Bu köşede yazmaya başladığımda maksadım sinema üzerine haftalık yazmaktı.

Ancak Sayın Erdoğan ve değerli nazırlarının, insanların temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayan icraatlarına her gün bir yenisi eklendiği için bize de başka konularda yazı yazma fırsatı ne yazık ki düşmemekte.

Bir zamanlar, İstanbul’da bir talebe yurdunda kalan öğrenciler derslerinin ağır olmasından kaynaklı geceleri uyumadan sabaha kadar ders çalışırlar. Bu çalışmalarını da mum ışığını kullanarak sürdürürler. Mum satın alma görevini de nöbetleşe yerine getirirler. Her gün sırası gelen öğrenci, toplanılan parayla, gidip bakkaldan mumları alıp gelir. Ancak aralarında kurnaz biri, eriyen mumları bir birine ekleyip yeni mum diye arkadaşlarına yutturmaya çalışır. Mum parasını da cebine koyar. Bu mumlar ise yenilerinden çok daha çabuk bittiği için arkadaşları kısa süre sonra durumu fark eder. Ve kurnaz arkadaşını sorguya çekerler.

“Efendi bizim aldığımız mumlar sabaha kadar yanarken seninki yatsı vaktinde bitiyor. Bunun sebebi nedir?” diye sorarlar.

Kurnaz öğrenci suçlamayı kabul etmez:

“Bakkal mumların boyutunu kısaltmış demek ki” diye cevap verir.

Ancak arkadaşları bu cevaba inanmaz. Ve aralarından sinirlenen biri:

“Hadi ordan! Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” der.

Rivayete göre meşhur atasözümüzün hikâyesi budur.

Ancak artık ülkemizde bu atasözü değişikliğe uğradı. Yalancının mumu insanlar ölene kadar yanacak herhalde.

Başbakan bu ülkede yaşayan farklı kesimlerden oy almadan tek başına iktidar olamayacağının hep bilincinde oldu. Bu yüzden Kürtlerden, Alevilerden, Sosyalistlerden, demokratlardan, liberallerden de oy alabilmek için içi boş süslü vaatlerde bulundu hep. Kâh Kürt açılımı dedi; kâh Alevi açılımı. Kâh Erdal Eren’den bahsedip darbecilerin yargılanacağını söyledi.

Bunları o kadar ustaca dile getirmiş ki hala bu sözlere inanan ciddi bir kesim var.

Ancak artık Başbakan ve hükümetinin Türkiye’nin temel meselelerini çözeceği iddiasında bulunmak kolay değil.

Sayın Başbakanın bu güne kadar söylemleri çözüm odaklı değil, karşısındaki en küçük muhalefeti bile tasfiye odaklı oldu.

Bu yüzden olacak ki içine sindiremediği, yapmak istemediği her türlü vaatte bulundu. -Ki bunun karşılığı YALAN’dır.- Ancak her türlü vaadinin sonucu aynı oldu. Kitlesel tutuklamalar, teşhirler, ölümler.

Son olarak Almanya’da hepimizin gözlerinin içine baka baka -aynı zamanda hepimizi aptal yerine koyarcasına- cezaevlerinde bir kişi dışında ölüm orucunda olan kimse yoktur dedi. Herkes her şeyi yiyebiliyor dedi. Almanya’dan Türkiye’ye güzel bir mum yakıp gönderdi.

Başbakan yaktığı mumlarla suç işliyor. Çünkü yalan söylüyor. İnsanlık hukukunu hiçe sayarcasına cezaevindeki tutsak eylemcileri ölmeye tahrik ediyor. Bakanları da müdahale edileceği sinyallerini veriyor.

Sayın Başbakan Cumhurbaşkanlığı öncesi müzakereyi küçümseyen sert bir siyasi anlayışla milliyetçi oylara oynuyor. Farklı düşünen insanları mumlar yakarak oyalamaya çalışıyor. Ancak Başbakan’ın mumlarının bedeli ağır oluyor.

İnsan ölüyor, sakat kalıyor. Toplum acı çekiyor.

Sayın Başbakan birazcık uzun vadeli düşünebilse mumları söndüren tablonun bir gün ampülü de söndüreceğini idrak edebilir. Ancak şu an ki ruh hali bundan çok uzakta.

Temennim odur ki Başbakan’ın Almanya’da yaktığı mum bu sefer insanlar ölmeden söner.

Cezaevlerinden gelecek ölüm haberlerinin Türkiye’ye bedeli ağır olacaktır.

Sorumluluk her ne kadar hükümette olsa da bedelini ödeyecek olan Türkiye’de yaşayan halklardır.

Bu sefer ölümler olmadan Başbakan’ın mumlarını söndürebilecek miyiz?