İki gündür Türkçe gazete görmemiştim. Haydi itiraf edeyim T24’e de girmemiştim. İş fena bastırmıştı; soluk alacak vaktim yoktu. Hukukumuzun epey eskiye dayandığı bir Alman gazeteci arkadaş telefon etti. Beni Türkiye’de sanıyor ve kafasına takılan bir konuyu aydınlatmaya çalışıyordu. 


Kestirmeden sordu:

- Ana muhalefet partisinin halkı sokakta, mahallede direnişe geçmeye çağırmasının anlamı ne? Ne oluyor ya da ne oldu da... Hani Tunus, Mısır derken...

Aramızda yıllara dayanan bir güven var. Tutup yuvarlak laflarla soruyu geçiştiremem. Harbiden açıkladım: 

- Türkiye’de değilim ve dediğin çağrıyı bilmiyorum... 

Sorusunu cevaplayabileceklerini düşündüğüm bir kaç meslektaşın telefon numarasını verip telefonu kapattık...

Tramvay durağında beni aldı bir düşünce.

Sahiden Türkiye’de acep ne oldu? Ne oldu da ana muhalefet partisinin yiğitleri bizi iktidara karşı meşru direnişe çağırmaktalar?

Mesela Mutki’deki kazılardan ha bire kafatasları, yurttaş kemikleri çıkmasına rağmen, olup biteni  sanki Güney Amerika’da Aztek uygarlığından kalma kazılarmış gibi seyirci kalan AKP’yi harekete geçirmek için çareler tükendi de bizi direnişe mi çağırıyor CHP’li vekillerimiz?

Yok canım... Niye bütün çareler tükenmiş olsun. Direniş çağrısı yapacaklarına giderler Mutki kazılarının başına dikilirler, kamuoyunun dikkatini oraya kilitlerler ve AKP de ayağını sürüye sürüye de olsa kımıldar...

Tramvay kalktı. Beni kıvrandıran meraklı sorular bitmiyor.

Ulan acaba askerler  “Şimdi yapmazsak bir daha hiç yapamayız” deyip tankları filan mı harekete geçirdiler ? AKP’li mollalar, daha önceleri yaptıkları gibi korkup pıstılar da sosyal demokrasiye gönül vermiş CHP’li vekillerimiz bizleri bir askeri darbeye karşı direnişe mi çağırıyorlar?

Bak o zaman sahiden de direniş zamanıdır. Ben de bu tramvayla evin önünde inmemeli; iki durak daha gidip tren istasyonunda inmeli; apartopar havalimanına yetişmeli ve ülkenin yolunu tutmalıyım...

İyi ama böylesine önemli bir olay Avrupa medyasına mutlaka yansırdı. Onların birinci sayfalarında bugün ve dün sadece Mısır’da olup bitenler vardı. Yani bu olasılık da mümkün değil...

Kaldığım evin durağına geldik. İndim. Bilgisayarı açtım. T24’e girdim. Onda eksik bir şey kaldıysa kaygısıyla  başka gazetelerde de turladım ve...

CHP vekillerimizin açıklamalarından AKP’nin yüksek yargıda yapmak istediği değişikliklerle ilgili olarak ülkenin faşizme sürüklenmekte olduğunu öğrendim. Hitler’in sadece nazi yargıçların görevlendirildiği “Halk Mahkemeleri”ne (Volksgerichte) benzer mahkemeler kuruluyormuş...

Haaa bak, bu durumda  direniş hem hak, hem görevdir. Öyle “meşru” yani yasalara uygun bir direniş filan anlamam.Çünkü iş Hitler’in halk mahkemelerine benzer yargı kurumları oluşturma noktasına varmışsa, ki CHP’li vekillerin çağrısından ben bunu anlıyorum, buna artık “Faşizm geliyor” değil, düpedüz “Faşizm geldi” denir. Faşizme karşı da meşru, yasal, demokratik direnişler filan sökmez. Harbiden barikata çıkmaktan başka çare işe yaramaz...

Eğer durum sahiden de CHP’li yiğitlerin dediği gibiyse ben yarından tezi yok uçağa atlayıp geliyorum. Uçak yoksa trene binerim; o da olmazsa bir bisiklet filan uydururum kendime...

Faşizme yine yurtdışında yakalanıp bir on iki yıl daha siyasal göçmenlik yapmaya hiç ama hiç niyetim yok. Gelir, barikata çıkar, gücümün yettiğince döğüşürüm faşistlerle...

Barikatta herhalde direniş çağrısı yapan yiğitleri de bulurum...