"Hırsızlar için mahkemeler oluşturduk. Kadınlara kötü davrananlara da aynı şekilde davranmamız gerekmez mi?" diyor, Theodora.

Tacizi çok sık konuştuğumuz bu günlerde, birçoğumuz tacizi ve tacizcileri savunanlarla ile ilgili birçok fikir yürüttük. Sözlü taciz, fiziki taciz gibi birçok taciz çeşidi var. Bir ilişkide veya evlilikte karşılıklı yaşanan her şey bir onay içerse bile eğer karşı tarafa fiziki ve ruhen zarar veriyorsa bu tacizdir, bir noktadan sonra ise tecavüzdür.


Görsel: @mizz_zika

Aranızda bu fikre itiraz edecekler var, biliyorum ama bir erkeğin veya bir kadının aynı anda birbirinden habersiz iki ya da daha çok kişiyle birlikte olup onları ruhen ve bedenen suistimal etmesi de tacizdir. Güven ve sevgi üzerine kurulu sandığı bir ilişkide aldatılan kişi de bir taciz mağdurudur, çünkü haberi olmadığı için ve tercih yapamayacağı için, onayı olmadan, istemi dışında bedeni ve ruhu sömürülmüştür.


Görsel: @mizz_zika

Murathan Mungan Pazubent şiirinde “Beden dediğin aşka vesile, insan ruhlara aşık olur, sevdikçe başkasını kendinde bulur“ diyor. Şiirdekinin aksine sevdikçe mağdurlaşan ve kendine yabancılaşan kadın için yaralarını sarıp, tekrar hiç yaralanmamış gibi sevmek ve güvenmek bu kadar zorken, ruhunu ve bedenini suistimal eden bu tipler kendi açıklarını kapatmak, "üstün konumdaki" iktidarlarını sürdürmek için psikolojik şiddet uygulamış oluyor. Tüm yaptıklarını görmezden gelip tek suçu sevmek ve güvenmek olan bu kadınları sevdiklerine bin pişman edenler bir de sıkışınca karşı tarafa iftira atıp toplum içinde deşifre etmekle tehdit ederek bir kez daha mağduriyet yaratıyorlar.


Fotoğraf: Erdal Kınacı

Özellikle İslam kültürünün hakim olduğu, çok eşliliğin normal görüldüğü bir coğrafyada, çağdaşlık seviyesine ulaşamamış erkekler, en bıçkın -sözüm ona- devrimci abiler bile erkek yapınca poh pohlayıp erkek dayanışması gösterirken, kadın yapınca yine ahlak polisliğine soyunur ve yargılamaya başlar kadını. Ruhunu satan o kadar erkek var iken nedense 'hafifmeşreplik' sadece kadına yakıştırılır. Bazıları için tacize uğrayan kadının tek başına beyanı yetmez, çünkü karşıdaki erkek egemendir, iktidarı temsil eder ve iktidarın, erkeklerin dokunulmazlığı vardır ya da akademisyendir.

KOLEKTİF ERKEK DAYANIŞMASI

Sevan Nişanyan’ın Murat Paker’in avukatlığını yapıp özellikle de kadınlara ve feministlere olan kinini ve öfkesini kusarken sosyal medya hesabından gelen bir yoruma yaptığı “Çükün görevi her bulduğu deliğe girmektir” sözünün arka planında yatan zihniyet maalesef bu toplumun gerçeğidir. Bazıları için sadece bir delikten ibaret olan bir cinsel objedir kadın.

Etrafımız gerçekten EGO’larını tatmin etmek için gördüğü her deliğe çükünü sokmak isteyen heriflerle dolu. Yedikleri onca halttan sonra da büyük bir pişkinlikle “Seni seviyorum” deyip halen inkar yoluna giden, gerçekten yüzleşmeyip, yaptığı şeyin ne kadar çirkin, kötü, hatta suç olduğunu yüzüne vurduğunuzda ise daha da çirkefleşip onun yerine sizin utanmanıza sebep olacak davranışlar sergileyen bu narsist ve megaloman adamlarla dolu etrafımız. Ve yalnız değiller. Kolektif bir şekilde, birbirlerine yardım ve yataklık ederek ve birbirlerinin savunuculuğunu yaparak hareket ediyorlar.

Toplumsal olaylarda, yüreğinizde derin yaralar bırakan olaylarda en önde yürüyen, elinde megafon tutan, bir eylemden, bir kurumdan tanıdığınız, kitaplarını okuduğunuz, şiirlerini ezberlediğiniz, vicdanlı ve iyi olduğuna inandığınız bu insanlar sosyal medyada ve gerçek hayatta sosyal ve siyasal statüleriyle olayları kullanma becerileri sayesinde sizi taciz ve manipüle ederek duygu vampirlerine dönüşüp sömürebiliyorlar.

Birçok siyasi ve sosyal statüye sahip olan bu erkekler bu statüye sahip olan başka insanları da alet edip kolektif bir suç işliyorlar. Şahsi çıkarların da neden olduğu yardım ve yataklıklar yapan bu kolektif içinde bir çürümüşlük söz konusu. Yoldaşlık, dostluk kelimelerinin anlamını bilmeden ağzına sakız etmiş bu abiler, toplum içinde en iyi insan hakları ve kadın hakları savunucularıdırlar. Faşizme karşı mücadele ettiklerini iddia eden bu tipler baskıcı, erkek egemen tavırları ve dilleri ile de gizli ya da açık faşizan, lümpen davranışlar sergiliyorlar.

ERKEK FAŞİZMİ

“Bu durumun faşizmle alakası ne?” diye soracak olursanız, faşizm sadece ırkçılık, soykırım yanlısı gibi ifadelerden çok daha fazlasıdır. Faşist hareketlerin hemen hepsinde erkek egemenliği vardır. Onlara göre erkek olmak bir üstünlüktür. Sevan Nişanyan’ın feministleri hedef tahtasına koyduğu bu olay örneğinde görüldüğü gibi faşistler toplum içinde belirli kesimleri düşman ilan eder ve onlardan kurtulmak için her türlü yola başvurabilirler.

“Kafese kapatılmış farelere elektrik verilir. Voltajı artırdıkça fareler delirir. Birbirlerini yemeye başlarlar, zayıf gördüklerini paralarlar. Şu anki çılgınlığın özeti budur. Elektriğin kaynağını anlamıyorlar, anlamaları mümkün değil” diyerek feministleri de hedef alarak farelere benzeten Sevan Nişanyan bir diğer twitinde “Linç aşkı korkunç bir toplumsal hastalıktır. Tedavisi nasıl olur bilmiyorum. Kimyasal kısırlaştırma düşünülebilir mi?” demiş.

Linç edenleri, feministleri de kast ederek kimyasal kısırlaştırmayı hayal eden Sevan Nişanyan’ı bir an için Cumhurbaşkanı olarak düşleyin. Üstelik şimdiki Cumhurbaşkanına göre de çok rahat bir şekilde diplomasını sergileyecek bir akademisyen var karşımızda. Kemal Sunal’ın Kibar Feyzo filminde mahkeme sahnesinde çok sevdiğim “Valla Hakim Bey, köyden haber gelmiş, Maho Ağa gitmiş yerine biri gelmiş, herkes Maho Ağa’yı arar olmuş” repliğini kullanabiliriz burada. Hiçbir cumhurbaşkanı, hayatınıza giren hiçbir erkek bir diğerini aratmasın diye bir dilek diliyorum.

SADECE BİRAZ İTİŞ KAKIŞ

Ahmet Kural’ın “itiş kakış” olarak adlandırdığı olay sonrası, ifade verdikten sonra çıkıp basın karşısındaki “Haksız olmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır" sözleri kendini temize çıkarmak için gayret eden telaşlı bir dil sürçmesi miydi ya da gerçekten bilinçdışında kabullenmek istemediği bir gerçeğin dışa vurumu muydu?' diye düşünürken arkadan kadınların protesto sesleri yükseliyordu. Haksız olduğunu bile bile haktan ve hukuktan bahsedip bir kravat takarak iyi hal ceza indiriminden yararlanan bu kişiler gibi mevcut hukuk sistemi ve toplumda kadına ahlak polisliği yapan bu kadar çok insan varken feministler, kadın örgütleri sessizlerin sesidir ve o ses büyütülmelidir. Hatta gerektiğinde bu ataerkil toplum içerisinde şekillenmiş, hem mağdur hem de faili olup buna çanak tutan kadınlara karşı da yükselmeli bu ses.


Fotoğraf: Pembegül Gökçek

Çocukluğumdan beri hep “feminist” olarak adlandırıldım ama size itiraf edeyim hiç feminist bir yapının içinde yer almadım, hatta birkaç makale haricinde feminizm üzerine yazı dahi okumadım. Yaşadığım toplum, dayatmalar demek ki ben farkında olmadan benden bir feminist yaratmış. Her itirazı da feministlik olarak gören abiler bende feminist bir damar görmüş olacaklar ki bana feminizmi yakıştırmışlar. Keşke sonu -izm ile biten hiçbir ideoloji olmasaydı ve feminizme gerek kalmasaydı ama erkek egemen-baskıcı-faşizan bu zihniyetin köküne kibrit suyu dökemediğimiz sürece feministlerin sesinin daha gür çıkması gerekiyor.

Sıla’nın dediği gibi “Bazıları hiç sevilmeyi öğrenememiş olabilir ama bence aşkın bununla hiçbir ilgisi yok".

Yazar Dostoyevski'nin Budala romanındaki Prens Mişkin'in "Dünya’yı güzellik kurtaracak" sözü ve Adnan Yücel'in 'Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek' şiirini anımsayarak biz bu hayatın budalası, Polyannası gibi gözüksek de, bir tırnağı kırıldı diye dokuz tırnağına birden kıyabilen kadın, kalbi ve gururu kırıldığında neler yapabilir hiç düşündünüz mü? Şimdiye kadar düşünmemişseniz eğer, bundan sonra her attığınız adımda düşünün, çünkü kalbi ve gururu kırılan her kadının bedeli ne olursa olsun, hesap sorma ve deşifre etme hakkı vardır.