Dün gün boyu ve akşam ve gece televizyon seyrettiyseniz farkettiniz bütün haber kanalları neredeyse tek konuya kilitlenmişti: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanıp demir parmaklıklar ardına gönderilmesine; savcının kamuoyunu aydınlatmayı mı, yoksa bu olayla ilgili eleştirel tutum alanlara aba altından sopa göstermeyi mi amaçladığı tartışmalı açıklamasına; her iki meslektaşa savcılık sorgusunda sorulanlara ve cevaplarına...

Kimileri “Belki savcının da bir bildiği vardır. Sabırla beklemek lazım. Hele bir iddianame açıklansın” dediler. Kimileri özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in her şey olabileceklerini ama “Ergenekon” denen örgütün üyesi, militanı, sempatizanı, yandaşı filan olamayacaklarına inandığını söyledi; kimileri tersine... 

Tamam Ahmet Şık’ı tanırım. Nedim Şener’i az tanırım. İkisinin de Oda Tv’yi yayınlayan ekibin savunduğu siyasal çizgiye ve uyguladıkları gazetecilik tarzına temelden ve tümüyle  karşı olduklarının dolaysız tanığıyım. Dolayısıyla o ekiple dolaylı ya da dolaysız işbirliği yapmalarının olanaksızlığına da inanıyorum.

Ama bu fazla bir anlam taşımıyor. Asıl derdim de zaten bu değil. Ahmet Şık’la Nedim Şener’in bir süre mahpus damında kalmaları da beni derin kederlere boğmuyor. Bu iki genç arkadaşımın meslek deneyimlerine tatsız ama değerli bir halka eklendi diye düşünüyorum. (Tabii onlar ne düşünüyor bilemiyorum).

Buna karşılık Türkiye’nin önüne çıkmış harikulade bir fırsatın, vesayet rejiminin belinin kırılabileceği; Türkiye için iyi olana ancak kendilerinin karar verebileceğine inanmış sapkın düşünceleri benimseyenlerin darbelere yönelmelerine ya da darbelere bel bağlamalarına son verebilecek bir fırsatın göz göre göre etkisizleşmesi, hedefinden sapması, Türkan Saylan olayında olduğu gibi neredeyse bilinçili bir ısrarla at izinin it izine karıştırılması beni kederlendiriyor, öfkelendiriyor, kaygılandırıyor...

Cinayetler işlemekten, darbeler hazırlamaya, darbe ortamı yaratmak için planlar hazırlamaktan demokrasi ve özgürlük düşmanı bir ideolojik gömleği Türkiye’ye giydirmeye kalkışanların yargılanması, kanıtlanırsa cezalandırılması elbette dileğimdir.

Ama bu hedeften adım adım sapılıp, farklı düşünenleri, AKP iktidarına siyasal, ideoloji ve programatik olarak itirazı olanları da aynı sepete doldurup susturma yolunda adımlar atılıyorsa; “Canım bunlar teferruat; kurunun yanında bazen yaş da yanar” gibi mazeretlerin ardına gizlenme yoluna gidiliyorsa buna göz yummak bir demokrat ve yurttaş için suçtur

Bu kaygı, bu öfke, bu keder sadece son iki üç gün içinde olup bitenlere bakarak doğmuyor. Çok iyi bir örnek var: Türkan Saylan’ın gözaltına alınması, evinin basılması, aranması, Ergenekon çeteleriyle irtibatlandırılmaya kalkışılması...

O zaman da yazıldı, bugün de yazılıyor, yazılacak. Böyle bir yönelim bugünkü iktidardan farklı düşünen ve davrananlara yönelik bir rövanşizmdir (=intikamcılık) ve ne yaparsanız yapın bunu hukukla bağdaştıramaz, hukukun içinde açıklayamazsınız.

Eğer Silivri’de bir Yassıada oluşturma hesapları varsa, kimler susar, kimler alkışlar bilemem; ama bu ülkenin demokratlarının, milliyetçilik batağına düşmemiş solcularının buna seyirci kalmayacağını bilirim, biliyorum.

Kimse bu ülkenin demokratlarını, solcularını veba ile kolera arkasında bir seçime zorlamasın.

Ergenekon dosyasının kapağı kaldırıldığında buna destek veren, onaylayanlara yönelik “Vaaaay, AKP’li oldun, cemaatçılara yanaştın” gibi akıl fukarası sataşmalar bizleri ne kadar etkilemezse, Ergenekon davasını fırsat bilip farklı düşünenlere yönelik cadı avları düzenleyenlere karşı çıkınca “Vaaaaay, demek sen de Ergenekoncu, milliyetçi oldun” karalamaları da bir o kadar etkilemez.

Nasıl veba ile kolera arasında tercih yapmayı reddedip tıp biliminin yanında saf tutarsak; Ergenekoncu, darbeci çetelerle siyasal islamcı, cemaatçi çeteler arasında tercih yapmayı reddeder ve demokrasiden ve hukuktan yana saf tutarız.

Ötesi vız gelir tırıs gider. Hüner, at izi it izine karıştırılıyorsa bundan yakınmak değil at izi ile it izini ayırdetmektir. Demokrasiye bağlılığınız ilkeselse at izi ile it izini ayırdetmek hiç de zor değildir. Her iki izi birbirine bilerek, bilmeyerek karıştıranlarla yaşamın her alanında mücadele etmekse yurttaşlık ödevimizdir, demokratlık görevimizdir...