KÜRTLERİN nasıl, nerede, ne zaman ve hangi yöntemlerle eylem ya da protesto yapacaklarını belirlemek üzere tamamen Türklerden ve kendini Türk hissedenlerden oluşan, Başbakanlık'a bağlı çalışacak bir kurul öneriyorum. Aynı zamanda Kürt siyasetinin bundan böyle izleyeceği yol haritasını belirlemek üzere de Meclis'te temsil edilen partilerden (elbette BDP hariç olmak üzere) birer temsilciyle oluşturulacak bir komisyon teşekkül etmelidir.

Bence bu en sağlıklı, en verimli yöntem olacaktır. Böylece Kürtler, Türkler tarafından beğenilmeyen, hoşa gitmeyen eylemler ve protestolarla zaman ve enerji kaybetmeyecek, sağcı muhafazakâr iktidarımızın daha fazla asabını bozmayacaktır. Bu komisyonun başına da tercihen Bülent Arınç getirilsin. Çünkü kendisi şöyle buyurdu:
"Sivil itaatsizlik çağrısı yapan BDP'liler, yeniden milletvekili seçilmek için böyle bir yönteme başvuruyorlar. BDP'li milletvekili elinde taşla araçlara saldırmaya çalışıyor. Başka bir milletvekili ise polise tokat atabiliyor. Bundan sıyrılıp sivil itaatsizliğe dönüştüyse çok güzel. Ama yağmurda, altlarında bir sandalye, üstlerinde şemsiye; bu garip manzaralar siyasilerin işi değildir."

SİVİL MÜSLÜMAN DİRENİŞ
Tabii. Siyasetçi dediğin nasıl olur, bunu siz bilecek değilsiniz Kürt kardeşlerim. Kürtler siyaset yapacaksa onu da biz yaptırırız netekim!
Ek olarak şöyle bir tutumun da teşvik edilmesi yerinde olur: Kürt siyasetçileri akıllarına politika yapma fikri geldiği anda hiç vakit kaybetmeden yetkili bir Türk siyasetçisine başvurmalı, akıl fikir almalı, tercihen de uygulanacak yöntemleri harfiyen sıralayarak onaylatmalıdır.
Geçtiğimiz cuma, Diyarbakır'da, Koşuyolu Parkı'nda toplanan yaklaşık 2 bin kişi "sivil itaatsizlik" eylemleri çerçevesinde camilere gitmeyerek, eylem çadırlarının bulunduğu yerde cuma namazı kıldı. Sivil imam eşliğinde kılınan namazda, imam Kürtçe hutbe okurken, ellerin barış için kalkmasını istedi. Acaba diyorum, Kürtlere yönelik tedavüle sokulan "Hepimiz Müslümanız, bu kavga ne diye" başlıklı politikanın işe yaramadığını görmek mi kimilerini paniğe sürükledi? O yüzden mi böyle "Siyasetçiye yakışmaz" türünden açıklamalar geliyor?

AH KEŞKE...
Sonra düşününce hep böyleydi. TEKEL işçileri öyle yapmamalıydı, 1 Mayıs'ta insanlar meydanlara çıkmamalıydı, kadınlar öyle eylem yapmamalı, gençler böyle yürümemeliydi. Tam onların istediği gibi yapsalardı eylemlerini... Ah! Keşke öyle yapabilselerdi o zaman iktidar onlara anlayış gösterir, hemen önlerini açar ve asla biber gazıydı, kurşundu, dayaktı, bu yöntemleri kullanmazdı. Ah keşke "doğru" yöntemlerle direnebilselerdi.
Beyaz adam, siyah adamı ezer ve sonra nasıl direnmesi gerektiğine karar verir. Beyaz adam, siyah adamdan çalar ve sonra hakkı olanı nasıl istemesi gerektiğini belirler. Beyaz adam, siyah adamı öldürür ve sonra nasıl ağlaması gerektiğini söyler. Bu da ona benziyor. Bunun için binlercesinin içinden tek bir örnek vermek yeterli.

HOŞGELDİN GÜNDEM!
Özgür Gündem Gazetesi, 4 Nisan 2011 itibarıyla yeniden yayınına başladı. Gündem, JİTEM ve Hizbullah'ın yaptıklarından söz etmeye ilk cesaret eden gazeteydi. Zaten bu yüzden 30'u muhabir olmak üzere toplam 76 çalışanı öldürüldü. 3'ü 30 gün olmak üzere toplam 20 kez yayını durduruldu. Yazarları ve muhabirleri toplam 147 yıl hapis cezası ve 21 milyar lira para cezasına çarptırıldı. Press filmini izlemediyseniz muhakkak izleyin. Bu hikâyeyi anlatıyor. Gündem, Kürtlerin sesinin nasıl kısılmaya çalışıldığının belgesidir. Peki sesini kısmak için bu kadar uğraştığınız adamların nasıl konuşması gerektiğine karar verme hakkı niye sizde? Soru budur.