Demokratik açılım günleriydi.

Başbakan “başarmaktan, başarılı olmaktan, süreci nihayete erdirmekten başka çaremiz yok” diyordu. Sanatçılarla, aydınlarla toplantılar yapılıyor, Kürt sorununda şiddeti sona erdirecek, demokratik kanalları açacak adımların atılacağı belirtiliyordu.

Başbakan başardı.

Kürt siyasetinin demokratik kanalları KCK operasyonlarıyla tasfiye edildi. Hükümet yeni bir savaş konseptiyle tekrar savaş politikasına döndü.

Alevi açılım günleriydi.

Başbakan Alevi temsilcilerle bir araya geliyor, Muharrem iftarına katılıyor, açılımın beyni Reha Çamuroğlu’yla Alevilere sıcak mesajlar gönderiyordu. Çalıştay üzerine çalıştay yapılıyor kamuoyu büyük merakla Alevi açılımın sonucunu bekliyordu.

Başbakan başardı.

Açılımın mimarı Reha Çamuroğlu Başbakan’ın danışmanlığından istifa etti. Yıllar sonra ilk defa Alevilerin evlerine çarpı işaretleri konuldu.

Ermeni açılımı günleriydi.

İsviçre’de “Türkiye Cumhuriyeti ile Ermeni Cumhuriyeti arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokoller“ Dışişleri Bakanı tarafından imzalıyor, sınırların açılması, ilişkilerin normalleştirilmesi öngörülüyordu.

Başbakan başardı.

O günlerde Dışişleri Bakanını anlaşma için İsviçre’ye gönderen Başbakan bugün “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” mitinglerine İçişleri Bakanını gönderiyor.

Roman açılımı günleriydi.

 Başbakan Romanları Abdi İpekçi Salonunda toplamış, “Gökyüzünün görülebildiği her yer, her zemin, her mekân, sizlerin şen şarkılarınızla coşuyor” diyerek Romanlara olan muhabbetini anlatıyordu.

Başbakan başardı.

Romanların İstanbul ve diğer kentlerde yaşadıkları mahalleler kentsel dönüşüm adı altında bir bir boşaltıldı.

Velhasıl…

Ahmet Şık “dokunan yanar” diyordu.

Devamı şu olmalı herhalde.

Cemaat, dokunanı. 

AKP, dokunduğunu yakıyor…