Benim grip destekli nezlem (ya da tersi) hâlâ geçmedi ama yine de mutluyum. Çünkü şu “O kitap” fırtınası geçti. Şimdi ilgilenen herkesin bilgisayarında kitabın tam metni var. Tamam, henüz bitmemiş bir kitap; yazan “içerde” olmasaydı ekleyecekleri, çıkaracakları, ayıklayacakları vardı. Ama fırtına öylesine şiddetli esti ki ham haliyle de olsa kitabın yayınlanması zorunluk kazandı.

İyi oldu. Bir kere sahtesini pazarlayıp ilgi çekmek, hatta ceplerden para çekmek hesabında olanlar artık avuçlarını yalıyor. Dahası merak eden herkes kitabı okudu; okuyor. Kimi beğendi kimi yetersiz buldu, kimi “Düş kırıklığı; bu kitap gibi bir sürü kitap var piyasada” dedi; kimi “Yazanın eline sağlık olup bitene toplu bir bakış sağladı” deyip alkış tuttu.

Silivri’ye (doğal olarak) ulaşamayanlar nedense beni Ahmet Şık’a vekil tayin edip bilgisayarımı e-mail bombardımanına uğrattı.

Şöyle oldu, böyle oldu... Ama o konu bitti. 

İyi oldu. Ülkenin çok yakıcı sorunları önümüzde dururken haftalardır çıkmamış, çıkmadan yasaklanmış bir kitabı tartışmaya zorlandık. Tartışma öylesine sapkın rotalarda yürütüldü ki “Ahmet Şık’tan Ergenekoncu olmaz. Ergenekon zihniyetine hizmet etmesi hiç olmaz. Ama diyelim öyledir, peki bütün yapıp edilen sadece bir kitap yazmaksa bu nasıl suç olabiliyor” sorusu da güme gitti ve 2011 yılı Türkiye’sinde de bir kitap bir terör aracı sayılabildi...

Sayanları, saydıranları utançlarıyla baş başa bırakalım ve...


*    *    *

...Ve gündeme dönelim.

Çok ciddi ve çok yakıcı gündeme...

68 gün geçecek ve 69. gün sandık başına gidilecek. Cumhuriyet tarihinin en kritik ve önemli seçimlerinden birine...

Öyle, çünkü o seçimden çıkacak Meclis yeni bir anayasa yapacak...

O anayasa önümüzdeki yılların Türkiye’sini biçimlendirecek, kurumlarını oluşturacak. Demokrasinin sınırlarını çizecek; özgürlüklerin çapını, çerçevesini belirleyecek...

Yeni anayasa 12 Eylül Anayasası’nı çöpe atacak bir anayasa mı olacak, yoksa 12 Eylül Anayasası üstünde bir kaç makyajla göz mü boyanacak; daha kötüsü ölümü gösterip sıtmaya razı mı edecek? 

Besbelli ki bu gündem üstünde çok yazılacak, çok tartışılacak. Özellikle “Kime oy vermeli” sorusu üstünde besbelli fırtınalar kopacak. 

Peki, karşımıza çıkıp biz yurttaşlardan oy isteyenlere nasıl bakacağız?

Sizi bilemem ama benim temel talebim pek yalın: Bana Anayasanı göster !

Sosyalist solun bu seçimlerde sesinin gür çıkmayacağı belli. Ama demokrasinin sesinin gür çıkmasına çok katkılı olabileceği de kesin. Demokrasinin ete kemiğe bürüneceği temel metin ise anayasadır.

O yüzden seçime doğru kişisel sloganım pek yalın: Bana Anayasanı göster!