Milliyet, iki gündür Wall Street direnişini manşetten veriyor.
Gerçekten de dünyanın gündemi bu...
Alışageldiğimiz eylemlere benzemiyor.
Protesto edilen finans sistemi kadar küresel bir tepki...
Ve o sistemin krizi kadar hızla yayılıyor.
Güngör Uras “Eylem tepkisel, ortak bir hedefi yok” diye yazdı.
Zuccotti Parkı’ndaki eyleme oğlu ve “Oğlum seninle gurur duyuyorum” pankartıyla katılan sevgili arkadaşım Kumru Toktamış ise, pazar günkü Star’da eylemin hedefindeki bu muğlaklığın, işgalcilerin en büyük avantajı olabileceğini yazıyor:
“Yarattıkları tartışma ortamı sayesinde yeni politikaların üretilmesine aracı olabilirler” diyor.
* * *
Kumru’nun vurguladığı gibi, bu eylemden “kapitalist sistem çöküyor” sonucu çıkarmak fazla iyimserlik olur.
Eylemciler içinde, pazar ekonomisi karşıtı Marksistler azınlıkta...
Çoğunluk ise son krizde varını yoğunu kaybetmiş işsizlerle, gelir dağılımındaki adaletsizliğe isyan eden öfkeliler...
Global protestonun nereye evrilebileceğini tahmin için nereden başladığını görebilmek lazım.
Bunun için derli toplu bir kılavuz önereceğim.
* * *
Bu yıl Oscar’da “En İyi Belgesel” ödülü alan “Inside Job”, 2008 krizinin doğuşunu anlatıyor.
Bunun bir kaza değil, 30 yıldır göstere göstere gelen bir tsunami olduğunu kanıtlıyor.
ABD’nin 1929 krizinden sonra, mali denetim sayesinde yaşayageldiği 40 yıllık istikrarın, 1980’lerde Başkan Reagan’ın başlattığı “finansal denetimsizlik”le nasıl çöktüğünü anlatıyor.
Kredi şirketleri üzerindeki mali denetimin kaldırılmasıyla, tasarruf sahiplerinin paralarının nasıl riskli yatırımlara yönlendirildiği, bu sayede Wall Street’in nasıl büyüyüp tekelleştiği, ölçüsüz zenginleştiği belgeleniyor.
Aldıkları riskler karşılığı ödüllendirilen finans sektörü, azgın iştahı sayesinde denetimsiz büyürken, siyasal sistemi de satın alarak, denetim getiren her türden düzenlemeyi engelliyor.
* * *
Sonunu gördük:
2008’de büyük balon patladığında, kuralsızlığın bedelini bugün sokakları dolduran “yüzde 99” ödedi.
30 milyon kişi işini kaybetti.
50 milyon insan yoksulluk sınırının altına düştü. Milyonlarcası evlerini, tasarruflarını yitirdi.
Ya bu krizi yaratan finansçılar?
Belgeselin yönetmeni Charles Ferguson’un Oscar töreninde ödülünü alırken söylediği gibi, “Krizi yaratanlardan bir tanesi bile hapse girmedi.”
Batan devler, kamuya devredildi.
* * *
Bu ipuçları, “Amerikan baharı”nın üretebileceği yeni politikaları tahmin etmemizi kolaylaştırıyor:
Daha kurallı bir piyasa ekonomisi...
Sıkılaştırılacak kamusal denetim...
Ve açılan yaraları tedavi edecek yeni sosyal politikalar...
Belgeselde Amerikan Merkez Bankası Başkanı’nı krizden sadece birkaç ay önce “Büyüyorsanız durgunluk olmaz. Büyümeye devam edeceğiz” dediğini izliyoruz.
Bir de global derecelendirme şirketlerinin, batışın eşiğine gelmiş şirketlere “Çok iyi durumdasınız” diyerek (A) verdiğini...
Krizin önemli sonuçlarından biri de bu:
Artık bizi, küresel sahtekârlarca tescillenmiş büyüme masallarına inandırmak çok zor olacak.