Bu yazı bir önceki yazının devamı olarak dün saat 14 civarında yazılacaktı. Ancak eylemin uzaması, dahası polisin gazlı, sulu “hoş geldin”i yazının bu güne kalmasını gerektirdi.

Bu satırların okurları dün Ankara’da yaşananları okumuş ya da izlemiş ya da yaşamıştır. O nedenle malumun tekrarı kısımlar için kusura kalınmaya.

Sabah ola hayrola diye bitirmiştik bir önceki yazımızı. Yazıyı bitirdikten sonra yatmadan önce haberlere göz atayım diye dolaşıyorum TV kanallarını. Hayat TV bizim yürüyüşü veriyor. KESK Başkanı Döndü Taka Çınar’a bağlanıyorlar. Her türlü baskıya karşın Ankara’da olacağımızı söylüyor KESK Başkanı. Spiker de bütün engellemelere karşın binlerce emekçinin yollara düştüğünü söylüyor. Otobüslerle gelemeyenlerin özel araçlarla ve kendi olanakları ile yola döküldüğünü belirtiyor.

Bizim yürüyüş kolu bundan habersiz demek ki diye düşünüyorum. Telefon çalıyor: Trabzon’dan yola çıkan otobüse GBT kontrolü için engelleme söz konusu. Ama çok geçmeden çözülüyor. Onun dışında engelleme de yok, özel otomobilleri ile gelen de yok. Demek başka yürüyüş kollarından geliyorlar.

Sabah kalktık. Kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Otobüsümüzdeki MYK üyeleri önceden yola koyulmuş, buluşma yerine gitmişler. Bizim yürüyüş kolunun buluşma yeri Soysaldı Tesisleri.

Bu arada otobüste yeni bir slogan önerisi geliyor: “Tayyip sonun mübarek olsun”. Herkes beğeniyor. Otobüste atmaya başlıyoruz. Aklıma Mübarek’in durumu geliyor. Daha gitmedi, gitmeye de niyeti yok. Slogan ters olacak o zaman. Uyarmaya çalışıyorum. Dinleyen yok.

Soysaldı Tesisleri’ne geliyoruz. Malatya’dan, Adıyaman’dan, Amasya’dan, Trabzon’dan, Samsun’dan, Ağrı’dan, Kars’tan gelen otobüsler bizi bekliyor. Kısa bir mola veriyoruz. Otobüsleri saymaya çalışıyorum. 14 otobüs var. Hepsi de KESK üyesi. Suluova İstasyon Şefi Erdal yanıma geliyor. Çay içimi sohbet ediyoruz. Pir Sultan Kültür Derneği Adıyaman Şubesinden arkadaşlar da var.

Diğer yürüyüş kollarından haberler geliyor. İstanbul 11 otobüs. İzmir 6 otobüs. Belediye-İş 25 otobüs. Arkadaşlar Ankara’ya girmiş. Eksik olan bizim yürüyüş kolumuz.

Elmadağ’ı geçince bir polis durduruyor bizi. İlk aklımıza gelen engelleneceğimiz. Yok. Yanılmışız:eskortluk yapacak bize.

Polis eşliğinde Kurtuluş Parkına kadar geliyoruz. Bir hengame içinde buluyoruz kendimizi.

Yürüyüş kolları en öne geçecek deniyor. Pankartımızla öne geçiyoruz. Diğer yürüyüş kollarından gelen arkadaşlarla beraber sıra oluyoruz. Ancak sıra sürekli bozuluyor. En önde birisi megafonla konuşuyor. Anlaşılmıyor.

Yürümeye başlıyoruz. Şaşkınlık içindeyiz. Ses aracı yok. Kimler eylem komitesi bilen yok. KESK yöneticilerinden ya da Sendikalarımızın Genel Merkez yöneticilerinden kimse yok. Eylemin iradesi yok. Ama Meclisi kuşatmaya gidiyoruz!

Meclise 1500 metre kala polis barikatı kesiyor önümüzü. TOMA’lar, panzerler, çevik kuvvet, gaz bombaları, coplar…

Duruyoruz.

Sloganlar durmaksızın atılıyor.

Kitle kararlı. Meclise yürümek istiyor.

Ama yöneticilerden yönlendiren, bir açıklama yapan kimse yok.

Bir ara KESK yöneticisi Akman Şimşek’i görüyorum. Bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Konuşmasını duyamıyorum.

Kamu emekçilerinin hak ve özgürlükler mücadelesi 20 yılı aşkın süredir devam ediyor. İlk defa bu kadar inisiyatifsiz bir eyleme tanık oluyorum.

CHP’liler geliyor. Yanlarında pek çok milletvekili ve Çankaya Belediye Başkanı da var. Bu eylemin ilkleri epey fazla. CHP’lilerin bu kadar sayıda milletvekili ile KESK eylemine gelmeleri ilginç geliyor. Ancak ortalığın karışacağı anlaşıldıktan sonra göremiyorum milletvekillerini.

Barikat zorlanıyor. Biz zorladıkça polis elindeki tüpten gaz sıkıyor. Gazı yiyen kenara geçiyor. Arkadan yeni arkadaşlar geliyor. Fakat barikatı oynatamıyoruz bile. Yavaş yavaş gençler geliyor ön tarafa. Arkadan taş sopa ve yumurta atılmaya başlıyor. Polisler gaz maskelerini taktılar. Tamam meydan savaşı başlıyor.

Önce su fışkırtmaya başladılar. Muşamba pankartın altına giriyoruz. Islanmamıza karşın hâlâ barikatın önündeyiz. Tam anlamıyla olmasa da pankart koruyor bizi. Ama kitle yavaş yavaş azalıyor ve geriye doğru gidiyor.

Pat pat sesleri arasında birden ortalığı gaz dolduruyor. Biber gazı atmaya başladılar.

LİMON YOK AMA PORTAKAL VAR

Genzimin yanmasıyla beraber gözümden yaşlar gelmeye başlıyor ve nefes alamıyorum. Zorlukla çıkardığım kolonyalı mendili ağzıma tutuyorum. Biraz rahatlıyorum. Kendimi kenardaki simitçi dükkanına atıyorum. Hınca hınç dolu dükkan. Çalışanlar büyük bir sevecenlikle gaz yiyenlere yardımcı olmaya çalışıyorlar. Birisi limon var mı diye soruyor. Çalışanlar limon yok ama portakal var deyip ikiye kestikleri portakalları gaz gazilerine veriyorlar. Dağıttıkları suyun haddi hesabı yok.

Ortalık sakinleşiyor. Dışarı çıkıyoruz. Bir grup arkadaş 100 metre aşağıda toplanmış ve polis tarafından çembere alınmışlar. Daha ilerde ise polis gaz bombası atarak kitleyi Cebeciye doğru sürüyor. Polisin çembere aldığı arkadaşların yanına gidiyoruz. KESK yöneticilerini soruyoruz. Toplantı halinde olduklarını, birazdan gelip açıklama yapacaklarını söylüyorlar.

Birkaç dakika sonra KESK Başkanı geliyor. Herkesin sendikalarına dönüp haber beklemeleri gerektiğini, bugün burada olduğumuzu söylüyor. “Bugün burada olmanın” ne anlama geldiğini bir türlü çıkaramıyoruz. Bekleyelim bakalım.

Sendikaya geliyoruz. Arkadaşlarla kısa bir değerlendirme yapıyoruz. Haber geliyor. Sakarya Caddesinde konuyla ilgili basın açıklaması yapılacak. Koşup gidiyoruz. Öyle ya, bundan sonra ne yapacağımızın kararı verilmiş bunu da bize açıklayacaklardır.

Binlerce kişi var Sakarya Meydanında. Açıklama yapılıyor. Polisin kullandığı şiddet ve orantısız güç protesto ediliyor.

Mücadelemizin bundan sonra da süreceği söyleniyor ve dağılıyoruz!

Torba yasaya karşı başlatılan yürüyüş ve Meclis kuşatmasının 3 günlük hikayesi böyle.

Ne yazık ki kimi soruları sormaktan kendimi alamıyorum.

Daha önceki eylemlerde Kızılay’a girilmeyip, SSK İşhanı önüne kadar gidildiği için KESK yöneticilerini işbirlikçi ve reformist olarak suçlayan arkadaşlar Mithatpaşa Köprüsüne kadar bile gelmemeyi nasıl açıklayacaklar acaba?

“Meclisi kuşatmak“ çok önemli bir iştir. Meclisi kuşatacaksak neden Kurtuluş Parkında toplandık acaba? Niye herkes Meclisin önüne gelsin denmedi?

Niye Ankara’ya gelecek otobüs sayıları sınırlandı?

Niye TTB, TMMOB ve DİSK yeterli çalışmayı yapmadı?

Niye kimi çevreler yeterli çalışmayı yapmadı?

Torba yasaya karşı çıkmak doğru bir siyasal tutumdur. Ancak biz “torba yasa geri çekilsin” eylemi yaparken ne yazık ki torba yasa Mecliste görüşülüyordu. Ve torba yasanın kimi maddeleri pek çok kesim lehine düzenlemeler içerirken, “Meclisi kuşatma” hedefi nerden icap etti acaba?

Kimi değerlendirmeler ”Meclise gidemedik ama gündeme girdik” yönündedir. Peki bizim amacımız Meclisi kuşatıp torba yasayı geri çektirmek miydi yoksa gündeme girmek mi? Bu ikisi farklı sonuçları olan hedeflerdir ve farklı örgütlenmeleri gerekmektedir. “Meclisi kuşatmak” diye başlayıp, “olsun gündeme girdik” demek nasıl bir siyasi yaklaşımdır?

Sorular uzayıp gidiyor. Sonu yok. KESK’in son aylarda yaşadıklarının önemli örgütsel zafiyetleri açığa çıkardığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bunu görmeden atılacak adımlar ne yazık ki KESK’i zayıflatmaktadır. Herkesin bunu gören bir noktada durması gerekmektedir.