’nun korumalarından dayak yerken de susmuştu. Mehmet abi de kardeşi Hayata Dönüş Operasyonu’nda katledildiğinde susmuş ama o esnada cezaevindeymiş, konuşması mümkün değilmiş…

Yıldıray, Tuğluk’u eleştirdiğinde polisler kapısına gelip korumaya ihtiyacın var mı demişlerdi. Mehmet abinin polislerle mazisi malum, mapustan koltuk değnekleriyle çıkmış…

Yıldıray, Erdoğan’ın uçağında gezerken, Mehmet abi semtteki çay bahçesine topallayarak gidebilse mutlu oluyordu. Son 10 ayda onu da yapamadı, evden hiç çıkamadı...

Yıldıray evlenip kayınpederinin Arnavutköy’deki evine taşındı. Mehmet abi de cezaevine girip boşandı ve içeride terk edildikten sonra Sefaköy’de annesinin yardımıyla yaşamaya çalıştı. Yıllarca hastalıklarla boğuştu. Sonunda kalbi ve beyni hariç tüm organları iflas etti, üç kez yoğun bakıma kaldırıldı…

Fakat belki de bazılarınız Yıldıray olmasaydı Mehmet abiyi tanımayacaktınız. Onu anlattığı için Yıldıray’a gene de teşekkür borçluyuz…

Kaldı ki Yıldıray da mağdur… Balyoz’da sanık olup, Pelikan Bildirisi’nde hedefe konduktan sonra, Habertürk’teki programını ve Türkiye gazetesindeki köşesini de kaybetti. Elindekiler alınınca o da haklı olarak muhalefete başladı…

Evet belki biraz ayıp ediyorum. Sonuçta sevdiğimiz bir abimizden sitayişle söz etmiş. Ama şu soruyu sormakta da haklıyım, Silivri’de 70 yaşında hücrede tutulan Ahmet Altan hakkında ne zaman yazacaksın Yıldıray, öldükten sonra mı?

Mehmet Ördekçi'ye ölümünden sonra yaptığın jesti eski arkadaşın Mücteba Kılıç tutuklandığında neden yapmadınız, aynı gün Genç Siviller olarak İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu’yu tebrik ettiğiniz için pişman mısınız?

Yazında bahsettiğin “samimi özeleştiri”nin erdemini sen gösterecek misin? Kardeşin Turgay’ın “öyle veya böyle iktidarı destekledim, beni maymun gibi kafese kapatıp gezdirseler şikayet etme hakkım yok ” demesinden bir şey anlıyor musun? Mehmet abiyi överken bile onun “AK Parti” iktidarına karşı “epey sert ve zaman zaman haksız bir eleştirel pozisyon” aldığını söylüyorsun. El insaf bir mahalleye el sallarken, öbürünün kapısını açık tutuyor gibisin. Yoksa esasında şimdilik arada bir yerde durup, ileride de Hilal’lerden rövanş almak niyetinde misin?

Sen de, bir zaman yan yana olduğumuz AKP’li diğer dostlar da görmezden gele gele görmez olmuştunuz. 'Zamanı gelince' dediniz, politikanın bataklığında ayakta kalmaya çalıştınız. Mehmet Ördekçi ise hiç tanımadığı insanlar için ince hesaplar yapmadan ruhunu-bedenini yıprattı, son günlerinde bunun pişmanlığı içinde öldü. Günün sonunda siz de bir bedel ödüyorsunuz. Kaderin Silivri’ye, G. Afrika’ya, Kanarya Mahallesi Mezarlığı'na savurduklarını da görüyorum ve hal böyleyken sana gene de kızamıyorum. Cenazesine bile gelmedin ama iki sütunluk yazıyla Ördekçi'nin bazı arkadaşlarına da "iyi yazmış" dedirtmeyi başardın, helal olsun. Bir sana bakıyorum, bir de ona, ne yalan söyleyeyim, Mehmet Ördekçi olmak için sebep göremiyorum…

Burada bitirecektim ama eklemem gereken iki husus daha var.

"Kuzenim Murat Çiçek (TV 24'ün Genel Yayın Yönetmeni) bir programda Ördekçi'yi tanıyor musun, diye sormuş. O da duymuştum diye cevap vermiş. Demek ki Yıldıray da beni tanıyormuş", bunu son günlerinde rahmetliden duymuştum... Mehmet abi kalender adamdı, tenezzül etmedi, halbuki istese daha fazlasına da sahip olabilirdi, düşünün ona açık kapılardan kimler yürüdü...

Biliyorum, Karar gazetesi için de kendi mahallesiyle kavgalı, eski solcu, Kuran falan okuyan, adeta İsmet Özel'e benzer bir Mehmet Ördekçi portresi daha uygun ama hakikat tam öyle değil. Ayrıca sosyalistlerle kavgasını da çoktan bitirmiş, Kemalistlerle de neredeyse barışmıştı. Çünkü iktidarın zalimliği karşısında bunlardan bahsetmenin gereksizliğini görebiliyordu. Aslında onu en iyi kendisi anlatır; bu yüzden umarım yazılarını toparlayacak olan gönüllü ekip, o bir türlü başlayamadığı kitabını ortaya çıkarır. Keşke Ali Duran Topuz'un teklifini kabul edip Duvar'da yazsaydın da, sen kendini yazsaydın be abi! Mekanın cennet olsun...