Fotoğraf: Ovacık Gözeler

'Burası Bodrum değil Tunceli'

Geçtiğimiz günlerde Fırat Kalkınma Ajansı Malatya’da bir toplantı yaptı, daha sonra Turizm Tur Şirketleri çalışanları Dersim’de toplandılar, gezdiler ve açıklamalar yaptılar. Ovacık Gözeleri’ndeki turist akınını haber yapanlar mikrofonu her uzattığında, cevap veren herkesten ‘Ovacık Gözeleri’nin turistik bir yer olduğunu, yeterince otel olmadığını’ duyduk. Sürekli havuz medyaya açıklamalar yaparak Dersim’e gelen turist sayısını arttıran, Ovacık’ta hazine arazilerinin satılığa çıkarılması, Ovacık Gözeleri’ndeki peyzaj projeleri, otel projeleri, Dersim’e akın akın gelen kafileler, hepsinin altında Fırat Kalkınma Ajansı ve devlet var. Peyzaj projelerinin tartışıldığı bu dönemde giderek artan bu haberler tesadüfi değil. Hepsi planlı ve programlı. Nasıl o turist kafileleri özel yollanıyorsa, basında özel olarak oraya gidip bunu haber yapıyor. Yıllardır dile getirmeye çalıştığımız ekolojik ve siyasi yıkım, kültürel soykırım; Ovacık Gözeleri’ne yönelik planlanan bu teşebbüsle daha görünür hale geldi.

Bu keşif, gezi, turizm adı altında doğal mekanların, hayvanların ve endemik bitki türlerinin olduğu alanların turizme açılması ekolojik ve politik bir yıkım sadece. Dersim’de yapılan bu istihdam projeleri aslında soykırımın devamı, kültürel bir soykırım. Dersim’i böyle yavaş yavaş turizm kenti haline getirecekler ve demografik yapısını değiştirecekler.

Dersim’e kimsenin girmesini tabii ki yasaklayamayız ya da gelmeyin diyemeyiz ama turizm, kalkınma ve istihdam adı altında Dersim’i adım adım ele geçiriyorlar. Amacından çıkmış olan ve sadece kitleleri çekmek ve siyasi propoganda için yapılan Munzur Festivalleri, geçmiş dönemlerdeki belediye başkanları ve milletvekillerinin hizmet etmek yerine kendi dayattıkları politik iklim, savaşın yarattığı tahribat, bu son dönemde de turizme açık, sınırsız bir dünya düşleyen anlayışın yarattığı turizm patlaması, turizm gezileri düzenleyerek geçimini sağlayan Dersimliler ve “Burası Bodrum değil Dersim!‘ başlıkları atarak buna hizmet etti yıllardır. Biz de gururla bu haberleri paylaşarak destek verdik ve bu değirmene su taşıdık.

Fotoğraf: Ovacık Gözeler

Ovacık Gözeleri’nin, Dersim Pülümür ve Ovacık vadisindeki son görüntüleri gördüm. Izgara dumanından göz gözü görmüyor, her yer yabancı plakalı araçlar, çadırlar, alışverişlerini geldikleri yerden yapan yani Dersim'e turizm adına hiç bir katkısı olmayan ve giderkende çöpünü bırakan piknikçilerle dolu. Korona ve sosyal mesafeye rağmen her yer tıklım tıklım. İçinde kısmen Dersimlilerin de olduğu ama çoğunluğu şehir dışından gelen, çoğunluğu müslüman olan bu ziyaretçiler Dersimli Alevilerin kutsal dediği mekanlarda piknik ve ızgara yapıyorlar, ayaklarını suya sokuyorlar, tuvalet ihtiyaçlarını kutsal mekanlarda ya da koruma altında olması gereken Milli Park sınırları içinde yapıyorlar, çöplerini bırakıyorlar.

Dersimliler de o sırada Düzgün Bava’ya dikilmesi için önce karar verilen ardından vaz geçilen Sivas’ta katledilen Hasret Gültekin Heykeli’ni ve 32 canımızın anıtının dikilip dikilmemesini tartışıyorlar. Hem Düzgün Bava mekanını hem de Sivas’ta kaybettiğimiz canları, Dersim aleviliğini tartışılır hale getiriyorlar. Mesele kutsal Düzgün Bava mekanının korunmasından daha çok rantlaşma ve karşılıklı restleşmeye dönüşüyor. Oysa ki atı alan Üsküdar’ı geçmişken biz birbirimizle uğraşıyoruz, enerjimizi kendimize harcıyoruz ve karşılıklı olarak birbirimizi anlamaya gayret bile etmiyoruz. Keşke Düzgün Bava’ya gösterdiğimiz hassasiyeti Ovacık Gözeleri’ne ve Dersim’in geneline de göstersek. Gerçi Düzgün Bava’da yaşananlara dair basında ve sosyal medyada haftalardır bizi meşgul ettiği kadar tabanı da meşgul eden bir hassasiyet var mı bilmiyorum. Dersimlilerin hassasiyetlerinin ve gündeminin aynı olduğunu düşünmüyorum.

Gola Çetu... Ziyaretler taşınabilir mi?

Gola Çetu sular altında kalırken Limak ile ortak bir çalışma ile doğal bir mekanı yapay bir mekana çevirenler şimdi Düzgün Bava’yı siyasi restleşme konusu yapıyorlar, açıklamalar yaparak ateşe benzinle gidiyorlar.

Hz. İsa’nın dediği gibi‚ “İlk taşı, günahsız olan atsın”.

Gola Çetu Uzunçayır Barajı yapılıp 2013 yılında sular altında kaldığında‚ “Ziyaretler taşınabilir mi?‘ isimli bir yazı yazmıştım. Yazıda yazdığım şu alıntıyı burada tekrarlamak istiyorum.

“Gola Çetu'yu bilmeyenler için Munzur Suyu ve Pülümür Suyu'nun birleştiği Dersimli kızılbaşların dualarını okuyup mum yaktıkları, adaklarını adadıkları ve kutsal saydıkları, ağaçların gölgesinde soluklandıkları bir mekandır. Edibe Şahin'in aktardığı gibi Gola Çetu, 94'te inşaatına başlanılan ve 2010'da su tutmaya başlayan Uzunçayır Barajı'nın sınırları içinde kaldığı için Tunceli Belediyesi ve Uzunçayır Barajı'nı yapan Limak Şirketi tarafından ortak bir çalışma ile ağaçlar sökülerek yerine dolgu yapılarak park haline getirildi.

Gola Çetu Parkı sembolik olarak önemlidir ve yıkılmamalıdır ama işin üzücü yanı şudur ki Gola Çetu Ziyareti zaten sular altında kalmıştır ve bu gerçeği görmek gerekir. Gola Çetu Parkı'nın HES projelerini gerçekleştiren Limak Şirketi Belediye’nin Dersimlilere sunduğu bir alternatif olduğunu kabul etmek gerekiyor. Eğer Kızılbaşlar bu gerçeği görmez ve kabullenmezlerse, Gola Çetu örneğinde olduğu gibi Aleviler için kutsal olan ziyaretlerimizin taşınmasına, yıkılmasına, dolgular yapılıp suların altında kalmasına izin verirsek Ana Fatma, Halvori, Ovacık Gözeleri gibi bir çok ziyaret ve diğer ziyaretlerimiz, kutsal mekanlarımız sular altında kalmaya, yıkılmaya mahkumdur.

Tunceli Belediyesi gelen talepler üzerine bu ziyareti koruma amaçlı yaptığını söylese de Ozan Munzur'un Gola Çetu hakkında çektiği Jiare(Ziyaret) adlı belgesel filminde Gola Çetu yıkılırken nöbet tutan yaşlı teyze ağlayarak şunu diyor “Vali demiş ki; Ziyaret’i buradan kaldırıp yukarıya taşıyacağım. Ziyaret’i nasıl yukarıya taşıyacakmış? Nerede kuracakmış Ziyaret’i? Kim yerinden yurdundan vazgeçer? (…) Hızır’ı nasıl yerinden edip yukarıya taşıyacaklarmış?“

Bu cümleler kısa ve öz bir şekilde vahim durumu özetliyor.

Barajlar ikinci Dersim 38'dir...

Dersim Tertelesi'ne Tanıklık yapmış Munzur Suyuna yapılan barajlar sadece doğa, kültür, inanç ve dil katliamı değil, ikinci bir Dersim 38'dir. Dersim'de yapılmak istenilen barajlar Dersim 38 Soykırımı'nın devamıdır işte bu yüzden bu projelere Dersimlilerin, alevilerin ve kendine insanım diyen herkesin karşı çıkması gerekiyor.

Devlet 38'de yarım bıraktığı işi 90'larda tekrar hayata geçirerek uyguluyor.

Dersim'de yapılan Barajlar Munzur'un tanıklığının, katliam yerlerininde yok olması demektir.

Dersim Tertelesi sırasında Seyitlerimizin, ninelerimizin, dedelerimizin, kadınlarımızın, süngülenmiş bebeklerimizin, zulme ve acıya dayanamayarak kayalıklardan kendini atan genç kızlarımızı taşıyan Munzur suyu şimdi de yapılan barajlarla toprağın altında yatan kefensiz masum, pak insanlarımızın kemiklerini mi taşıyacak?

Dersim Tertelesi sırasında kan akan Munzur Suyu özgür akmalıdır.

Munzur Dersim'in şah damarı ve yaşam kaynağıdır. Munzur akmazsa Dersim'in, susuz kalmış, kuruyan bir çiçekten farkı kalmaz...'

Devlet Dersim 38’de yapamadığını bugün istihdam ve çevre planlama adı altında adım adım uyguluyor. Bugün 2020’de Dersim Ovacık Gözeleri’ne yapılmak istenilen peyzaj projelerine, Ovacık’ta arazilerin şirketlere satılmasına, Dersim’in maden alanı ilan edilmesine, Halvori’de ve Ana Fatma’da yapılmak istenilen otel projelerine, hep yenisi eklenen baraj projelerine baktığımızda görüyoruz ki devlet hiç bir işini yarım bırakmıyor.

Gurbetçi milyoner Cemal 'Amca' ve bazı projeler

Hem ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, işsizlik ve Dersim’e özel 40 yıllık savaşın yarattığı zararlara karşı devlet karşınıza istihdam adı altında yeni projelerle geliyor. Kimi zaman Ovacık’ta ki hazine arazilerini satışa sunarak, maden şirketlerine yer gösterip izinler tayin ederek, fakirleşen Dersimlilere arazilerinizi satın biz size para verelim üstüne baraj yaparız diyerek, yeri gelince de cemevine maddi destekler sunarak, açılışlarına giderek, Dersimlilerin kutsal mekanlarına otel ve peyzaj projeleri yaparak, turizme yatırım yaparak Dersim’in kutsal mekanlarınıda fütursuzca turizme açıp kendi değerlerinden kopararak yapıyor.

Devletin valisinin jet skilere binip, gondol gezileri yapıp 'Tunceli’nin artık terör yerine turizm ve spor ile anılacak bir kent imajı öne çıkmaya başladı.' açıklamaları yapıp basına poz verip Dersim'i dönüştürme ve turizm kenti yapma çabasının yanında sürekli 'istihdam' söylemleri ve Dersimlilerin tanımadığı soyadının sır gibi sakladığı Cemal 'Amca' ile poz vererek Dersim’in doğasına-çevreye zarar verecek tekstil fabrikası projeleriyle karşımıza çıkıyor. 'Kimmiş bu Cemal 'Amca'?' diye internette ufak bir araştırma yaptığınızda ise 2013 yılında Enerji Bakanlığı'ndaki bir yolsuzluk soruşturmasından kaynaklı yapılan Beyaz Enerji Operasyonun'da MİT tapelerinde Abdullah Çakıcı, Kaşin Kozifoğlu, İbrahim Selçuk, Blacklist(karaliste)'de isminin geçtiği dolandırıcılık haberlerine rastlıyorsunuz. Dersimlilerin ya tanımadığı ya da tanıyanların internette ki iddiaları destekleyen söylemlerde bulunduğu Cemal 'Amca' Dersim'de rol model olarak gösteriliyor.

Dersimlilerin belirli bir kısmı hem bu projeleri hem de devletin bu asimilasyoncu ve çevreye zarar veren aklını artık yadırgamıyor, bu konudaki uyarıları kulak ardı ediyor ve kamuoyuna bir yandan bu projeleri sunup bir yandan da gelen uyurulara 'bu kez de bizi bir Dersimli kandırsın ne yapalım?' diyor.

Dersim’in en büyük talihsizliği de inanç önderleri kadar ‘aydın‘, ‘sanatçı‘, ‘entellektüel‘ geçinenlerin rehberlik yapamayışı. Dersim’in bazı ‘aydın’, ‘sanatçı‘ geçinen, en önde yürüyen akıllıları da Vali’yi referans göstererek Dersim’e yeni istihdam projelerine imza atıp Dersim’in aydınlarına Cemal Amca’nın yapacağı yatırımları müjdeli haber olarak veriyor bugünlerde, Dersim'in diğer aydınları da paranın kokusunu alınca etrafına toplanıyor. Bu istihdam projelerinin Dersim’in doğasına zarar vereceğini ve bu karanlık ilişki ağının Dersim’e girmek için bir yöntem, yol olduğunu söyleyenler de dokuz köyden kovuluyor. Dersim’de artık itikat ve inançdan çok istihdam kabul görüyor.

Devletin Dersim aklı

Artık şunu kabul edelim devlet sadece fiziken Dersim’de değil, devlet aklı da artık Dersim’de, devlet aklı Dersimlilerin zihninde.

Dersim’de Dersim’in ters laleri yerine halkın verdiği vergilerle her yere ters lale ve türk bayraklarıyla donatan, 15 Temmuz Şehitler Parkı, Recep Tayyip Erdoğan Hatıra Ormanı, Millet Parkı isimli projeleri Dersim'de gerçekleştirip AKP'nin nerdeyse her yerde yaptığı gibi israf örneğini Dersim'de uygulayarak kentsel dönüşüm yapan, 19 Mayıs'larda halka bayrak dağıtan, halkla kafa tokuşturan Vali Tuncay Sonel’in videolarını paylaşıp‚ ‘Vali Tunceli’de devrim yaptı‘ diyenler, ardından övgülerle, gözyaşlarıyla uğurlayanlar var. İnsanın izlerken içi acıyor, sızlıyor.

Bir kuru ekmek, bir tas su ve o kuru ekmeğe, içtiği bir tas suya, öpüp başını koyup niyaz ettiği, sabah güneşine kendi dilinde dua eden, ‘Ya Hızır‘ diyen yaşlılarımız, insan-ı kamillerimiz göçüp gittikçe biz de belleğimizi yitirdik… Yitirmedik desek de artık o bellek öyle dezenformasyona uğradı ki kendine, köklerine yabancılaştı. Artık o bellek Munzur’un suyu gibi berrak değil. Herkes geldi toksinlerini attı gitti.. Her temas iz bıraktı Dersim’de…

‘Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler‘ diyor ya Özdemir Asaf Dersim’de birincilik verilmiş o beyaz renk gibi… İstatistiklerde hep birinci sıradayız… Doğu’da kendi dilini konuşmayan ve bu kadar çok Türkçe konuşan bir il diye istatistik yapılsa yine Dersim başı çeker. Kuşkusuz herkesin yaşadığı şehirde her şey değişiyor ama Dersim’de belleksizlikleştirme var, köklerinden koparma var. Dersim 38’den önce de Dersim’e girmeden önce ilk olarak kız çocuklarını alıp türkçe öğretmeye kalktılar çünkü biliyorlardı kadının, annenin dili ne ise çocuğu da onu konuşurdu. Türkçe konuşan elçileri yolladılar. Bizi önce dilimizden kopardılar, dilimiz demek Hızır’ın dili demekti, dili unutmak Hızır’ın dilini konuşamamak, onunla konuşamamaktı, onu çağıramamaktı. Bazı yaşlılarımız Hızır’ın artık Dersim’i terk ettiğini düşünüyor. Kutsal Munzur suyunun alıp ticarileştiren, onu plastik şişelere koyup satan Dersimlilere belki de Hızır artık küsüp gitmiştir…

Dersim’de ortada bir cenaze var ama ağlayanı yok o cenazenin. Cenazelerimizde bile zaten artık bize ait olmayan dualar, bize ait olmayan dillerden dualar okunuyor. 90 yıldır Kırmançki dilinde ağıtlar, destanlar okuyan Sılo Qız’ın cenazesini düşünün…

Dersim Kafesteki Keklik

15 Kasım 1937'de Elazığ Buğday Meydanı'nda devletin haksız ve hukuksuz yere idam ettiği Usenê Seydi'nin veda sözlerinde ne diyordu hatırlayalım…

'Xatır ve sıma qomo! Ez zanon ke, yê ma lao, yê sıma ke qelfeo! Ninu ke teseliya xo mara gurete, nafa ke cêrenê ra sıma ser, mevazê ke ağlerê Dêsimı ke eşti darê ma xeleşime.'

'Ahali, hepinize elveda! Biliyorum ki bizimkisi iptir, sizinkisi kafile! Onlar bizden kurtulduklarından emin olduklarında, kafile, kafile hepinizi yok etmeye dönecekler!'

Artık bir halkı, toplumu yok etmek için silahlara gerek yok, onları kafile kafile kurşunlamaya gerek yok ellerinde daha güçlü ve görünmez silahları var ve eskiye göre daha güçlüler.

Kazım Öz'ün Beyaz Çınar isimli belgesel filminde Dersimli Halk Ozanlarından Zeynel Kahraman gençliğinde keklik avlamaya gidişinin canlandırması vardı. Canlandırmada kafese konulmuş bir kekliğin çalılar arasına konulup, teyipten keklik seside açılarak kekliğin ötmesi sağlanarak başka bir kekliği tuzağa düşürmesi için yem olması canlandırılıyordu. Dersimlileri sembolize eden çok güzel bir sahneydi. Dersim 38'de devlet bazılarını önce o kafesteki keklik gibi Dersimlilere tuzağa düşürmek için yem olarak kullandı, sonra diğerlerini avladı. Kafese giren o ilk kekliğe izin vermeyecektik. Devlet hala Dersim'de keklik avında. Dersimlileri o yem edilen keklik gibi diğer Dersimlilere de devlet aklını sokmak için kullanıyor. Arkadaşlarıma bu son günlerde üzülerek 'Sanki biz bu mücadeleyi kaybettik' diyorum ve mırıldanıyoruz....

Ax devr-i devran, héfe Kırmanciye...