Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 28 Şubat süreciyle hesaplaşılırken “rövanşizm”e kapılınmaması gerektiğini vurguladı. Tunus yolunda uçakta sohbet ettiğimiz Gül’e 28 Şubat tartışmaları hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda şöyle konuştu: “Bu konunun birinci dereceden şahidiyim, ama artık Cumhurbaşkanlığı makanının verdiği bir mesafeden olaylara yaklaşmak durumundayım. Olaya yaklaşırken dikkat edilmesi gereken birinci boyut, bir daha bu tür şeylerin olmamasının sağlanmasıdır. Bunun için yakalanmış olan demokratikleşme standardı, insan hakları seviyesi ve genel hukuki kazanımların kalıcı olmasına imkan verecek bir ortam şarttır. İkinci boyutsa bu süreçte hakları yenmiş, mağdur edilmiş çok sayıda insanın mağduriyetlerinin giderilmesi hususunda bir çalışma yapmak gerekiyor.”

Gül sözlerine şöyle devam etti: “Üçüncüsü ise yargıyla ilgili husustur. Bu konuda da dikkat edilmesi gereken şey rövanşist bir duruma düşmemektir. Rövanşizm her zaman kötüdür. Rövanşist bir düzeyde meseleleri ele alırsanız olayı bitmez tükenmez bir sıra meselesi haline getirmiş olursunuz. Sıra size geldiğinde rövanşı alırsınız ama bir sonraki sefere de diğerlerine bir sebep yaratmış olursunuz, bu da yakalanmış olan demokrasi standardından geri düşmenin bir yoludur. Oysa yaşamakta olduğumuz demokratikleşme, normalleşme, iyileştirmeler veya ne derseniz ne deyin, bu süreçten geriye gitmememiz çok önemlidir.”

“İmajımızla bağdaşmayan bir görüntü”

Tunus yolunda uçakta benim dışımda şu gazeteciler vardı: Hasan Cemal (Milliyet), Fehmi Koru (Star), Taha Akyol (Hürriyet), Abdülhamit Bilici (Zaman), Yasin Aktay (Yeni Şafak). Gül, basın özgürlüğü konusunda giderek artan şikayetleri hatırlattığımızda şunları söyledi: “Öncelikle temel ölçü herkesin yargılanabileceğidir. Ancak hep söylediğim gibi, tutuklu gazeteciler konusunda yansıyan görüntü hem Türkiye’nin ulaşmış olduğu özgürlük standardıyla hem de Türkiye’nin imajıyla bağdaşmamaktadır. Nitekim Adalet Bakanlığı da zaten bu konuda bir çalışma yürütüyor ve hem ifade özgürlüğünün daha da genişletilmesi hem de tutukluluk hallerinin düzenlenmesi suretiyle bu durumun düzeltilmesi üzerine çalışıyor. Bu konuda beni de bilgilendirdiler. Şiddet içermeyen hiçbir düşünceenin ifadesi suç sayılmamalıdır.”

“O afişler hemen kaldırılmalıydı”

Cumhurbaşkanı Gül’e, Hocalı katliamı dolayısıyla Taksim’de düzenlenen mitingde açılan bazı ayrımcı pankartları sorduğumuzdaysa şu cevabı aldık: “Türkiye’nin ne ülkesine ne de milletine yakışmayan, esasen milletin duygularını asla yansıtmayan son derece talihsiz bir olaydı. Sözünü ettiğiniz afişleri utanılacak şeyler olarak gördüm. Bunlar toplumun tamamına şamilmiş gibi görmek olmaz. Ama o afişleri görenlerin hemen indirmesi gerekirdi, hiç kimse görmeden, şahit olmadan bunların hemen indirilmesi lazımdı. Çok rencide edici ifadelerdi, ama o afişlerle o mitingi yapanları birbirinden ayırt etmek lazımdı. Mitingi izlemedim, gazetelerden sonradan bilgi edindim. Orada İçişleri Bakanı’nın o pankartın bulunduğu yerde ancak onu farketmeden konuşmuş olabileceğini düşünüyorum. Yoksa bakan o pankartı okusa veya fark etseydi eminim müdahale ederdi.”

“Başbakan’ın hiçbir sağlık sorunu yok”

Cumhurbaşkanı Gül, Stratford ve Wikileaks belgeleriyle ilgili son günlerde yapılan yayınlarla ilgili olarak da şunları söyledi: “O tür haberlerin bir kısmı çoğu zaman doğru olmayabiliyor, işin içindeki bir aktör olarak bazen birebir bildiğimiz olaylar hakkında bile çok yalan yanlış bilgilerin araya karışabiliyor olduğunu görüyoruz. Dolasıyla orada çıkan her şeyin doğru olmadığnıı bilmek gerekir. Örneğin Başbakan’ın sağlığıyla ilgili olarak çıkan haberlerin doğru olmadığını söyleyebilirim. Çok başarılı bir operasyon geçirdi. Hiçbir sağlık sorunu kalmadı. Zaten benzer operasyonlar geçirmiş etrafımızda pek çok insan var...”

“Demek ki yeterince iyi şeyler olmamış!”

Cumhurbaşkanı Gül üç sene önceki bir İran gezisinde yine uçakta gazetecilere “iyi şeyler olacak” demiş, kısa süre sonra hükümet Kürt açılımını başlatmıştı. Fehmi Koru ile birlikte o gezide ben de vardım. Gül’e o sözlerini hatırlatıp açılımın geleceğinin ne olduğunu sorduğumuzda şöyle konuştu: “Demek ki yeterince iyi şeyler olmamış. Veya PKK ve birileri iyi şeylerin olmasını istemiyormuş. Nihayetinde birileri bu meselenin çözüme kavuşmasını istemiyor olabilir ama bizim özgüvenle bu sorunun üzerine gitmemiz lazım. Bunu sorun olarak yaşamamıza yol açan ne varsa, ister Kürt sorunu boyutuyla isterse silah boyutuyla, ona karşı mukabil bir yolla gitmek lazım. Siz buna ‘açılım’ diyorsunuz, ama benim için bu konuyu problem olmaktan çıkaracak bütün çalışmaları kapsıyor. Bunu da alabildiğine özgüven içinde ve demokratik standardı da yükseltmekten geri durmadan yapmak lazım.”