Demokrasi  nedir dendiğinde, temel hak ve özgürlükler…

İnsanca  yaşam, eğitim, tam bağımsızlık diyebiliriz.
Tüm bu saydıklarım Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerinde yok.
Oralarda seçimler yapılır yapılmasına ama düzeni eleştirmek suçtur.
Baskıcı rejimlerin özelliği de bu zaten...
Günlerdir televizyon ekranlarında Mısır’daki yoksulların eylemlerini izliyoruz...
Türkiye 1950’de çoğulcu demokrasiye geçti...
1950’den bugüne değin Türkiye’yi bir sol parti tek başına yönetemedi.
Gerici iktidarlar, din eksenli siyasetlerle Aydınlanma Devrimi’nin ateşini söndürdü.
Tarikatlar siyasette etkin oldu. Olmayı da sürdürüyor.
İsrail, Hüsnü Mübarek’in görevde kalmasını istiyor.
Çünkü, Mısır’da eylül ayında yapılacak seçimlerde Müslüman Kardeşler’in tek başına iktidara geleceğini düşünüyorlar...
Başbakan Erdoğan ve AKP’li bakanlar Mısır’da demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesini istiyor, demezler mi ve dediler de sen git kendi ülkene bak!
“Mübarek çekilmeli” diyor ama bir avuç üniversiteli gencin Ankara ve İstanbul’daki eylemlerini “terör örgütüne” bağlayabiliyor.
Güvenlik güçleri, gençleri, öğrencileri copluyor, kızların saçlarından tutup yerlerde sürüklüyor, biber gazıyla zehirliyor.
Parasız eğitim isteyen öğrenciler aylardır cezaevinde tutuklu...
Haklarında istenen hapis cezası sekiz yıl!
AKP iktidarı ne öğrencilerin ne de emekçilerin sesine kulak veriyor...
81 ilden gelen emekçiler Ankara’ya sokulmak istenmiyor...
Millet millet meclisine giremiyor, etrafını saramıyor.
Siyasal iktidar, Torba Yasa’yı protesto eden emekçilerden korkuyor
Torba Yasa, Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri’ne ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı değil mi?
HükümetinTorba Af Tasarısı” ne mi getiriyor?
İşçilerin şikâyetlerinin iş müfettişlerinden alınarak düz memurlara verilmesini getiriyor...
İş hukuku hakkında hiçbir bilgisi olmayan düz memurlar emekçilerin şikâyetlerini nasıl sonlandıracak?
İleri demokrasinin yaşam biçimi olduğu gelişmiş ülkelerde emekçilerden korkulmaz...
Emekçiler her koşulda demokratik haklarını korumalılar, koruyorlarda..
 Mısır’da bile sendikalar Türkiye’den daha özgürdür...
Başkent Ankara’ya sıkıyönetim koşullarının getirilmesi ve Hüsnü Mübarek’e halkın sesini dinledenmesi...
Bu ne yaman çelişkidir böyle...
Hem Ortadoğu ülkeleri için “demokrasi-özgürlük” diyeceksin, hem de Ankara’da işçileri coplayıp milletvekilleriyle birlikte biberleyeceksin..
Bu ikiyüzlülük ve çifte standart değil mi?
Mısır’da aydınlar, yoksullar, entelektüeller iş, aş, ekmek, özgürlük ve demokrasi istiyorlar.
Aslında en güzel yanıt ciddi olan değil mizahi olan belki de, insanları ciddiye alıp değer verdiğinde inanıyorar. Hak ettiklerini sanıyorlar değer görmeyi, oysa  hak ettiği değeri vermek gerekiyor.
Bunu Liberal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Cem Toker hüsnüniyetle, Hüsnü Mübarak’e bir mektup yazarak denedi.

“Sen ne biçim diktatörsün be Hüsnü Abi?” diye başladığı mektup şöyle:
Hüsnü abi, Hayretler içindeyim!.. Seninki nasıl bir diktatörlük be abi?
Ne demek muhalefet? Ne demek gösteri? Ne demek koskoca Mısır Devlet Başkanı’nın maketlerinin yakılması? Bu ne edepsizlik? Bu ne çirkinlik?
Gösteriler başlar başlamaz, gelişigüzel 10-15 göstericiyi “provokatör” ilan edip kemiklerini kırdırtacaktın. Dayayacaktın biber gazını, bak bakalım gösterici mi kalıyor sokaklarda. 
Bu duruma nasıl düştün sen abi?
Bunca yıldır iktidardasın. Kusura bakma ama uyumuşsun sen.
Haddime düşmez ama, telefon dinleme, teknik takip, kaset yayma, medyaya gözdağı, yargıya gözdağı, köşe yazarlarına, işadamlarına üstü kapalı tehditler, vergi denetlemeleri gibi kavramları hiç duymadın mı sen abi?
Dünya sıralamasında 88. sırada bulunan, ama bölgenin en demokratik ülkesi Türkiye’de bir siyasetçi olarak ben mi öğreteceğim sana bunları diktatör Hüsnü Abi? 
Galiba senin en büyük hatan, her gün sabahtan akşama kadar “demokrasi, cumhur, milli irade” diyerek nutuklar atmaman. Öyle bir konuşacaktın ki, değil Mısır halkı, bütün dünya seni demokrat bir lider zannedecekti.
Biraz nohut, makarna dağıtsan millet öyle sokağa dökülmezdi. Oralar sıcak ama sözümü dinle sen, kömür de dağıt. 
Garanti ederim, biraz da garip gureba edebiyatı yaptın mı cahil cühelanın da desteğini sağlarsın.
Telefonları da dinletmedin sanırım. Yoksa haberin olurdu bu gösteriler planlanırken. “Milli güvenlik için” deyip ortam dinleme araçları alıp kullansaydın ya canım abicim. 
Diktatörler çevrelerine biraz korku salmalı Hüsnü Abi. 
Seni desteklemeyip sessiz kalanlar olursa “Bitaraf olan bertaraf olur” diyeceksin, bak nasıl hizaya geliyorlar.
Söz dinlememekte ısrar eden gafillere de “Sizi de zamanı gelince halledeceğiz” dedin mi iş bitti abi.
Sana ters gelen gazeteciler filan varsa orada, medya patronlarına söyle, koysunlar kapının önüne. Sözünü dinlemeyen varsa Maliye’ye söyle, hemen bir vergi incelemesi başlatsın.
Hüsnü abi, senin galiba Washington’da adamın da yok. “Aman Hüsnü Abi’yi delikten aşağı süpürmeyin, kullanın” diyecek bir adam bulundur Washington’da mutlaka.
Millet senden serbest ve adil seçim istiyor değil mi? “Tamam” de abi. 
Bırak partiler seçime girsin. (…)
Oylar sayılırken cereyanlar kesilsin. Tek tek sandık sonuçlarını filan da yayımlatma.

Neyse artık olan oldu. (…) Sana çocukken kimse söylemedi mi Hüsnü Abi? “Başkan sensin, istediğini asarsın, istediğini kesersin.” İstediğin anıtı, heykeli kaldırtırsın adına da ucube dersin. Herkes senin gibi düşünürse demokrasi olur çünkü, şimdi mi eee şimdi ayıkla pirincin taşını bakalım.