José Alberto Mujica Cordano ya da herkesin O’na hitap ettiği adıyla Pepe, 2009 yılında gerçekleşen seçimlerde oyların yüzde 52’sini alarak Uruguay Cumhurbaşkanı seçilmişti. Mujica bugün dünyanın en yoksul devlet başkanı olarak tanınıyor. Ülkesi Uruguay ise yaşam standartları ve özgürlükleriyle milyonlarca kişinin hayallerini süslüyor.

12 bin dolarlık maaşının yüzde 90’ını yoksullara bağışlayan Mujica, 87 model bir Vosvogen kullanıyor, karısı ve 3 bacaklı köpeğiyle birlikte küçük bir çiftlikte yaşıyor. Suyunu kuyudan çekiyor, çamaşırlarını bahçede kurutuyor. Mütevazı değil yoksul bir yaşam sürüyor.

Eğitime ayrılan bütçe savunma bütçesinin 20 katı. Eğitim parasız ve laik. Öğrencilere bilgisayar dağıtılıyor. Hedef ülke genelinde bedava internet yayını… Sağlık parasız, sağlık merkezleri yaygın… Müzeler, parklar ve plajlar ücretsiz. Festivaller, bayramlar ve kutlamalar birbirini izliyor. Askerlik zorunlu değil, komşu ülkeler Arjantin ve Brezilya ile hiçbir sorun yaşanmıyor. 2013 yılında adı rüşvet skandalına karışan Maliye Bakanı Fernando Lorenzo istifa etti.

***

Uzun yıllar cezaevinde kalan eski gerilla Mujica seçimlerden sonra yaptığı balkon konuşmasında intikam değil birlik çağrısı yapmıştı; “Yoldaşlar, seçimi kazanmış olabiliriz, ama şimdilik muzaffer sayılamayız, çünkü gerçeğin tek sahibi değiliz. Seçimi kaybettiği için üzülenleri de anlamalıyız.”

Pepe ve Raul Sendic gibi devrimciler, 1960’ların çatışmalarla dolu siyasi ikliminde Küba Devrimi’nden esinlenerek ‘Tupamarolar’ olarak da bilinen Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni (MLN) kurmuştu. Örgüt, banka soygunları, konsolosluk baskınları, rehin alma, marketlerden çalınan gıdaların halka dağıtılması gibi eylemlerle adını duyurdu. Mujica, diğer MLN liderleriyle birlikte 1973-85 yıllarını insanlık dışı cezaevi koşullarında, sürekli idam tehdidi altında geçirdi.

1985’te Uruguay’da demokrasi güncellendiğinde, politik-askeri eylemler, uzun süreli tutukluluk ve sürgünlerin ardından Tupamarolar siyasi arenaya silahsız olarak girmeye karar verdiler. Frente Amplio (Geniş Cephe) eski anlaşmazlıkların aşılmasının ardından 1989’da MLN’nin devamı olan MPP’yi (Halk Girişimi Hareketini) saflarına kabul etti. Önce başkent Montevideo’nun belediyesini kazandılar, ardından Mujica’nın, Tarım Bakanı olmasıyla hükümete katıldılar.

PAYLAŞMANIN ZENGİNLİĞİ

Uluslararası kurumların raporları Mujica’nın göreve gelmesiyle birlikte, Uruguay’ın genel ekonomik durumunda iyileşmeler olduğunu gösteriyor. IMF’nin 2013 yılında yayımladığı bölgesel rapora göre, Uruguay’ın Gayri Safi Milli Hâsılası yüzde 3,9 artmış. Dünya Bankası’nın hesaplarına göre kişi başına düşen milli gelir 2009 yılında 8,996 $ iken 2013’te 14.703 $’a yükselmiş durumda. Böylece Uruguay tarihte ilk kez yüksek gelirli ülkeler grubuna dâhil edildi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ‘Çalışma Dünyası 2013’ raporuna göre kriz öncesi istihdam rakamlarını aşan az sayıda Latin Amerika ülkesinden biri olan Uruguay’da reel asgari ücrette azımsanmayacak bir artış yaşandı. Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Konseyi ECLAC’ın 2013 yılı Latin Amerika’da Sosyal Görünüm raporuna göre Uruguay nüfusunun yüzde 5.9’u yoksulluk, yüzde 1.1’i ise aşırı yoksulluk koşullarında yaşıyor. Bu oranlar Latin Amerika bölgesindeki en düşük rakamlardır.

Bu ekonomik gelişmenin sırrı gelişme anlayışının değişmesinde yatıyor. Bütün dünyanın kemer sıkma politikaları uyguladığı bir dönemde Uruguay diet yapmak yerine beslenme alışkanlıklarını değiştirdi. Mujica’nın başkanlığında Frente Amplio hükümeti alternatif bir kalkınma modelinin hayata geçirmeye çalışıyor ve kamu hizmetlerinin uygulanmasında “kapsayıcı yaklaşım” izliyor. Mujica hükümeti, sosyal politikanın yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele aracı olduğunu vurguluyor. Eğitim, sağlık, barınma ve çalışmanın herkes için temel bir hak olduğunu savunuyor. Sosyal hizmetlerin teoriden pratiğe dönüşmesi için elbette maddi kaynak gerekiyor. Bu kaynağın sağlanması için vergi sisteminde köklü değişiklikler yapıldı. Artan oranlı vergilendirme uygulanıyor yani zenginler daha fazla vergi ödüyor.

Uruguay Sosyal Gelişme Bakanı Daniel Oleskar; ‘Yurttaşlarını sahipsiz bırakan tarafsız devlet biçimini terk ederek, sosyo-ekonomik olaylara müdahale eden etkin bir devlet anlayışı geliştirdiklerini’ söylüyor. Oleskar’a göre ‘ücret politikası, demokratik-katılımcı bütçe planlaması ve istihdamın kurallı-güvenceli hale gelmesi sosyal politikalar için kilit bir önem taşıyor.’ Frente Amplio’nun sosyal politika anlayışında herkes imkânları ölçüsünde verirken, ihtiyacı kadar almayı hak ediyor. Oleskar’a göre “sosyal politika bir değerdir, onu satın alamazsınız. Herkes aile bütçesi kadar katkı sunmalı ve ihtiyacı olanı almalıdır.”

‘Reformlarda önceliği en korumasız, en dezavantajlı kesimlere veriyoruz’ diyen Oleskar ekliyor; “Bu konuda gökten vahiy inmedi. Bu politikalar örgütsel ve toplumsal deneyimlerimizin sonucudur. Ne de olsa sendikaların ve öğrenci hareketlerinin katkısıyla kurulmuş bir siyasi partinin iktidarından bahsediyoruz.” İç veya dış pazardaki büyüme, ücretlere doğrudan yansıtılıyor. Ekonomik düzenlemelerle eş zamanlı olarak özgürlük alanları genişletiliyor, toplumsal hoşgörünün artmasına yol açacak politikalar uygulanıyor.

Tupamarolar, 70’li yıllarda bir gece kulübünü bastıklarında duvara şöyle yazdılar: “Ya herkes dans edecek ya da hiç kimse!” Mujica, neo-liberalizme karşı dans ederek direnen Uruguay’da cumhurbaşkanından çok halay başını andırıyor.

***

MUJİCA’DAN

“Ben insanların geceleri yatacak saçak altı bile bulamadıkları bir dünyada, başkalarının 500 metrekarelik malikânelerde yaşamasını anlamıyorum. Evsizler için ev, suyu olmayanlar için su lazım, ekmek lazım. Sen böyle bir dünyada ‘özel uçağım olsun, oraya buraya gideyim’ diyorsun. Eğer herkes daha fazlasını isterse, bir gün kimseye bir şey kalmayacak.”

“Eski ruhani Tanrımızı kendi ellerimizle kurban ettik ve artık Market-Tanrısı’nın tapınağındayız. Bu yeni Tanrı, ekonomimizi, politikamızı, alışkanlıklarımızı, yaşamlarımızı düzenliyor ve bizlere faiz oranları ve kredi kartları ile mutluluğun yeni adresini veriyor. Öyle anlaşılıyor ki, bizler, yalnız tüketmek için yaşıyoruz ve artık tüketemediğimiz zaman, derin hayal kırıklığına uğrayarak, kendimizi yok ediyoruz.”

“Bana fakir denmesi yanlış, ben, tutumlu bir insanım. Gerçek fakirler, sürekli yaşamdan talepleri olan ve elde ettikleri ile yetinmeyen insanlardır. Ben elimde hafif bir bavulla dolaşıyorum. Bu, bana, istediğim yaşamı sürdürmek için yeterli zamanı veriyor. Asıl özgürlük, yaşamak için kazandığın zamandır.”

Bu yazı bianet'te yayınlanmıştır.