Avrupa’da binlerce insanın ölümüne neden oldu. Kıtlık, yoksulluk yıllarca sürdü. Evleri birbirine bakan, duvarları dip dibe olan insanlar kısa sürede kinle, nefretle birbirine bakmaya başladı.

Onbinlerce insan öldü. Bir o kadarı da sakat kaldı. Köyler yakılıp şehirler yıkıldı. Deyim yerindeyse taş üstünde taş kalmadı.

Tam otuz yıl sürdü. Otuz yılın sonunda ressamların tuvallerine bakıldığında harabeye dönmüş bir coğrafyada gözyaşı ve acının izleri vardı.

Ama Avrupalı ressamların tuvallerinde çizilen sadece acı ve gözyaşının resmi değildi. Siyasal çıkarlarını korumaya, geliştirmeye mezhepleri bahane kılmış prenslerin, kralların gurur dolu resimleri de vardı.

Kaybedilmiş bir savaşın galiplerini oynuyorlardı. İnsan kanıyla yoğrulmuş topraklarda kurdukları küçük egemenliklerin gururunu yaşıyorlardı.

Avrupa’da otuz yıl süren mezhep savaşlarından söz ediyorum. Nüfusunun üçte birini bu savaşlara kurban vermiş bir Avrupa’da yaşandı bunlar. Avrupa kanlı bir mezhep savaşının ardından şekillendi. Vestfalya Barışı bu şekillenmenin çekirdeğidir.

Ez cümle Ortadoğu’nun ne bir mezhep savaşına ne de yeni bir Vestfalya Barışı’na ihtiyacı var. Sadece modern tiranların baskısından ve sadece sömürüyü amaçlayan dış müdahalelerden kurtulmaya ihtiyacı var.

Ama görünen ve umulan bu olmayacak. Belki farkında değiliz ama “Arap Baharı” dediğimiz süreç bölgeyi yavaş yavaş acımasız bir mezhep savaşına hazırlıyor.

Ortadoğu’da sadece demokratik dinamikleri harekete geçirdiğini düşündüğümüz bu uyanış beraberinde kin ve düşmanlığı da besliyor.

Hem İran, Türkiye, hem de Suudi Arabistan’ın Suriye’de yaşananlara sadece siyasi hesaplarla yaklaştığını düşünmek artık mümkün görünmüyor.

Türkiye-Suudi Arabistan-Katar-Bahreyn eksenli Sünni cephe ile İran-Irak-Suriye-Lübnan (Hizbullah) eksenli Şii cephe her gün yavaş yavaş mezhep birlikteliğinde ayrışıyor.

Bu ayrışma derinleştiğinde ne İslam alimlerinin fetvaları, ne de uluslararası İslami kuruluşların çabaları çatışmayı engelleyebilir. Avrupa’yı otuz yıl yakan ateş bu sefer farklı bir coğrafyada, yani Ortadoğu’da yeniden alevlenebilir.

Özgür Suriye Ordusu’na bağlı güçlerin “Aleviler tabuta, Hristyanlar Beyrut’a” sloganları ile Şii din adamlarından Yasir Habib’in “Sünni camiler yıkılmalıdır” fetvası farklı coğrafyalarda aynı kin ve düşmanlığı besliyor. Bu kin ve düşmanlığı Yasir Habib ve Özgür Suriye Ordusu’ndan ibaret saymayın.

Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Bahreyn’de yaşananlar bu duygunun giderek ve artarak yayıldığını gösteriyor maalesef.