Hani Eylül toparlandı gitmişti usta! Hani Ekim filan da çekip gidecekti! Oysa ekim kaldı yüreğimizde canlar çekip gitti!

Zordur gidenin ardından bir şeyler yazmak. Hele de giden sevdiğin birisiyse eğer! Düğümlenir çoğu zaman cümleler kurulamaz. Cümleler dilinin ucuna gelir ama bir türlü konuşulamaz.

Oysa bu kez sadece bir tek giden değildi cümleleri kurdurmayan. Dilinin ucuna gelip de bir türlü konuşulamayan bir tek giden değildi. Zira o kadar çoktu ki gidenler. Gidenler o kadar çoktu ki. Cümleler öksüz kalırdı bu kez, cümleler yarım kalırdı ve hiçbir cümle gidenlerin ardından bu kadar ağlamazdı! 

Abi burada 2 tane bomba patladı, hayatımda böyle bir ses duymadım, inan elim ayağım titriyor, oysa henüz 2 dakika önce patlamanın olduğu yerden geçmiştim dedi, arkadaş! Mitinge değil işe gidiyordu. Yol kapalı olduğu için dolmuştan inmiş yürüyerek işine gidiyordu. Titriyordu telefonda ki sesi. Elimde ki çantayı falan atıp koştum abi dedi. Zaten herkes bir yerlere koşuşuyor, büyük bir panik var dedi, insanlar yerlerde yatıyor!

Henüz 1 saat önce de Natoyolunda, otobüs durağında EMEK Partisinden arkadaşlar, “Hocam gel mitinge birlikte gidelim, birazdan servis gelecek ve bizleri alacak” demişti. Oysa bu kez Tren Garına değil direk Sıhhiye Miting alanına gidecektim. Zaten öyle de yaptım binmedim servise, dolmuşa binip doğruca Sıhhiye Miting alanına gittim.

Artık telefonum susmuyordu. Hemen bir çok tanıdık, eş dost, arkadaş, benim orada olabileceğim ihtimalini düşünerek, yada katliamla ilgili bir şeyler bileceğimi düşünerek beni arıyordu. Bende hem EMEK Partisinden hem de gazeteci arkadaşlardan bilgi almak için onları arıyordum. Gelen haberler hiçte iç açıcı değildi. Katliamın boyutu büyüktü.

Sıhhiye köprüsü altından, Adliye binasının önünden geçip opera köprüsünden sola dönerek hızla katliamın gerçekleştiği Ankara Tren Garına doğru yürümeye başladım. Binlerce insan gözyaşları içerisinde Sıhhiye yönüne doğru yürüyordu. Bu arkadaşların hemen hepsi katliam anında orada olanlardı. Ağlamayan, öfkelenmeyen, sağda solda tek tük de olsa polis gördüğünde tepkisini göstermeyen kimse yoktu.

Ara sıra duruyor bir tanıdığa rastlıyor katliamla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyordum. Birçoğunun boğazına düğümleniyordu cümleler, sadece ağlıyorduk.

Deyim yerindeyse savaş alanı gibiydi Ankara Tren Garının önü. Katliamdan yaklaşık kırkbeş dakika sonra oradaydım. Katliamda bombaların patladığı alanlar güvenlik şeridi ile kapatılmıştı. Etrafta yüzlerce insan gözyaşları içerisinde üzeri gazete ve pankartlarla örtülmüş parçalanmış cesetlere bakıyordu. Kiminin ayakkabıları fırlamış, kiminin ceketi yada gömleği sağa sola savrulmuştu. Ağlıyordum. Ağlıyorduk.

Etrafta bir tek polis yoktu. Güvenliğe dair bir tek önlem yoktu. Sadece, o da tertip komitesinin arabası olması gerek, bir arabanın üzerinde görevliler sürekli katliam bölgesinde durulmaması gerektiğini, Ankara Numune, Hacettepe ve İbini Sina Hastanelerine kaldırılan yaralılar için acil kana ihtiyaç olduğunu ve katliam bölgesinde bekleşen insanların acilen hastaneler gitmesi gerektiğini anons ediyordu.

Birçok dostumu ve arkadaşımı orada gördüm. Bir şey yapamamanın telaşı içerisinde sadece ağlıyordu. Ağlıyorduk. Özüm tutmadı. Fotoğraf çekmek istedim elim gitmedi. Sadece birkaç fotoğrafı o da gözyaşları içerisinde ancak çekebildim.

Oradan birkaç arkadaşı da yanımıza alarak doğruca Numune Hastanesine gittik. Binlerce kişi hastane avlusunda bekliyordu. Katliamın boyutu çok büyüktü ve sevdiklerimizin ölüm haberlerini bir bir öğrenmeye başladık. Onlarca insan, onlarca yoldaş katliamda hayatını kaybetmişti. Bunlardan sadece biriydi EMEP GYK Üyesi korkmaz Tedik. Mitinge gitmeden önce anne ve babasına “Anne, baba mitinge muhakkak gelmelisiniz, barışa gideceğiz” demişti. 

 Çok geçmedi, sevgili dostum, mücadele yoldaşım ve halen cezaevinde yatan hasta tutsaklardan Erol Zavar’ın kızı Özgecan Zavar ve Elif Zavar Öztürk’ün de yaralılar içerisinde olduğunu öğrendik. Artık arkadaşlarla hastaneleri gezmeye başladık. Akşama doğruydu sanırım, Hacettepe Hastanesinin Acil girişini önünde Kürtçe ağıtlar yükselmeye başladı. Hepsi tanıdık yüz, tanıdık simaydı. Bu kez ölen, Tuzluçayır Natoyolunda köy dernekleri olan Maraş’ın Elbistan ilçesinden sevgili arkadaşımız Seyhan Yaylagül Yıldız’dı. Radyo Özgür’de dostum ve program yapımcısı sevgili Zafer Akkaş ile göz göze geldik. Konuşamadık. Sustuk.

Gecenin geç saatlerine kadar hastanelerin önündeydik o gün. Artık Tuzluçayır’a dönmenin vaktiydi. Zira Tuzluçayır’da oturan Sevgi Öztekin’in öldüğünü çok daha önce öğrenmiştik. Artık yoldaşları uğurlamanın dostlarla birlikte olmanın zamanıydı.