Mehmet Ayvalıtaş için düzenlenen yürüyüşte gaz bombalarının arasında yolumu bulmak için internete bakıyordum. Meksikalı bir aktivistin konuyla ilgili tweet’lerine rastladım. Aynı kullanıcı #BosnianSpring etiketiyle fotoğraflar paylaşıyordu. Plastik mermilerden kaçarken Bosna Baharı’ndan haberdar oldum.

Hikâye tanıdık... Tuzla kentinde işten atılan, maaşları ve kıdem tazminatları için oturma eylemi yapan işçilere yönelik polis şiddeti halkın tepkisine neden olmuş. Eylemler diğer şehirlere sıçramış. Yaralılar, tutuklamalar, barikatlar, biber gazı, sosyal medya kampanyaları, duvar yazıları, halk toplantıları… ‘Hükümet istifa’ sloganları, yolsuzluk protestoları ve yanyana gelen beş benzemez… Fazlası var eksiği yok. İstifa eden çok sayıda yönetici ve geniş halk toplantıları…

KIŞIN SONU BAHARDIR

Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti’nden oluşan, çok sayıda yerel birime bölünmüş karmaşık bir yönetim biçimine sahip Bosna-Hersek’te eylemler ansızın ortaya çıkmadı. Bosna Baharı, uzun süren bir kışın ardından başladı. Savaşın ve NATO’nun ekonomik ve sosyal hayattaki olumsuz etkileri devam ediyor. Yolsuzluk ve kayırmacılık almış başını gitmiş. Aylık ortalama gelir 420 avro ve nüfusun 5’te 1’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 40 işsizlik, 15-24 yaş grubunda yüzde 60’a dayanıyor. Çalışanların ve emeklilerin maaş ödemeleri sürekli gecikiyor. Yurtdışında çalışan akrabaların gönderdiği yardımlar ekonominin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma her gün yaygınlaşıyor. Tuzla, Yugoslavya’nın sanayi ve kültür merkezlerinden biriydi. Özelleştirmeler ve kötü yönetim sonrasında batan fabrikalar nedeniyle işsizlik ve yoksulluk çığ gibi büyüdü. Bosna’da zincirleri bile özelleştirilmiş bir halk var. Eylemler, daha önce siyasi bağlantısı olmayan bugün de siyasetten nefret ettiğini söyleyen işsiz bilgisayar programcısı Aldin Siranovic’in kurduğu Facebook grubuyla başladı. Aldin, bütün işsizleri ve yoksulları işçilere destek olmak için Tuzla Kanton merkezinin önüne çağırdı. Derdi olan herkes Gezi Parkı’na, pardon, Kanton’a geldi.

MUTSUZLUĞU GÖSTERMEK

Polisin sert müdahalesiyle karşılaştılar. Çok sayıda kişi yaralandı. Bu durumu protesto etmeye daha fazla insan geldi. Gözaltındaki gençlerin aileleri de eylemlere dahil oldu. Polis şiddeti olayları durduramadığı gibi, büyümesine yol açtı. Balkan tarihine geçecek bir toplumsal hareket başladı.

Şubat başında başlayan #BosnaBaharı’nın dikkat çeken yanlarından biri gösterilerdeki şiddetin dozu. Farklı ülkelerdeki benzer örneklerde kaldırımların sökülmesi, araçların yakılması, mağaza ve banka camlarının kırılması gibi olaylara tanıklık ettik ancak bir eylem biçimi olarak resmi binaların kundaklanmasını ilk kez gördük. Uzun süredir işsiz olduğunu söyleyen Damir Salimoviç, “Eylemlerin ve şiddetin sorunlarımı çözeceğini sanmıyorum, sadece mutsuzluğumuzu göstermek istiyorum” diyor.

“İstifa” ve “hırsızlar” en çok duyulan sloganlar. İşsizliğe, yoksulluğa, özelleştirmeye ve polis şiddetine tepki olarak yapılan eylemlerde yöneticilerin istifası, politik reform ve yaşam standartlarının yükseltilmesi talep ediliyor. Özelleştirme karşıtı talepler, sosyal güvenlik sistemine yönelik öneriler gündemde. Sendika konfederasyonu SSSBİH ve çeşitli siyasi gruplar, eylemlere katılsalar da hareketi yönlendirmekten veya temsil etmekten çok uzaklar.

‘KAHROLSUN SİYASETÇİLER’

Sokak eylemleri devam ederken eylemciler, Gezi Parkı’nın diliyle ‘forum’ diyebileceğimiz ‘Plenum’larda, yani halk meclislerinde buluşmaya başladılar. Hareketin geleceğini konuşmak, talepleri ortaklaştırmak için başlayan toplantılara farklı kesimlerden insanlar katıldı. Herkesin katılımına açık olan başkanı, sözcüsü olmayan Plenumlar grup terapisi gibi... Gençler işsizlik ve gelecek kaygısını anlatırken, ihtiyar gaziler emekli maaşının yetersizliğinden dert yanıyor. Plenumlar profesyonel siyasetçiler, etnik ayrılıklar ve sansür olmadan yurttaşların doğrudan birbiriyle buluşup sorunlarını konuştukları alanlar oldu. Siyasetten ümidi kesenler doğrudan demokrasiyle yeni bir siyasetin tohumlarını attılar. Eylemler sonucunda çok sayıda yerel ve merkezi yönetici baskılara dayanamayıp istifa etti. Saraybosna Plenumu’ndan Emin Sanjak, “Bizde çok fazla lider var ama muhalefet lideri yok. İstifa edenlerin yerine yeni bir yönetici değil Plenumları koymak istiyoruz” diyor.

Ülkeye yayılan gerginliğin Sırp Cumhuriyeti’nin ayrılmasına veya dışarıdan askeri müdahaleye yol açabileceği iddia ediliyor. Ancak Boşnak, Sırp veya Hırvat bütün Bosnalılar eylemlere katılıyor. Kundaklanan binaların üzerinde “Bizi açlık birleştiriyor, etnik farklılık ayıramaz!”, “Kahrolsun milliyetçilik!” sloganları yazılıyor. AB müdahalesine karşı “Brüksel değil Saraybosna!” pankartları taşınıyor.

Makedonya’dan ve Karadağ’dan eylem haberleri geliyor. Bosna Baharı deyimi yetersiz kalacak, Balkan Baharı geliyor… Franz Ferdinand’ın Bosna’da öldürülmesinin ardından başlayan 1. Dünya Savaşı’ndan 100 yıl sonra Bosnalı eylemciler bütün dünyaya önemli bir mesaj gönderiyor. Bu mesaj adaletsizliğe ve ayrımcılığa dayalı rejimleri yöneten herkese: “Halk ayaklanması size şah damarınız kadar yakındır!”

(Radikal 2’de yayınlanmıştır)