Yine Berlin seçimleri ve yine Piraten Partei (=Korsanlar Partisi) üstüne...

Ama bu Tırmık’ta da esaslı bir analiz (=çözümleme) beklemeyin. 

Almanya’nın saygın gazetelerinin derinlikli analizleriyle ünlü yazar çizeri bile henüz şaşkınlıklarını üstlerinden atamamış; ne olup bittiğini, bu seçim tahminlerini altüst edip yüzde 9 oy toplayıp, Başkent parlamentosunun 146 iskemlesinden 15’ini kapıveren Korsanlar’ın ne olduklarını ve daha önemlisi ne olacaklarını kestiremezken, benim gibi bir başka nedenle Almanya toprağına ayak basıp kendini Berlin seçimlerinin şaşırtıcı sonuçlarının kucağında bulmuş biri ne desin?

Olsa olsa bazı ilginç sorular ve o sorulardan doğan yeni sorular...

*    *    *

Önce “yüzde bilmem kaç” gibi istatistik veriler değil de somut rakamlar: 

Berlin eyalet parlamentosu seçimlerinde Korsanlar, daha önce Yeşillere oy veren seçmenlerden 17.000, Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) 14.000, komünist partilerin mirasçısı Sol Parti’den (Die Linke) 13.000 seçmenin oylarını kendilerine çektiler. Daha da önemlisi bugüne kadar oy kullanmayan 23.000 genç seçmeni de sandık başına getirdiler.

Seçim kampanyası boyunca ne bir miting, ne kapalı salon toplantısı... Varsa yoksa internet. Ama facebook, ama twitter ama e-mail... Seçmene dolaysız olarak ulaşma; seçmenle dolaysız konuşma, tartışma;  seçmeni dolaysız bilgilendirme, seçmenden dolaysız bilgilenme... 

Düne kadar temsili demokrasinin profesyonel politikacılar yarattığı, bu profesyonelliğin siyasal kirlenmeye ebelik ettiği; delegeleri etkileyenin bütün seçmen kitlesinin iradesine ipotek koyup, ardından da bütün bir seçmen kitlesinin temsilcisi olarak siyaset sahnesinde at oynattığı eleştirilerine karşı tam katılımcı demokrasi seçeneği savunulurdu ama bunun hayatta nasıl gerçekleşeceği üstüne inandırıcı bir kanıt ve model konamazdı. Milyonlar ve milyonlarla ölçüler seçmen kitlelerinin, İsviçre’de bir kaç yüzbin seçmenle uygulanan “kanton demokrasisi”nde olduğu gibi tam katılımlı demokrasi modeline sığmayacağı söylenegelirdi.

Doğruydu da.

Ama internet çağında sanki bir şeyler değişti. Seçmenler (ve hatta seçmen olmayanlar) artık bir “tık”la isteklerini, eğilimlerini, tercihlerini, seçimlerini belirtebiliyor ve bunu dört yılda bir sandık başına giderek değil her gün ve günün herhangi bir anında yapabiliyorlar. 

Korsanlar bunu ilk ete kemiğe büründüren siyasal hareket. Önce İskandinav yarımadasında kendilerini ortaya koydular; şimdi Almanya’ya sıçradı. Ya yarın?..

Unutmayalım ki daha şimdiden Avrupa Parlamentosunda 2 korsan “Avrupa milletvekili” var. Ya yarın?..

*    *    *

Kimi yorumcular ve araştırmacılar, Berlin seçimlerinin hemen ardından sıcağı sıcağına yaptıkları çözümlemelerde Korsanlar hareketinin bir büyükkent siyasal hareketi olduğunu belirtiyorlar. Dahası Korsanlara oy verenlerin çoğunluğunun iyi eğitimli ve otuz yaş altı gençlerden oluştuğunun altını çiziyorlar. 

Henüz kapsamlı ve hayatın bütün alanlarını kapsayan programları yok. Belki de hiç olmayacak ya da olamayacak. Belki Korsanlar hareketi bir an parlayıp, sonra da sönüp giden bir siyasal protesto hareketi olarak kalacak.

Bunları şimdiden bilemiyoruz.

Bildiğimiz, internetin, elektronik iletişim olanaklarının siyasetin kurallarını da, geleneksel işleyişini de değiştirebilecek bir potansiyel (=gizilgüç) taşıdığı. Üstelik gün geçtikçe kendini siyasal hayatın bütün alanlarında somut olarak göstermeye başlayan bir gizilgüç... 

Geçtiğimiz yüzyılın sonuna doğru yarı iletken ve uydu teknolojilerindeki yaşanan devrim nitelikli gelişmeler, bu yüzyılı başında siyaset dahil hemen tüm alanlara damgasını vurmaya başladı. Siyasetin geleneksel kurumlarını ve işleyişini derinde sarsan ve demokrasinin önünde yeni ufuklar açabilecek bir olgudan söz ediyoruz

Berlin seçimlerine bir de bu gözle bakmakta yarar var (gibi geliyor bana).