Demir parmaklığın gerisindeki adam, Türkiye’nin en popüler tatil beldesinde 13 yıldır başkanlık yapıyor.

100 milyonlarca dolarlık yatırımların altında imzası var.

Bugüne dek adı yolsuzluğa karışmamış.

DP’den seçilmiş, ama CHP kökenli...

Aileden zengin...

Bodrum’u Akdeniz’in gözbebeği haline getiren isim...

Hele bu yıl...

Trafiğe kapatılan, yayalara açılan alanlarıyla, kabloların yeraltına taşınmasıyla Bodrum, “yürüyerek de güzel” hale gelmiş.

Her taraf, “Başkanımızı geri istiyoruz” pankartlarıyla dolu... Nereye gitseniz sohbet konusu bu...

Popüler Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un tutuklanmasıyla, Bodrum, Ankara’dan beter politize olmuş.

 

Cezaevine doğru

“Madem buradayız, Başkan’la konuşmalıyız” deyip Baskın Oran hocamla Muğla’nın yolunu tutuyoruz.

Muğla 48 derece...

Adliye binasında görüştüğümüz savcı, “48” rakamını gösterge tablosunda görüp fotoğrafını çektiğini söylüyor.

Masasında dosyalar yığılı...

Yeni yargı paketiyle tahliye talep edenlerin dosyaları bunlar... Muhtemelen aralarında Bodrum Belediye Başkanı da var.

Savcının izniyle Muğla E tipi Kapalı Cezaevi’ne geçiyoruz.

Geniş, yeşil bir bahçe içindeki iki katlı kışla tipi bu cezaevinde sıkı aramalardan geçip küçük bir odaya alınıyoruz.

Odada 4 görüşme bölmesi var. Her birinin karşısında çift cam ve demir parmaklıklı birer küçük pencere... Yanı başında da bir telefon...

Az sonra Başkan Kocadon beliriyor karşı pencerede...

Telefonlara sarılıp sohbete başlıyoruz.

 

“Çete reisi?”

Kocadon, kırmızı gömleği içinde sahilden gelmiş gibi... Beni sevinçle karşılıyor. Gayet moralli ve iyi görünüyor.

Bolca kitap, gazete okuyormuş.

Avluda akşamları basketbol oynuyorlarmış.

“Liderleri” olmakla suçlandığı bazı “çete üyeleri”ni orada tanımış. Birinin çocuğunu tedavi ettirmiş.

Gelip gideni, arayıp soranı bol...

Bodrum halkının ve esnafının desteğinin farkında...

“Çete reisi olan bir adamın arkasında bu kadar destek olur mu? Yollarda benim gibi korumasız gezebilir mi” diyor. Önemli olanın halkın vicdanında aklanmak olduğunu söylüyor.

Coşkuyla Bodrum için yaptıklarını anlatıyor.

Bunca büyük ihaleyi ismine gölge düşürmeden yaptıktan sonra bir küçük pazaryeri ihalesinden suçlanmasının ağırına gittiğini ekliyor.

Suçlandığı konularda Danıştay’ın kendi lehine kararları olduğunu hatırlatıyor.

 

“Erdoğan’la ortak noktamız”

İçerde olmasının nedeni, herkesin söylediği gibi AKP’ye girmeyi reddetmesi mi?

O konuya girmiyor. Sadece şunu söylüyor:

“Tayyip Bey’le bizim bir ortak noktamız var: İkimiz de imkansızla mücadele ederek imkansızın mümkün olduğunu gösterdik. İnsanlara umut verdik.”

Asıl ağırına giden, tutuklanma şekli ve kolunda polislerle yolda, halkın önünde yürütülmesi olmuş.

Kemer Belediye Başkanı’nın benzer bir nedenle gözaltına alındığına, ama tutuksuz yargılandığına dikkat çekiyor.

“Bizi tutukladılar... Hem de öyle bir şekilde...” derken buruk...

“Neyse, bunu da yaşamak varmış” diye ekliyor.

Yeni paket doğrultusunda tahliye beklediğini söylüyor.

Ne var ki, görüşmemizden hemen sonra tahliye talebi reddediliyor.

Belediye başkanlığının da tehlikede olduğu, görevden alınabileceği söyleniyor.

Acaba o mu, yoksa Bodrum mu cezalandırılıyor?

 

“Sahipli dudaklar!”

İddianameyi okudum.

Diğerleri gibi; baştan sona ihbarlar ve telefon tapeleri...

İddianame, bir erotik roman girişini andıran diyaloglarla başlıyor:

Hüseyin: “Niyazi!”

Niyazi: “Efendim?”

Hüseyin: “Ya kardeş niye cevap vermiyon?”

Niyazi: “Meşguldüm ya... Buyur canım, dinliyorum.”

Hüseyin: “Valla öpecem yanaklarından, dudaklarından.”

Niyazi: “Dudaklarımdan mı?”

Hüseyin: “Hıı...”

Niyazi: “Benim dudaklarım sahipli kardeşim.”

TV’ye demeç jesti?

Peşinden akçeli konular başlıyor.

İddialardan biri şu:

Vural Öger’in Bodrum’daki otelinde kaçak yapılaşma var. Bununla ilgili soruşturma yürüyor. Ama Başkan, işlem yapmaya giden zabıtayı geri çektiriyor. Üstelik Öger’le otelinde yemek yiyor. Onun “jest olsun diye” ayarladığı Alman TV kanallarına demeç veriyor. Otelin çamaşır yıkama işini yapan şirkete de ortak olduğundan haksız menfaat sağlıyor.

Halbuki başkanın avukatlarına sorarsanız belediye otele, kaçak yapılaşma nedeniyle para cezası kesmiş, yıkım kararı alıp savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.

Hukuken ihtilaflı bir yapının sahibiyle o yapıda yemek yemek etik görünmüyor pek... Ama bu, bir belediye başkanını “çete lideri” ilan etmeye yeter mi?

İfade vermek için hazır beklerken polislerce derdest edilip cuma günü cemaatin önünden yürütülerek götürmeye yeter mi?

2 aydır tutuklu olmasına, görevden alınmasına yeter mi?

Ve belediyede işi olanlar söylesin:

Yolsuzluk ihbarları hep muhalif belediyelere mi gelir? İktidar belediyeleri çöpsüz üzüm müdür?

 

Bir haritanın belgelediği...

3 hafta önce Radikal’de yayımlanan haritaya dikkatinizi çekmek isterim.

Radikal, son 5 yılda AKP iktidarının belediyelerdeki yolsuzluk operasyonlarının haritasını çıkarmış.

Ne hikmetse bu harita, AKP’nin seçimde kaybettiği yerlerin haritasıyla tıpatıp aynı...

Buna göre yolsuzluk operasyonlarında en büyük darbeyi, kıyı şeridi ile Güneydoğu yemiş gibi görünüyor.

İzmir’den Muğla’ya, Bursa’dan Çanakkale’ye, Diyarbakır’dan Hakkâri’ye yerel yönetimlerin tam bir müfettiş kuşatmasına alındığı anlaşılıyor.

Bunun tesadüf olduğuna inanmamız mı bekleniyor?