Ekranın altından alt yazı olarak geçiyor ölümler. Ekranda, o saatlerde bütün ekranlarda aynı anda, para konuşuluyor. Çok fena haberler veriliyor para ile ilgili. Çok endişeliler dolarla ilgili olarak, çok endişeliler altınla filan ilgili mesela. Altta, ekranın eteğinde çocuklar ölüyor. Akıl almaz bir hissizlikle atıyor “can taksimetresi”: 24…25… 26… Bir anne daha. Bir sevgili daha… Bir hayat etrafındaki birçok hayatla birlikte ferini yitiriyor. Biz bu hayattan sağ çıkıyoruz sadece, ruhumuzdan binlerce ölmüş çocuk sarkıyor. Daha fazla ilerleyemeyiz, ellerimizde, bileklerimizde ölüm salkım saçak…

İki çocuk bile öldürüldü Siirt’te. Dört yaşında Hiranur ve 13 yaşında Resul. Bugün öldürülenler ise Resul’den muhtemelen sadece 7 yıl fazla yaşamışlardı. “Onurlu barış” isteyenlerin “onurlu savaşı” bu mudur?

Öncekilerde olduğu gibi ilk açıklamalarda “PKK’yı destekleyenleri de…” diyor hükümet. Destekleyen var mı? Çocukları da zaiyattan sayan, kan delileri varsa onları bilemem, tanımam. Ama bu olup bitenleri benim tanıdığım hiçbir Kürt desteklemediği gibi… Ne demek desteklemek? Ben ne kadar, sen ne kadar acı duyuyorsan onlar da aynı o kadar canları yanmış olarak kederle susuyorlar.

Diyarbakır’dan, çok saygı duyduğum ve çok sevdiğim bir ihtiyar delikanlıdan telefon geldi az önce. Doktordur. “Travma üzerine travma yaşıyoruz” dedi, “Çok üzgünüm”. Uzun uzun sessizliklerle bölündü cümlelerinin arası. “Çok üzgünüm” dedi sonra. Gençliğinde bütün köy erkeklerinin çırılçıplak bırakılarak köy kadınlarının önüne çıkarıldığını anlatmıştı bir kez, ben de yazmıştım. “Bu devlet bize Kürt olduğumuzu döve döve öğretti” demişti. Kırgındı. Ona da kendileri adına alındığı iddia edilen bu savaştan ikrah gelmişti.

Ahmet Altan, bugünkü yazısının sonunu İstanbul ve Diyarbakır’da “savaşa son” mitingleri hayalinden söz ediyor. Bunun bir hayal olduğunu bildiğinin altını çiziyor. Hayal bile olsa ben de tekrar ediyorum. İnsanı ve sözü imha eden bu süreç derhal bitmezse insanlık son canına kadar kırılacak. Bir şeyler yapmalı. Kürt aydınları ve siyasetçileri ile Türk aydınları ve siyasetçileri bir şey yapmalı. Evet yine. Sadece “Ölmek, öldürmek istemiyoruz” demek gerek. Sadece insan kalmak istediğimizi söylemek gerek.

Can taksimetresi gibi ekran… Yası, intikam sesleriyle hep kursağında bırakılan bir cenaze evi ülke.