Malum, ülke ve dünya gündemi pek yüklü. Yok ekonomik krizdi, yok gitgide bölgesel sorun olmaktan çıkan Suriye, yok yaz ortasında kentleri sele boğan yaz yağmurları, yok Ramazan münasebeti ve münasebetsizliği ile ilgili haberler (mesela “Şortlu kız” olayının magazinleştirilmesi), hatta ikoncan İvonna Sert’in nedense manşetlere yükselen evlilik krizi filan derken Ergenekon davaları zincirine eklenen “İnternet andıcı” galiba gözden kaçtı. Kaçmadıysa bile taşıdığı önem ve böyle giderse yol açacağı adli ve siyasal çalkantı hak ettiği ilgiyi görmedi. Belki de haberlerin parça parça çıkması; belki olayın özünden çok tutuklanan generallerin öne çıkması yüzünden konuyu ciddiye alan gazetecilerle haberleri aşırı dikkatli okuyanlar dışında pek kavranmadı.

Oysa bugüne kadar açılan Ergenekon davalarının en önemlisi ve yol açacağı sonuçlar bakımından en kritik olanı.

Adı içeriğini açıklamıyor. Uyduruk “andıç” sözcüğü ile “internet” bir araya gelince pek çok kişi “O ne yav” dedi, demekte.

Oysa “Bu defa kaçış yolu tıkalı yav” demek daha doğru.

Daha önceki Ergenekon davaları savcıların savrukluğu, iddianame ve eklerindeki ciddiyetten uzak bölümler yüzünden inkâra elverişliydi ve Ergenekon sürecine kuşkulu yaklaşanlardan, inanmamaya yeminli olanlara kadar epey geniş bir kitleyi “Bu davalar AKP’nin orduyu da ele geçirmek için çevirdiği hukuk kılıflı bir dümendir” noktasına kadar getiriyordu.

Oysa bu kez durum farklı.

Bir kere tutuklu ve tutuksuz sanıklar da “Andıç”ı inkar edemiyorlar. Dahası Andıç’ın sorumlularının Genelkurmayın en tepesine kadar ulaştığı da sanık itirafları ile kanıtlanmış durumda.

Şu içeriği belli olmayan “Andıç” sözcüğünü bir yana koyarsak, söz konusu olan devlet memuru olan ve Genelkurmayın “Psikolojik savaş” dairelerinde görevli olan subayların darbe ortamının psikolojik koşullarını yaratmak hedefine kilitlenmiş web siteleri oluşturması ve bu sitelerden Hükümete, gayrimüslim yurttaşyarımıza, siyasal olarak karşı bile olsalar AKP’ye seçilmiş iktidar olarak bakıp, bu sonucu demokratik bir olgu olarak benimseyip, bir darbe ile devrilmesine karşı çıkan gazetecilere yönelmiş yoğun bir karalama ve yalan bilgi kampanyası ile karşı karşıyayız.

Bu suç olduğu tartışılmaz bir eylem. Üstelik bu eylemi yapanlar bu devletin memurları. Yani siyasal iktidara bağlı bürokratlar. Üniformalı (ve silahlı) olmaları yaptıklarının çok ciddi bir suç oluşunu ortadan kaldırmaz.

Dahası bu web sitelerini kuran, içini dolduran, güncelleyen daha alt rütbeliler kendilerinin topun ağzına sürüldüğünü, kendilerine bu emirleri verenlerin aradan sıyrılmaya yöneldiklerini fark ettiler ve konuştular, konuşuyorlar. Daha önceki soruşturmalarda hemen hemen hiç sendelemeyen ünlü Albay Dursun Çiçek konuşan alt rütbelilerin öncüsü oldu. Onun da altında yer alan subaylar ve sivil memurlar da ardarda konuştular.

İnternet Andıcı denen psikolojik savaş eylemi’nin sorumluları Genelkurmayın en tepesine ulaşıyor. Hilmi Özkök sonrasındaki bütün Genelkurmay başkanları ve ikinci başkanları bu suça tamamen bulaşmış durumdalar.

Şimdiden “Ben yapmadım, o yaptı” yollu suçtan sıyırma taktikleri gazete sayfalarına düşmeye başladı.

Balyoz, Kafes, İrtica ile Mücadele Planı filan gibi dava dosyalarına şu ya da bu nedenle, şu ya da bu ölçüde itirazı olanların “İnternet Andıcı” davasında söyleyecekleri pek söz kalmadı gibi.

Tabii açıktan çıkıp “Kardeşim ben AKP gitsin de nasıl giderse gitsin görüşündeyim. Darbeyse darbe” diyenlere sözüm yok.

Önümüzdeki günlerde eğer Suriye ile savaş gibi ya da teğet bile geçmeyecek denen ekonomik krizin, 2001 krizini anımsatacak bir şiddetle Türkiye’yi vurması gibi bir felaketle karşılaşmazsak gündemin tepesine İnternet Andıcı davası oturacak.

İyi olacak. Sanıkları ve sonuçları ile çok kilit önem taşıyan bu davada sahiden sonuna kadar gidilebilirse (ki zor) bu kez kazanan AKP filan değil sahiden demokrasi olacak.