Adliyenin gri devlet kokan soğuk duvarları arasından yükselen sesi şimdiden duyuyorum.

 

Sanık

Kenaan Evren………

 

Sanık……

 

Tahsiin Şahinkaya

 

Müdahiller,

 

Berfo Kırbayır,

 

Teren Aksakal,

 

Nurten Sönmez,

 

Devrimciler, demokratlar, sosyalistler, emekçiler. Komünistler, Halk !!!

 

 

Bu haftaki köşe yazımı Almanya’dan gönderilen bir mektubu sizlerle paylaşmaya ayırdım:

 

"Merhaba Sevgili Sami Evren,

 

Konu başlığında dile getirdiğim (4 Nisan'da 'Sanık ayağa kalk!') yazınızdan ve sizden bir bayan arkadaşımızın köşe yazısı olarak Facebook'ta paylaşmasıyla haberdar oldum.

 

Öncelikle kendimi tanıtayım. İsmim Ali Galip Sayılgan. Köşenizde güzel ve güncel bir konuya değindiğiniz için öncelikle size çok teşekkür ederim, emeğinize ve yüreğinize sağlık.

 

Köşe yazınızda değindiğiniz gibi işlemiş olduğunuz konuya tarafım.

 

Şu an Almanya'da yaşıyorum. 

 

Haliyle yıllar birçok şeyi beraberinde getirdi Türk vatandaşı değilim. Uzun yıllardır da Alman vatandaşıyım. Daha da fazla teferruata kaçmadan hemen konuya girmek istiyorum.

 

1978 yılında Kayseri Halk-Der isimli derneğimiz polis tarafından basılmıştı. 

 

Dönemin siyasal konjonktürüne ilişkin kaleme aldığım (el yazım olan) bir yazım üzerimde bulunduğu için, şimdilerde kaldırıldığı için unutulmuş olan ''...bir sosyal sınıfın diğer bir sosyal sınıflar üstünde tahakkümunü tesis etme, memleket içinde müesses düzeni yıkma...'' suçu sayılan 141/5 (*) olarak bilinen Komünizm propagandası yapmaktan toplam 7 yıl ceza aldım. Dönem cezaevi isyanları dönemi olduğu için Kayseri'den Samsun Kapalı Cezaevine gönderildim. Sevk esnasında da Ankara Garında jandarmaların elinden kaçarak özgürlüğüme kavuştum.

 

Fazla değil, 12-Eylül faşizmi gelmeden sanıyorum 15 gün önceydi yine şanssızlık üzerine Kartal'da şüphe üzerine bir olay nedeniyle göz altına alındım. 15 gün ağır işkencelerle yüz yüze kaldım yumurtalıklarıma yediğim bir tekme sonucu bayılmışım. Öleceğim düşünülerek (sanıyorum gün olarak da 15 günü doldurmuştum, zira o günler sorgu süresi 15 gün civarıydı) -ayrıntıya girmiyorum- Selimiye kışlasına sevk etiler. Selimiye kışlasında bir yada iki gün geçirdiğim süreçte 12 Eylül geldi. Ben cezaevi firarisi olduğum için Mehmet Yıldız kimliğiyle yakalandım ve bu kimliğimle sorgulandım, bu kimliğimle de tutuklandım. Önce Sultanahmet Askeri Ceza evine gönderildim. Çok sonraları da Metris Askeri Cezaevine, daha sonraları da Sağmalcılar Askeri Özel Tip Ceza evlerinde dolaştırılıp durdum.

 

Ben ayrıntılardan özenle kaçınsam da kabaca bir şeye değinmeden diğerine geçemiyorum çünkü olaylar zincirin baklası gibi bir birine bağlı, bazı yerleri atlasam bu kez anlattığım detaylar anlaşılmayacak, bunu da biliyorum. Şöyle özetliyeyim, ben o zaman kısaca Mehmet Yıldız olarak sıkıyönetim komutanlığında yargılandım ceza aldım. Sonra beni çok uzaktan tanıdığım kendi arkadaşımız olmayan biri tarafından Türkçemizdeki deyim yerinde olursa gammazlandım.

 

Kimliğim deşifre edildi.

 

Yeniden ağır işkenceler derken bir çarmıha gerilme faslında belden aşağı felç oldum.

 

Tedaviler sorgular falan derken bu kez gerçek kimliğimle yeniden tutuklandım...

 

Uzun süreli fizik tedavisi gördüğüm için yengeçvari yürüyebilecek şekilde de olsa, ayağa kalktım. Avuçla ölçülebilecek çok ağır ağrı kesicilerle... Yine o zamanlar tedavi için (bu kez ilk defa) Sağmalcıların sivil hapishanesine sevk ettiler. O dönemler Barış davası sanıklarından Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarından Hüseyin Kıvanç isimli bir arkadaş tutuklanmıştı. Hüseyin'le tanıştım. Hüseyin Kıvanç istersen başından geçenleri kaleme al da kamuoyuna duyuralım, bu böyle kalmasın demişti. 

 

O dönemler yazmıştım.

 

Benimle birlikte TKEP davasından arkadaşlar da başından geçenleri kaleme almıştı. Daha sonraları Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü)nün Türkiye raporlarında da ismim geçti vs.

 

Hapishaneden çıkınca tedavi için Amnesty International'ın yardımıyla Almanya'ya geldim. Rahatsızlığım belimde olduğu için ameliyat olup sağlığıma kavuşamadım. Ameliyat olmak da istemiyorum çünkü garantisi yok. Bu durumla yaşamaya çalışıyorum hepsi bu.

 

Tabii ki Cezaevinde işkencecilerimin cezalandırması için sıkıyönetim komutanlığına defalarca suç duyurusunda bulunmama rağmen aldığımız yanıt hep ret oldu. Deyim yerindeyse sokak köpeklerinin besili Kangal köpeğini ısırmasını beklemek abesle iştigal olurdu! Netekim de :-) öyle oldu...

 

Elimde dönemin sıkıyönetim savcısının uyduruk gerekçesiyle, gerekçesi de göz altındayken bana işkence yapanların ismini verememem. İşkence gördüğümüz I. Şube siyasi polis babamızın evinde gözlerimizin bağlı olduğunu unutmuşa benziyor...

 

Tabii ki unuttuğu falan yok dalga geçiyor bizimle... Neyse sorun değil farklı olsaydı şaşırırdım zaten. 

 

Yukarıda bahsi geçen kitap çıkınca İstanbul Cumhuriyet Savcısı kamu davası açmış, bir güzel anlatmış sıkıyönetim savcısının gerekçesini adeta yalanlarcasına. Ancak bu kez cumhuriyet savcısı işkenceci 4 polis memurunun kimliklerini, doğum yerlerini yazarak takipsizlik kararı vermiş...

 

Tabii ki başta Kenan Evren dediğimiz, işkencecilerin baş komutanıyla hesaplaşmak isterim.

 

Başta Kenan Evren'le hesaplaşırken ondan emir aldığı çömez işkencecileriyle de hesaplaşmak isterim. 

 

12 Eylül faşizminde yaprak kımıldamazken bu işkenceciler kendi keyifleri arz ettikleri için biz devrimcilere işkence yapmadılar. Emir komuta zinciri doğrultusunda görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler.

 

Yazınızda diyorsunuz ki, ''Peki, bugün ne oluyor? Yıllardır “12 Eylül ile hesaplaşmalıyız” diyen bizler, şimdi bu hesaplaşmanın neresindeyiz?'' 

 

Yukarıda ''sokak köpeklerinin besili Kangal köpeğini ısırmasını beklemek abesle iştigal olurdu!'' demiştim.

 

Bugün hala bu kişilerin maaşı bizim vergilerimizden kesildiği gibi, kendi tarihimde birebir tanık olduğum (sıkıyönetim savcısının işkencecilerimin adını veremediğim için, benimle sözüm ona dalga geçtiğini sanan o sıkıyönetim ve sivil savcıların da tarih önünde yargılanmasını isterim.)

 

Hepimizin bildiği gibi sözüm ona bu yargılamak istedikleri kişilerin maaşlarına zam yaparak ödüllendiriyorlar. Bu kez dalgayı Türk halkıyla geçiyorlar!

 

Bunu yapanlar sözüm ona onlarla hesaplaşmak isteyen zamcı AKP!

 

Bütün bu gerçeklikleri göz önüne aldığımızda, peki biz hala ''... şimdi bu hesaplaşmanın neresindeyiz?'' diyebilir miyiz?

 

Elbette kamuoyu oluşturmak için duyarlı olunmalı, ben ilkesel olarak ret etmiyorum. Ve daha da önemlisi katı, dar kalıpçı biri değilim. Kabul edersiniz ki bir de realite denilen gerçeklik var. Aklıma nedense hep ''Sokak köpekleriyle besili Kangal köpekleri''nin durumu geliyor... 

 

''Bütün devrimcileri, bütün mağdurları, onların çocuklarını ve giderek bütün halkı bu yargılamanın tarafı, muhatabı haline getirmeden 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulamaz! Bu nedenle şimdi devrimciler için esas önemli olan şey, 4 Nisanda yüz binlerce insanı o mahkemenin önüne yığmaktır'' diyorsunuz.

 

Elbette orada olmak isterdim ama bir farkla. 

 

Kapıya yığılan normal kalabalığı oluşturanlar olarak değil, (Çünkü bu kalabalığı oluşturabilecek binlerce duyarlı insan var) - yurt dışında yaşadığım için böyle diyorum - tam tersine, bizzat taraf olarak, davacı olarak, bizzat hesap sorarak orada olmak isterdim! Hiç değilse bir dönem (ölümden dönen, sakat bırakılan, ciddi bir işkence tanığı olarak) orada olmak isterdim...

 

Sevgiyle

Ali Galip Sayılgan

 

DİP NOT

(*)141/5 isimli kanunlar kaldıralı çok uzun zaman oldu biliyorsunuz.

 

***

 

Binlerce insanımızın ruh halini, öfkesini ifade eden Ali Galip Sayılgan’a, duygu ve düşüncelerini bizimle paylaştığı için teşekkür ederim

 

***

 

18 Şubat Cumartesi günü 13.30’da Cezayir Restaurant’ta

Berfo Nine 12 Eylül’de işkence sonrası kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır'ın hesabını sormak için;

Nurten Sönmez 12 Eylül hapishanelerinde hayatını kaybeden Fatsa Belediye Başkanı eşi Fikri Sönmez’in hesabını sormak için;

Teren Aksakal 12 Eylül’de Artvin Şavşat’ta işkencede öldürülen öğretmen eşi Cengiz Aksakal’ın hesabını sormak için

yapılacak basın toplantısına katılacaklar…

 

Onlarla olalım, orada buluşalım…

4 Nisan'da da Ankara'da bu davaya müdahil olalım.

Evren ve Şahinkaya'yla başlayalım, onlarla bitirmeyelim.

Bu davayı 12 Eylül zihniyetiyle hesaplaşmak için, sınırları çizilmiş bir dava olmaktan çıkarmak için bir imkana çevirelim.