Kürt sorunu siyasi açıdan dünden bugüne nitelik itibariyle aynı kalmakla birlikte, gerek toplumsal yönü gerek Kürt politikası açısından zaman içinde büyük değişiklikler gösterdi.

20 yıllık çatışmalar sonucunda Güneydoğu'nun demografik yapısını altüst eden "kitlesel göç", bölgede kaotik de olsa bir "kentleşme dalgası"na yol açtı...

Gerek yaşanan deneyimler gerekse bu kentleşme Güneydoğu'nun kentsel merkezlerinde geleneksel yapıların çökmesine neden olurken, bir "bireyleşme eğilimi"ni ve "sosyal, kültürel alanlarda bir tür çoğulculaşma"yı besledi.

Bugün bu çoğulcu yapı Kürt siyasi hareketi merkezli tekçi bir siyasi yapı tarafından kuşatılmış durumda. Bu kuşatmayı ayakta tutan ise kim ne derse desin mağdurluk ve haklılıktan yola çıkan, kendisini bu terimlerle doğrulayan "millilik" fikridir.

Ancak belirtmek gerekir ki bölge insanının, bölgedeki kentlerin yaşadığı değişim, farklılaşma, karmaşıklaşma, hatta bireyleşme eğilimiyle, yani toplumsal düzeydeki çoğulcu yapıyla PKK denetimindeki Kürt politikasının tek sesli yapısı arasında bir tezat oluşmuştur.

Bu tezat bugünü anlamak için önemli bir anahtardır.

Zira bir yandan PKK için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.

Öte yandan demokratikleşme hamleleri sonucu özgürlükler alanının genişlemesi bu farklılaşmayı daha derinleştirmiş ve siyasete de yansıtma ihtimalini içermeye başlamıştır.

Bir dönem, DEHAP'in feshi, DTH'nın kurulması, yeni partiye katılmak istemeyenlerin baskı görmesi ve hatta Hikmet Fidan örneğinde olduğu gibi öldürülmesi bu koşullarda gerçekleşmiştir.

Diğer bir ifadeyle ortaya çıkan yeni sosyal yapılar ve demokratikleşme reformları her biri ters istikamette giden iki etki yapmıştır.

Bir yandan Kürt sorununun farklı ses ve görüşler tarafından da ifade edilme olanakları doğmuştur. Diğer yandan PKK, kendiliğinden çoğulculaşma eğilimi gösteren Kürt siyasetini zapt-u rapt altına almak için şiddeti yükseltmiş, kitleleri intifada politikasına katmıştır.

Şu açık:

Kürt sorununda Kürt siyasi hareketi açısından zaman içinde kurucu diyalog siyaseti devreden çıkmaya başlamış, yerini yeniden ve yeni bir şiddet diline bırakmaya yüz tutmuştur. Hakim Kürt politikası, sorunu ve talepleri PKK kadar sokağa, legal kurumlara ve toplumsal yapılara taşıtmaya çalışan bir hatta ilerletmiştir.

Bu durum her ne kadar bu gelişmelere savaş açan devletin hoyrat ve güvenlikçi politikalarını doğrulamıyor olsa da, kendi başına belirleyici bir nitelik taşımaktadır.

Bu hat kendisine siyaset adı verse de temel olarak siyaseti, yani uzlaşmayı, konuşmayı, farklılıkların özgür ifadesini dışlayan bir "çifte şiddet mekanizması" üzerine oturmaktadır.

İlk şiddet Kürtlere yöneliyor, bölgede yaşayan her kişinin, her Kürt'ün çeşitli yollarla, negatif ya da pozitif yaptırımlarla merkezi bir Kürt politikasının, tekelci bir Kürt siyasi yapılanmasının parçası olması bekleniyor.

İkinci şiddet, kaos, ayaklanma eylem ve tehditleri üzerinden Türkiye'yi hedef alıyor...

Yukarıda da altını çizdiğimiz gibi denebilir ki ülkede ve bölgede özgürlük alanı genişledikçe, Kuzey Irak'ta PKK'nın zemin kaybetme ihtimali büyüdükçe PKK'nın tedirginliği artıyor ve yeni bir politika izlemesi kaçınılmaz oluyor. Bölgeye ve ülkeye bu yüzden güç gösterisi yapılıyor...

Ve şiddet şiddeti çağırıyor...

Şapkasını önüne koyup düşünmesi gereken sadece siyasi iktidar değildir, aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin sorumlularıdır.