DERSİM'İN BELLEĞİ SILO QIZ... Uğur bo Ap Sıleman, uğur bo...

Apo Silêman şî heqîya xo...

Zerre xatırê sarê Kırmanciye...

Dersim bir değerini daha kaybetti... Dersim’in sözlü kültürünün önemli isimlerinden Dersim’in asırlık çınarı, büyük şairi, Ozan’ı, Dersim ağıtlarının içli sesi, tarihin tanığı Sılemano Qız, bu gün Hakka yürüdü....

1913 doğumlu yüz yaşını aşkın bir çınar... Önce Dersim 38'i, 12 Eylül'ü, 94 köy boşaltmalarını görmüş.... Sözlü tarihimizin son taşıyıcılarındandı...

Sılo Qız'ı ilk 1997 yılında Köln Dersim Cemaati'nin düzenlediği Kültür Haftası bünyesinde sahnede dinlemiştim. Elinde kemanı, Kırmanciye’nin acı dolu klamlarını, ağıtlarını söylüyordu. Kemanın hüzünlü sesiyle kırmanciyenin acı dolu ağıtları birleşince içim daha çok sızlamıştı. Sahnede Sılo Qız'ı izlerken yanımda duran başka bir Kırmanc bir filozoftan alıntı yaparak 'bir gün herkes kendi özüne dönecek.' diyordu.

Ozanlar, şairler, yazarlar yaşadıkları toplumun belleğidir ve aktarıcılarıdır. Sılo Qız Kırmancıye'nin hikayelerini anlatan bir ozandı, toplumsal belleğimizdi. Dersim'in ozanlarından Sa Heyder, Sey Qaji, Weliyê Uşenê İmami'nin geleneğinin son temsilcisiydi. Dersim itikatı, inancı ve kültürü bize aktaran biriydi. O Dersim'in sözlü tarihiydi.

Sılo Qız Dersim 38 Tertelesi’nin son tanıklarındandı.1938'de tüm yakınlarını kaybeden Sılo Qız, ordunun 'keman çalıp bizi eğlendirir' diye katletmediği, yanında tuttuğu, toplu ölümlere bir çok kez şahit olan biriydi.

Sılo Qız Dersim 38 Tertelesi’nin son tanıklarındandı.1938'de tüm yakınlarını kaybeden Sılo Qız, ordunun 'keman çalıp bizi eğlendirir' diye katletmediği, yanında tuttuğu, toplu ölümlere birçok kez şahit olan biriydi.Dersim Tertelesi'nin başladığı 1937 yılının 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında ona, -kefen kumaşından biçilmiş beyaz libaslar içinde-, keman çaldırmıştı ordu.

Babasının ismi de Süleyman olduğu için kendisine kırmancki'de "küçük" anlamına gelen "Qız" ismiyle hitap edilen Sılo Qız, müzisyen olan babası ile çocuk yaşlardan itibaren düğünlere gider. Babasını kaybettiğinde on yaşındadır. Ekmek kapısıdır, babasının kemanını eline alır ve düğün düğün gezer. Gündüz çalınan neşeli havalar gecenin bir saatinden sonra yerini ağıtlara bırakır. Dersim 38'in ağıtlarının yanında çocuklarını, eşlerini, yakınlarını hastalık ya da her hangi bir nedenle kaybetmiş insanlar için de ağıtlar yazıp söyleyen ya da var olan ağıtları dile getiren bir ozan.

Metin-Kemal Kahraman kardeşlerinin 1997 yılında çıkardığı 'Yaşlılar Dersim Türküleri Söylüyor' isimli Dersimli yaşlıların söylediği albümde 'Hewea Dere Laçi' gibi Dersim 38'i anlatan, Pülümürlü Femli Halil Bey için söylenmiş 'Hewa Xelîl Beg' gibi ağıtlardı Sılo Qız'in bize aktardığı.

Sadece Dersim'in ağıtlarını değil hastalık ve talihsiz kazalar dolayı kaybettiği kendi evlatlarının da ağıdını yakıyordu Sılo Qız, platonik aşklarına yazdıklarını da dillendiriyordu.

Uzun yıllar memlekete gidemeyen Almanya'da yaşayan Dersim'in değerli Ozanlarından Mehmet Çapan, Sılo Qız'ın Almanya'ya geldiğini duymasıyla birlikte, memleket hasreti ile yazdığı ve Sılo Qız'a ithaf ettiği ünlü eseri “Apo Sıleman” ile ilgili Evrensel Gazetesi'ne verdiği bir röportajda Sılo Qız için şöyle diyor;

“Almanya’ya geldiği zaman köşeli şapkasıyla, o vücuduyla beni etkiledi. Bu yaşta gelebildi Almanya’ya. Kemanı cız vız yapsa da, herkes dinliyor. Başka yerde de gördüm. Sahnedeyken Kalaycı köyünde harman yerinde oturmuşuz gibi. O zaman aklıma geldi, birden bire o türkü ortaya geldi. Dağ çiçeği diyorum, 90 yaşına niçin geldiğini sormuyorum. 90 yılına bastın da öyle geldin, bu derdimizi kemanla karıştırmaya geldin....gidersen -dönersen memlekette bizden soracak olan olursa de ki, Memo dilimizce inliyor. Ah vah içinde. O tamamen sıla hasretine uygun bir türkü.”

Sılo Qız, yarın Dersim'de yaşadığı Milli Köyü’nde toprağa sırlanacak ve Dersim Kırmancıyesi'nin bir devri daha kapanacak...

Sılo Qız yaşarken kızının isteği babasının isminin Dersim'de bir okula, bir sokağa verilmesi ve onun ölümsüzleşmesiydi, sevenleri UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi olmalı diyordu ama bu dileklerin hiçbiri söylemden öteye gidemedi. Yaşarken olmadı, belki şimdi bu dileği yerine getirirler.

Sılo Qız'ın ağıtlar söylediği, Unesco tarafından 2008 yılında 'Unutulmaya yüz tutmuş Diller' kategorisinde olan devletin yasakladığı, 38'den bu yana asimile etmeye çalıştığı Dersimlilerin çoğunun konuştuğu Kırmancki/zazaki dilinin yaşaması için devletin yapmadığını Dersimliler zaten yıllardır kendi çabalarıyla yapmaya çalışıyorlar ama bu yeterli değil. Kırmancki/Zazaki dilinin yaşatılması için anaokullardan başlayarak tüm okullarda ders olarak verilmesi gerekiyor.

Devlet 38'de Dersimlileri öldürerek, köylerini-evlerini yakarak, sürgüne yollayarak, yasaklar koyarak sadece fiziki bir soykırım değil bugüne kadar kültürel bir soykırım politikası uyguladı ve asimile etmeye çalıştı, çalışıyor. Dersimlilere karşı yürütülen asimilasyon politikaları ve türkleştirme operasyonu hala sürmekte.

Kırmancki/Zazaki dilini konuşanlara ve bu dilde şarkı söyleyenlere karşı baskılar hala devam etmekte. Geçtiğimiz ay Grup Munzur'un eski solistlerinden Şenol Akdağ tutuklandı, Dersim Munzur Festivali'nde ki konuşmasından dolayı Mikail Aslan ifadeye çağrıldı. Geçen hafta Dersim'de bir konser sonrası önce göz altına alınan, ertesi gün mahkemeye çıkarılıp 'Terör propogandası ' yapmakla suçlanan ve tutuklanan Dersim ozanı Yılmaz Çelik şu an Elazığ Yüksek Güvenlikli 2 Nolu F Tipi Ceza ve İnfaz Kurumunda yatıyor.

Yılmaz Çelik Metin-Kemal Kahraman kardeşler gibi kırmancki/zazaki dilinde söyleyen sanatçılardan ilk dinlediğim biri. 'Hal Yamano', Da da meso, Useni mi meso' ve Çae Berbenao' ağıtları baş yapıtlardır ve tüm Dersimliler tarafından bilinir. Bu baş yapıtların yanında şimdi aklıma gelen sevdiğim parçalarından ikisi de türkçe seslendirdiği 'Sabah güneş doğmuş' ve 'Turna' isimli parçalar. Turna'da "Turnanın kanadı ayaza benzer / Benimki dert değil maraza benzer" der.

Yılmaz Çelik, 1969'da Dersim'in Ovacık ilçesine bağlı Çêdage (Kedek) isimli köyde dünyaya gelir. 1980 yılında birçok Dersimli gibi yolu yurtdışına düşer ama Yılmaz şanslıdır, bu sefer yolu benim hep arkadaşlarıma 'Bir Dersimli gurbete gidecekse İsviçre'ye gitsin, hiç olmazsa dağları var' dediğim İsviçre'ye düşer ve benim gibi Almanya'ya düşmez.

Yılmaz Çelik'de otuz küsür yıllık müzik kariyerine Sılo Qız gibi 1988 yılında İsviçre’de arkadaşları ile birlikte bir müzik grubu kurarak düğünlerde ve konserlerde müzik yapmaya başlar. 1988 yılında Türkiye’ye gelip ilk çalışması “Çeke Çeke, Hal Yamano”yu ASM-Arif Sağ Müzik Merkezi'nden çıkarır. Üç ay sonra kaset , içindeki kırmancki/zazaki parçalar nedeniyle toplatılır.

1991 yılında “Gelin Canlar Bir Olalım, Daye Daye” adlı albümü ASM’de hazırlar. 1994 yılında “Veyve Veyve”, 1997 yılında “Mezela Seyide mi”, 1998 de ‘ Güle yel değdi’ 1999 yılında “Clara, Yaprak Ağlar Dal Ağlar” ve 2001 yılında Tolga Sağ ve Erdal Erzincan’la birlikte “Türküler Sevdamız 2” 2006'da Türküler Sevdamız 3, 2008 de ‘Biya düri’ 2010 da ‘Çhik’ adlı solo albümünü çıkarır. (Wikipedia)

Yılmaz Kırmanciye ruhunu taşıyan, bizim yüzyılın modern halk ozanıdır ama sesinde hep Kırmanciyenin tınısı vardır. Yılmaz kırmancki ağıtlar, alevi deyişleri, halk türküleri ile bu çarkı kırılmış dünyada ki haksızlıklar kadar aşkı, sevgiyi, dostluğuda anlatır.

Yılmaz Çelik İsviçre vatandaşı, hem İsviçre'de hem de çok sevdiği Dersim'de köyde zaman geçirmeyi, doğa yürüyüşleri yapmayı seven biri. Yılmaz kendi halinde, sessiz biridir, öyle ki sahnede de konuşmaz sadece şarkılarını söyler. Bu kadar az konuşan biri nasıl örgüt propagandası yapıyor merak ettim açıkçası. Dava dosyasında aynı Şenol Akdağ'ın dava dosyasında olduğu AO isimli bir 'iftiracı'nın ihbarı haricinde hiçbir delil yok. Devlet illa Yılmaz'ı bir örgüt üyesi yapacaksa o örgütün ismi Dersim’dir, çünkü o ruhunda Kırmanciye ruhunu taşıyan ve klamlar söyleyen bir halk ozanı.

Ah pardon! Terör propagandasından yargılanması, tutuklanması için terör propogandası yapmasına gerek yok, Dersimli olması yeterli!

Almanya’da yaşayan kuzenim 90’larda Türkiye’ye tatile gitmişti, Antalya civarlarında otobüs yolculuğu yaparken kimlik kontrolü yapılan otobüste inip sorguya çekilen sadece kuzenimdi, çünkü kimliğinde doğum yeri Tunceli yazıyordu.

En iyisi mi devlet 1938'de, 1994'de yarım bıraktığı ve bugüne kadar sürekli operasyonlar düzenlediği, baskı ve asimilasyon politikaları uyguladığı tüm Dersimlileri içeri tıksın da rahatlasın.

Osmanlı’dan bu güne kadar devlet tarafından sürekli kriminal gösterilmeye çalışılıyor Dersimliler. Ama baktığımızda adi suçların en düşük olduğu, okuma yazma oranının, eğitim seviyesinin en yüksek olduğu yer Dersim. Dersim’de modern ve eğitimli insanlar yaşıyorlar. Doğayı koruma, hayvan hakları, insan hakları, kadın hakları ve çocuk haklarının önemsendiği bir yer. Dersim Türkiye’de kadınların istediği saatte dışarı özgürce çıkabileceği, kendini güvenli ve emin hissedebileceği sayılı ya da tek şehir. Son zamanlarda müzisyenler dahil olmak üzere Dersimliler hedef seçiliyorlar.

Dersim'in yazılı tarihi yok denecek kadar azdır. Sözlü tarihten beslenirler. Dersim'i bir de bu sözlü geleneği ile bize aktaran ozanlarından vurmak istiyorlar.

Kara haber tez yayılır, sabah gözümü açtığımda Sılo Qız'ın ölüm haberini okudum, ama maphus bu, belki Sılo Qız'ın ölüm haberi daha gitmemiştir Yılmaz'a.

Yılmaz ile akrabalığımız yok ama birbirimize kuzen deriz. 'Hadi kuzen bağlamanı al gel Kırmanciye'nin cenazesi, yası var beraber gidelim' desem sen şimdi dört duvar arasında, ben de 4000 km uzakta ancak Kırmanciye'nin yasını tutarız.

Dersim'li bir arkadaşım Pepuq kuşunun hikayesini İstanbul'da Dersim'li olmayan bir dosta anlatırken ''Bizde Dünya'yı dolaşıp, derdini anlatan Pepuq Kuşları gibi olmalıyız'' demişti...

''Her theyr zone xora waneno.!/ Her kuş kendi diliyle öter'' diyor bir Dersim atasözü...

Biz de kendi dilimizde ve başka dillerde bu dünyaya derdimizi anlatacağız.

Belki bir gün sesimizi duyan olur ne dersin kuzen ya da yine kendi kendimize her zaman ki gibi 'Daê hal yamano, halê ma sebeno.." diye, 'Hefe Kırmanciye' diye mi mırıldanacağız...?