Ergenekon davasında üst üste yaşanan gelişmeler dikkatlerin Kürt sorunundan uzaklaşmasına neden oluyor. Halbuki BDP’nin başlattığı “sivil itaatsizlik” kampanyasıyla birlikte Kürt sorununda önemsenmesi gereken gelişmeler ve değişiklikler yaşanıyor. BDP’nin sivil itaatsizlik eylemlerinin ve buna bağlı olarak başta Güneydoğu olmak üzere ülkenin dört bir yanındaki gerginliğin, genel seçimlerin yaklaşmasına paralel olarak tırmanacağını kolaylıkla öngörebiliriz.

Sonuçta Kürt sorununu dert edinenlerin önünde şu soruların durduğunu söyleyebiliriz:

1) BDP neden böyle bir kampanya başlattı?

2) BDP şu ana kadar kampanyada belli bir başarı elde edebildi mi?

3) AKP (ve hükümet) kampanyaya nasıl bakıyor?

4) Bu kampanyanın seçimlere nasıl bir etkisi olabilir?

Arap ayaklanmalarından kopya

İlk sorudan başlayacak olursak, karşımıza yine İmralı, yani Abdullah Öcalan çıkıyor. Öcalan’ın Tunus ve Mısır başta olmak üzere Ortadoğu’daki ayaklanmalardan ilham alarak taraftarlarını “sivil itaatsizlik” eylemleri düzenlemeye çağırdığını ve BDP’nin de kısa sürede bu talimatı yerine getirdiğini biliyoruz. Zaten “demokratik çözüm çadırları” da son Arap ayaklanmalarından apartma. Ayrıca BDP ve DTK (Demokratik Toplum Kongresi) yetkilileri her vesileyle Türkiye’de, Arap ülkelerinden daha etkili gösteriler düzenleyebileceklerini söylüyorlar.

Ancak çok hayati bir farkı ıskalıyorlar: Arap ayaklanmalarının hemen hiçbirinin ardında, bizdeki Kürt siyasi hareketi gibi güçlü, deneyimli ve son derece örgütlü bir muhalefet hareketi yok. Hatta bu ülkelerdeki son gösterilerin öne çıkan yönünün bu “kendiliğindenlik” olduğu ileri sürülüyor. Dolayısıyla Kürt hareketinin, Arap ayaklanmalarından kopya çekmesinin başlıbaşına bir hata olduğunu söyleyebiliriz.

Medyanın ilgisizliği

Buradan ikinci soruya geçebiliriz. Sadece Güneydoğu’da değil Batı’da da birçok “sivil itaatsizlik” eylemi düzenlenmiş olmasına rağmen bunlar genel kamuoyunun pek ilgisini çekmedi. Hatta ilk günlerde bazı BDP’lilerin kimi fevri çıkışları nedeniyle bu kampanyanın ülkenin batısında daha baştan antipati topladığı da söylenebilir. BDP’liler eğer sadece kendi tabanlarına sesleniyorlarsa bunda bir sorun olmayabilir. Ama Kürt olmayan toplum kesimlerini ikna etmek gibi bir dertleri varsa (ki olduğunu söylüyorlar), şu ana kadar belli bir “başarı”dan söz etmek zor. Kuşkusuz kampanyanın yeterince ilgi yaratmamasında medyanın tavrı etkili, kimi durumda da belirleyici. Medyanın kampanyaya mesafeli olmasının bir nedeni, iç ve dış gündemin zaten hayli yoğun olmasıdır. Öte yandan Kürt hareketinin “sivil” faaliyetlerine, güvenlik güçleriyle çatışma durumları hariç, büyük medyanın zaten geleneksel olarak pek ilgi göstermediğini de biliyoruz. Medyanın, hükümetin “sivil itaatsizlik” kampanyasından son derece rahatsız olması nedeniyle de ilgisiz kaldığı tabii ki ayrı bir gerçektir.

Hükümetin tavrı

“Hükümet neden böyle davranıyor?” diye sorulacak olursa, ilk olarak “Çünkü iktidar partisi seçimlere mümkün olduğunca az gerilimle girmek istiyor” cevabını verebiliriz. İkinci olarak, BDP’nin dile getirdiği dört talebe AKP’nin, hele seçimler bu kadar yaklaşmışken, bir şekilde pozitif cevaplar vermesi, bu partinin Güneydoğu’daki oylarını belki biraz artırabilir ama ülkenin geri kalan kısımlarında daha ciddi kayıplara yol açma riski de mevcut.

Son soruya gelecek olursak, “sivil itaatsizlik” kampanyasının, BDP tabanını daha da genişletip daha da kemikleştirdiğini düşünüyorum. Bunun sandığa yansıması muhakkak olacaktır. Yani bir sonraki Meclis’e geçen seferkinden daha fazla BDP kökenli bağımsız milletvekilinin gireceğini tahmin etmek zor olmamalı. Ama çok daha önemli olan şu: İlk kez bir yasal Kürt siyasi partisi, bütün eksik ve zaaflarına rağmen ilk kez ülke çapında uzun soluklu bir “sivil” kampanya yürütüyor. Buradan edindikleri deneyimi, güçlü bir TBMM grubuyla seçim sonrasına taşırlarsa Kürt sorununa hiç olmadıkları kadar damga vurabilirler.