Hayatım boyunca çok sayıda siyasi toplantı, miting, gösteri yürüyüşüne katıldım veya gazeteci olarak izledim. Onca tecrübeme rağmen bir toplantıya kaç kişinin katılmış olduğunu asla tahmin edemem, etmeye de çalışmam. Ama katıldığım veya izlediğim bu türden siyasi faaliyetlerin anlam ve önemini değerlendirme konusunda iddialı olduğumu söyleyebilirim. Bu girişten hareketle dün Agos Gazetesi önündeki Hrant Dink’i öldürülüşünün dördüncü yılında anma toplantısını son derece önemli ve anlamlı bulduğumu söylemek istiyorum.

Hrant katledildiğinde ailecek ABD’de, Washington’da yaşıyorduk. Milyonlarca kişi gibi biz de kahrolduk ve uzaktan takip etmeye çalıştığımız cenaze töreniyle de bir nebze teselli bulduk. Daha sonraki anma toplantılarının hiçbirine katılma şansım olamadı. Ancak medyadan, bunlara katılan eşimden (Müge İplikçi) ve diğer tanıdıklarımdan bu ülkenin hâlâ Hrant’a sahip çıktığını duydum ve gördüm. İşte dün ilk kez kendi gözlerimle, olay yerinde bu sahiplenişe tanık oldum ve bu ülkede umudun kolay kolay tükenmeyeceğini bir kez daha memnuniyetle gözledim ve hissettim. Dün ayrıca, “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının neden o kadar isabetli ve bir o kadar da rahatsız edici olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

Hükümet neden tutuk?

Hrant’ın adı ne zaman geçse hep aklıma şu soru takılır: Neden Türkiye’deki “derin” yapılanmalara karşı cansiperane bir mücadele yürüten AKP hükümeti (ve onun değişik kesimlerden destekçileri) Hrant suikasti konusunda bu kadar pasif, ilgisiz ve hatta engelleyici bir tavır takınıyor?
Bu soruyu daha da açabiliriz: Ergenekon, Balyoz, Kafes vb. davalarda Danıştay baskınını saymazsak hep birtakım “girişimler” veya “planlar”dan hareketle devlet içinde oldukça geniş kapsamlı bir ayıklama ve temizlemeye giden hükümet neden Dink davasında sonuna kadar gidip, günümüzde hâlâ aktif ve işbitirici oldukları kanıtlanmış bulunan derin yapılanmalardan kurtulmamızı sağlamıyorlar? Neden Dink suikastinin aydınlatılması için çabalayan bir avuç gazeteciye her türlü engel çıkartılırken, onların çabalarını sabote etmek için başka meslektaşlarına servis yapılır? Ve tabii şu soruyu da unutmamak lazım: Son günlerde heykel, alkol, tarihi dizi vb. tartışmalarıyla birlikte hükümetle iplerini koparma noktasına gelmiş olan bazı aydınlar, neden dört yıl boyunca, o kadar sahip çıktıkları Dink davası nedeniyle AKP’ye ve Başbakan Erdoğan’a açık, net ve sarsıcı eleştiriler getirmediler?

Tutarsız görüntüler

Eğer Türkiye’nin daha özgür, demokratik ve çoğulcu bir ülke olmasında ısrarlıysak Hrant Dink suikastini sürekli olarak gündemde tutmamız ve yukarıdaki soruları ısrarla sormamız gerekiyor. Dink davasında ihmal, kusur veya sorumlulukları bulunduğu iddia edilen bazı devlet görevlilerinin, diğer yanda Ergenekon, Balyoz vb. davalarda “çok iyi işler çıkardıkları” gibi bir açıklamanın hiçbir anlamı yok, olamaz. Dink suikastinin aydınlatılmasına şu ya da bu şekilde, bilerek veya bilmeyerek engel olan herhangi bir şahsın, diğer davalarda, Türkiye’nin demokratikleşmesi için fedakârca gayret sarfediyor olması, bana hiç ama hiç inandırıcı gelmiyor. Bu nedenle Dink ailesinin yaptığı son başvuruya sonuna kadar destek verip suikastte olumsuz anlamda adı geçen herkesin şeffaf ve adil bir şekilde soruşturulması ve gerekiyorsa yargılanması için elimizden geleni yapmamız şart.

Toprağın bol olsun Hayko

Dün konuştuğum Agos Gazetesi’nin genç Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş’tan, Hayko Manuel Eldemir’in Belçika’da ölmüş olduğunu öğrendim. Bilmeyenler için hatırlatayım: Eldemir bir Ermeni rahipti ve Atatürk ile Türklüğe hakaret ettiği iddiasıyla 12 Eylül askeri rejimi tarafından yargılandı. Hayko ile Hasdal Askeri Cezaevi’nde uzun bir süre aynı koğuşta yattık ve aynı “komün”de bulunduk. Bir buçuk yıllık cezaevi hayatımda tanıştığım en renkli kişinin Hayko olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Birçok arkadaşımın da aynı fikirde olduğunu biliyorum. Herhalde onlar da benim kadar üzülmüşlerdir. Toprağı bol olsun.