Öyle büyük bir korkuyla uyandım ki gördüğüm rüyadan o gece, belki yarım saat nefesim normal ritmine dönemedi. Çok az rüyanın etkisi bu kadar uzun sürer herhalde.

Rüyamda bir sokaktaydım. Gündüzdü fakat birden karardı her taraf. Gökyüzünde iki cisim belirdi ve alevler saçarak insanları çekmeye başladı ateşin içine. Birkaç kişi büyük korkuyla bir altgeçitten kaçarak, bir meydana geldik. Büyük bir hastane vardı meydanda. O anda uyandım işte korkuyla. Sonra da uyuyamadım. O gün, rutin işlerimi yaptıktan sonra Ankara’da yapılacak “Barış Mitingi” için yola çıktım.

Mitingin sonunda küçük bir konser verecektim. Eğitim-Sen’in Konukevi’nde kaldım o gece. Sabah uyandım ve hızlıca bir kahvaltı yaptım. O sırada Adana’dan gelen arkadaşlar aradılar ve garda olduklarını söylediler. Konser öncesi kalabalıkta olmamaya çalışırım genellikle ama o an gitmeye karar verdim ve görevli arkadaşlardan taksi çağırmalarını rica ettim. Televizyon açıktı yemek salonunda. Beklerken bir son dakika haberi düştü: Ankara’da, tren garında patlama. Derin bir sessizlik oldu önce, sonra herkes panik halinde telefonlarına sarıldı eşten dosttan haber almak, tam olarak ne olduğunu öğrenmek için.

Taksi geldi o sırada, ne yapacağımı bilmiyordum tam olarak ama bindim taksiye ve yola koyulduk. Yolda bir taraftan beni merak edip arayanları sakinleştirirken bir yandan da alandaki arkadaşlarla bağlantı kurmaya çalışarak, bir buluşma noktası kararlaştırıldığını öğrendim. DİSK’e bağlı sendikalardan biriydi adını hatırlamıyorum şimdi. Miting organizasyonu içinde olan tüm kurumların temsilcileri oradaydı. Oya Ersoy’u gördüm önce. Sarıldık birbirimize, bir şey diyemedik. Miting alanına gidip basın açıklaması yapacağımızı ondan öğrendim. Bir otobüse binip alana gittik sonra. Alana vardığımızda bizi ilk karşılayan biber gazı oldu. Saldırı sonrası insanlar o kıyametin içindeyken polisin kullandığı gaz, aradan bir saat geçmesine rağmen hissettiriyordu kendini. Oya ile yan yana durduk önce, donakaldık daha doğrusu. Her yerde et parçaları, kan vardı. Pankartlar, flamalar dağılmıştı her yana. Bir yere takıldı gözüm o anda. Üst üste yığılmış pankartlar olduğunu düşündüm önce. O anda Oya başımı öte yana çevirdi ve gözlerimi kapattı elleriyle. Bir kadın vardı pankartların altında, ölmüştü.

Çok ölü, çok yaralı olduğu söyleniyordu. Kan ihtiyacı olabilir diye düşündüm, benim grubum biraz zor bulunuyor çünkü. Hastaneye gitmek üzere bir taksiye bindik arkadaşlarla. Taksi şoförü, onlarca taksinin yüzlerce yaralı taşıdığını söyledi ki taksinin koltukları da kanlıydı zaten. Bir alt geçitten geçip hemen vardık hastaneye; meydandaki büyük hastaneye. Rüyamı hatırladım o an. Kan veremedim antibiyotik kullandığım için. Tabip odasına gittik birkaç arkadaş. Bütün gün, gelen kara haberlerle eriyerek akşamı ettik.

O gün, 100 dostumuz hayatını kaybetti. 500’e yakın yaralı vardı ve 30 kişi ömür boyu engelli olarak sürdürecekti hayatını. Türkiye’nin her yanından gelen insanlar, Diyarbakır ve Suruç’ta patlatılan bombaların ardından hızla yükselen şiddete engel olabilmek ve savaşın dışında bir çözüm olduğunu, bu söze sahip ne çok insan olduğunu cümle âleme göstermek için Ankara’daydılar. Kan dursun diye gittiler ama kanları aktı Ankara Garı’na.

Sonrası malumunuz, statlarda yuhalandı kaybettiğimiz canlar. Toplumun en az yarısı, anlaşamadığı her konuda, farklı düştüğü her noktada, diğerini teröristlikle suçlamakta beis görmüyor artık. Öyle bir noktadayız ki; öldürülenleri, hatta eceliyle ölenleri kimliklerine göre ayırıp üzülüyor ya da seviniyorlar. Bu şiddet sarmalı, koca bir ülkeyi çürütüyor. Anlamak istemedikleri nokta, haklar için mücadele yürütenlerin bir hak ihlalinde kimin yaptığına değil, ne yapıldığına baktıkları. Çocuklara bile terörist diyor, onların o minik ellerine bile bakmadan kıyıcı dilleriyle zehir saçıyor provokatörler ve maalesef bu dili kullananlar çoğalıyor. Korkarım, çok daha zor günler göreceğiz.

Bu yazıyı yazarken, 10 Ekim davası karara bağlandı. 9 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. İnsanlığa karşı işlenmiş böyle bir suçta, hiçbir kamu görevlisinin yargılanmamış olması adalet açısından kabul edilemez. Neşe ve umutla geldiğimiz o büyük buluşmayı kana bulayanlar, onlara yardım edenler, göz yumanlar insanlığın vicdanında zaten mahkûm oldu. Ama bir kez olsun görebilseydik keşke payı olan herkesin gerçekten cezalandırıldığını. Fakat bu dava da divana kalmış gibi görünüyor şimdilik.

Birbiri ardına dizilen onlarca patlama, bizleri dostlarımızdan kopardı. Bu savaşta hiçbir dahli olmayan yüzlerce insan yok artık aramızda. Bir şiddet tünelinden geçip şiddetin olağanlaştığı bir yere geldik. O korkunç gün hiç gitmiyor benden. En beklenmedik zamanlarda küçücük bir imgeyle gelip oturuyor boğazıma. O günden acı kaldı bende, bir de Oya’nın yoldaşlığı.