Başbakan bugün Almanya’da Steiger ödülünü alacak. Ödül, 2005’ten beri maden işçileri anısına, Avrupa, medya, spor, sanat dallarında “hoşgörüyü ve insani değerleri ön planda tutanlara” veriliyor.
Erdoğan, “Avrupa’nın inşası” dalında ödül alacak.
Ödülü önceki yıllarda Jean-Claude Juncker, Hans Dietrich Gencher, Romano Prodi, Boris Tadic, Jose Manuel Barosso gibi Batılı başbakanlar almış.
* * *
Peki Erdoğan’ın “Avrupa’nın inşası”na ne katkısı olmuş?
Türkiye’nin Avrupa vizyonunun toprağa gömüldüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok suçlu bulunduğu, soykırım suçlaması nedeniyle Avrupa parlamentolarında peş peşe kınandığı bir dönemin başbakanı değil mi Erdoğan?
O halde bu ödül neye?
Ödülü verenler, bu soruyla çok muhatap olmuş belli ki... Sitelerinin açılış sayfasına (http://www.der-steiger-award.de) bir açıklama koyup “son günlerde gelen ağır tepkiler”i şöyle yanıtladılar:
“Erdoğan’a bu ödülün, Türk halkını temsilen, 50 senedir süren Türk-Alman dostluğu adına verileceğini tekrar belirtmek istiyoruz. Bu ödül kesinlikle Türkiye’nin iç ve dış politikası ile ilgili bir değerlendirme değildir.”
Yani?
“İçerde olup biteni biliyoruz, ama biz, onun şahsında Türkleri ve Türk-Alman dostluğunu ödüllendiriyoruz.”
Bu açıklamadan ikna olmayan Avrupa’daki dernekler, bugün ödülü kitlesel bir eylemle protestoya hazırlanıyor.
* * *
Erdoğan, yükselişini kısmen 90’ların sonundaki seleflerinin aczine, kısmen onu hileli yöntemlerle siyaset dışına itmeye ahdedenlerin kibrine, kısmen de uluslararası konjonktüre borçlu olsa da, bu avantajları kişisel özellikleriyle güçlü bir iktidara çevirdiği de, karşıtlarının bile kabul ettiği bir gerçek...
Halkın içinden geliyor.
Hitabeti, belagati güçlü. Enerjik. Karizmatik.
Hırsı var. Vefakar.
Kitleleri motive etmeyi biliyor. Ekibini kolluyor.
Pragmatik. Partisini kurarken gösterdiği gibi, hangi gemiyi ne zaman terk etmek gerektiğini hemen sezip krizleri fırsata çevirebiliyor. Taktik tavizler verse de ana stratejisinden kopmuyor.
Mesela bu ödül, “Tek başına bir toplumu dönüştürme kudreti” dalında verilse Erdoğan hak edebilirdi.
* * *
Ama “hoşgörü ve insani değerler” konulu bir ödül için ideal isim olmadığı ortada...
Sadece hapisteki gazeteci sayısı ile AİHM’nin son 10 yılda Türkiye’ye verdiği mahkumiyet cezası, bu ödülü tekzibe yeter.
Ermenistan krizinde İstanbul’da izinsiz çalışan Ermenileri kapıya koymakla tehdit eden, seçim öncesi “Biz olsak Öcalan’ı asardık” diyebilen, halinden yakınan işsizi “Ananı da al git” diye tersleyen, medya patronlarına “Köşe yazarına hakim olamıyorsan kovacaksın” tembihi veren bir Başbakan “hoşgörü ödülü” alabilir mi?
Evet, liderlik tahakkümdür ama, tahammüldür de aynı zamanda...
Kararlılık kadar tutarlılık da gerektirir.
Lider, ayrıştırmak değil, birleştirmek, öfkesini bastırabilmek, herkesi kucaklayabilmek zorundadır.
Almanlar, Erdoğan’ın seçim sonrası balkon konuşmasının cazibesine yenilmiş olmalı...
Onlar yenildi diye biz de mağlup sayılmasak bari yine...