HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın; "PKK amasız silah bırakmalı" şeklindeki çağrısı, derin bir ayrılığın çağrısı gibi gündeme düştü. Bu ayrılığın fitilini son bağlamda ateşleyen, seçimden sonra da bu yönde çokça teşebbüste bulunan PKK'nin mukavim generali Duran Kalkan oldu.

Kalkan, eleştirilerini hayli sorunlu bir yol ve üslupla, üstelik Demirtaş'ın ismini telaffuz etmeyen üstenci bir dille kamuoyuna duyurdu. "Bazı siyasetçiler bize çağrı yapıyor, "kayıtsız şartsız mücadeleyi bırakın, teslim olun" diye. Nereye teslim olacağız? Siz ne yaptınız ki, bize çağrı yapıyorsunuz? Siyaset kurumu işledi, sorunları çözdü de PKK engel mi oldu? "

"HDP siyasette yeterince yaratıcı ve başarılı olamadı. Başkalarına çağrı yapıyorlar, ama kendileri neyi başardılar da çağrı yapıyorlar! Biraz gerçekçi olmaları lazım. Halkların, Kürt halkının temsilciliğini iyi yapmaları gerekli" şeklinde zehir zemberek eleştirilerle Demirtaş'a yüklendi.

7 yaşındaki çocuğundan, 60 yaşındaki yaşlısına kadar bütün ailesini bu savaşta kaybedip şimdi bir umut HDP'ye yönelen insanlar dönüp Duran Kalkan'a; "peki sen ne yaptın, neyi başardın" dese, ne olacak, nereye varılacak... Sen ne yaptın, ben ne yaptım yollu itham dili en başta bir kaybın işareti değil midir?

Dilerseniz başarısı herkesin malumu olan HDP'yi, sevgisi "faşist ağlarla örülü yurdun" dört bir yanına yayılan Demirtaş'ı daha yakından tanıyalım.

"Bazı siyasetçiler" diyerek vurduğu isim, normal olmayan bir ülkede, olağanüstü koşullar altında, bütün kurumlarıyla, memur ve yöneticileriyle parti devleti hükmünü icra etmeyi görev bilen ceberut ablukada, yüzde 13 oy alarak 80 milletvekiliyle parlamentoya girmiş bir partinin Eş Genel Başkanı...

Demirtaş'tan başka ateşkes çağrısı yapan siyasetçi olmadığına göre "bazı siyasetçiler" diyerek puslu hava yaratmaya da gerek yok. Tıpkı Tayyip Erdoğan gibi Duran Kalkan da rakibini muhatap alarak kinini Demirtaş'ın şahsına yöneltmelidir!

13 yıl boyunca bütün seçimleri oyunu artırarak kazanmış bir partiyi iktidarından ederek, muhafazakâr tandanslı sağ siyasete unutulmaz bir yenilgi tattırdı HDP.

Kürtleri, müşterek ortak yerine muhalif düşman algısıyla ötekileştiren, Rumlar'a, Ermeniler'e yaptıklarını tekraren Kürtlere yapan ancak umulan neticeyi alamayan ulus devletin fiilen çatırdamasına vesile oldu bu başarı. Çünkü ulus devletin temel politikası; Kürtleri yönetim sisteminin dışında tutmak üzerine kurulmuştur.

Şüphesiz HDP'nin başarısı kolektif bir inancın, kentlerden alanlara, köylerden mezralara akan mücadelenin en vakar halinin neticesidir. PKK'nin kurumsal varlığının bu başarı hikayesinin mihenk taşı olduğu hususu da sosyolojik bir gerçektir.

Lakin siyaseten umulan beklenti, hayali kurulan başarı için en başta sivil siyasete alan açmak, siyaseti gölgelememek gerekir. Ve en başta PKK'nin bunu yapması zorunluluğu vardır.

Ha denebilir ki; HDP bu başarıyı sağladı da ne oldu! Şimdi daha büyük belalar Kürtlere musallat oldu, ormanlar yakılıyor, evler taranıyor, çocuklar ulu orta öldürülüyor... Eskide köyleri boşaltan faşist anlayış şimdi daha korkunç boyutlarda, bu sefer 10 bin, 20 bin nüfuslu ilçeler boşaltılıyor. Atanmış bir memur yüzbinlerce insanın iradesini yok sayıyor, seçilmiş belediye ve parti yöneticilerini derdest ediyor.

Bu olumsuzluklar, bu olmamışlık HDP'nin yaratmış olduğu bir sorun değil, aksine HDP'nin varlığına tahammülsüzlüğün sonucudur. Bunun böyle olduğunu Duran Kalkan'ın bilmemesi mümkün müdür?

HDP'nin kriminalize edilmesi hususunda devletin ortaya koyduğu anlayışı engelleme girişimlerine karşın, daha yapıcı olması gereken PKK, "savaşsa savaş" kartını niçin peşinen öne sürdü. AKP'ye karşı sert tutum aldığı gerekçesiyle Demirtaş'tan öz eleştiri isteyen Duran Kalkan, Urfa'da iki polisin evlerinde infaz edilmeleri, bu infazları PKK'nin şehir örgütlenmesinin üstlenmesi, akabinde bunun inkâr edilmesi hususunda öz eleştiri vermeyi neden düşünmemektedir.

Siyaset kurumu öz eleştirisini seçim yoluyla halka verir. Peki ya elinde silah olanlar..?

Hayali mümkün olmayan bir başarı hikayesinin mimarıdır Demirtaş. Yoldan geçenlerin dönüp bakmadığı tek düze yapıdan; binlerce kitaba kucak açan kütüphane, ayrık otlarıyla ölüme terkedilen çayırdan binbir çiçekli bahçe yarattı.

Bunları abartılı bulanlar seçim kampanyalarında HDP'nin uğradığı saldırıları nazara alsa pekâlâ hakikati görecekler. Diyarbakır'da HDP mitinginde patlayan bombalar sade vatandaşın yüreğinde bile fırtınalar koparırken, Demirtaş'ın sergilemiş olduğu feraseti görmemek, görmezlikten gelmek art niyet değil midir?

Duran Kalkan'ın bu söylemi ve üslubu hayatın son demlerinden kalan "birikmiş ihtiras mıdır" bilmem ama bu tür açıklamalar HDP ile kucaklaşmak isteyen Kürt ve Türk seçmenleri daha başka şüphelere sürüklemektedir.

Bütün siyasi yapıların üzerinde söz hakkı olduğu düşüncesi, yer yer travmatik sıkıntılara yol açan söylemler; PKK ve siyasal Kürt hareketi için "Pol Pot" rejimine atıfta bulunmak suretiyle itham etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmez mi?

Düz ovada siyaseti HDP'ye zindan eden AKP diye bir devlet partisi varken, PKK hangi akla, hangi dinamiğe, hangi reel politik çıkara dayanarak Demirtaş'ı ve HDP'yi eleştiri adı altında pasifize etmektedir.

PKK'nin HDP'yi eleştirmeden önce hangi siyasi perspektifle yola devam edeceğini netleştirmesi gerekmektedir. Devrim stratejisiyle mi yoksa demokratik stratejiyle mi yola devam edecek? Şayet demokratik sistem yollu bir tercih yapılacaksa olur olmaz HDP'ye ayar verme cengâverliğini nereye koyacağız! Yok devrim stratejisi amaçlayan şeyse o vakit seçimlere girme ısrarı neyin nesi?

Bir siyaset adamı olarak Selahattin Demirtaş'ın "silahlar sussun, ateşkes ilan edilsin" önerisi; doğru ve anlaşılabilir bir tutumudur. Ancak Duran Kalkan'ın çok şey isteyip yapılan hiçbir şeyi beğenmeme anlayışı; bir tutarsızlığın resmidir ve bir bakıma bağcıyı dövmeyi amaçlamaktadır.