Tunuslu İslamcı lider Raşid el Gannuşi demokrasiye geçiş sürecinde sistem ile özgürlükleri aynı anda korumak gibi bir işin üstesinden gelmeye çalışıyor. El Gannuşi, Gül’e “Türkiye İslamiyeti terörizm algısından kurtaran önemli bir tecrübedir. Bir övünç kaynağıdır” dedi.

Önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuşma yapacağı Ulusal Kurucu Meclis’e girdiğimizde aşırı sayıda Tunus bayrağı bulunması dikkatimizi çekti. Meğer “Selefiler” diye adlandırılan radikal İslamcı gruplardan bir şahıs, bir üniversite binasındaki asılı Tunus bayrağını indirip yerine siyah bir bayrak asmış ve bu da ülkede geniş çaplı tepkilere yol açmış. Meclis’i bayraklarla donatan milletvekillerinin laik eğilimli partilerden olduğunu belirtmeye gerek yok, ancak çoğunluğu oluşturan İslamcı parti Ennahda’nın mensupları da bu milliyetçi tepkinin gerisinde kalmamaya özen gösteriyorlardı. Tıpkı, yine İslamcı olmayan milletvekillerinin birden okumaya başladığı milli marşı onlardan daha gür sesle eşlik etmelerinde olduğu gibi.

Meclis’te Ennahda’nın milletvekilleriyle sohbet ettiğimizde, yeni anayasanın en kritik konusunun “şeriat”a doğrudan referans verilip verilmeyeceği olduğunu teyit etme imkanı bulduk. Tunus’ta tüm partiler anayasada İslam dinine referans vermekte anlaşmışlar fakat “şeriat” konusunda ciddi bir tartışma sürüyor. Ennahda’nın, diğer partilerden gelen direnç nedeniyle bu konuda geri adım atması muhtemel. Nitekim dün sohbet etmek imkanı bulduğumuz Ennahda lideri Raşid El Gannuşi bu konudaki sorumuz üzere “Herhangi bir devlet Müslümanları yönetiyorsa İslam dinine, Hıristiyanları yönetiyorsa Hıristiyanlığa saygılı olmalıdır. Fakat her şey şeriatta yer almaz. Pekçok şey aklımıza bırakılmıştır. Önemli olan adaletin tatbikidir. Allah peygamberleri adalet için göndermiştir” diye konuştu.

Selefi korkusu heryerde

Cumhurbaşkanı Gül, dün öğlene doğru Sadıki Koleji’ni ziyaret etti. Mekteb-i Sultani’den (Galatasaray Lisesi) birkaç yıl sonra, ona benzetilerek kurulan ve Fransızca eğitim verilen bu okulda dört öğrenciyle sohbet ettim. Kendilerini “laik” olarak tanımlayan bu öğrenciler, devrim hakkında “iyi yönleri de var, kötü yönleri de” diye konuştular. “Kötü olan ne?” diye sorduğumdaysa hep bir ağızdan “Selefiler” cevabını verdiler. Özellikle başı açık kız öğrenciler Selefilerden çok korkuyor. “Peki Ennahda?” sorusunaysa, seçimlerden birinci çıkan İslamcı partinin kendilerini korkutmadığı cevabını verdiler.

Sadece Tunus değil, Mısır, Libya ve Suriye gibi Arap Baharı’nın etkisinin hissedildiği tüm ülkelerde karşımıza çıkan Selefilik sorununun önimüzdeki günlerin temel tartışmalarından olacağı anlaşılıyor. Bu ülkelerde İslamcı partilerin öne çıkmasından rahatsız olan kesimlerin Selefileri bir koz olarak görüp abarttıklarını görüyoruz. Öte yandan “ılımlı” İslamcılardan bazıları da “eğer bizi engellerseniz Selefiler başınıza daha büyük bela olur” diye konuşabiliyorlar.

Kolay kolay marjinal olarak adlandırılamayacak olan bu radikal oluşumlar hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda Cumhurbaşkanı Gül, önce “Bu tür hareketler ancak yeraltında var olabilir, yerüstünde başarılı olamazlar” dedi, ardından şöyle devam etti: “Bu tür oluşumlar ve onların eylemleri dindar insanları zan altında bırakır, hayatlarını zehir eder ve dindarlığın yayılmasını engeller. Bunun en çok farkında olanlarsa din adamları ve siyasetçilerdir.”

Nitekim Gannuşi’ye “Ne yapacaksınız bu Selefileri?” diye sorduğumda şu cevabı verdi: “Onlar oğullarımız ve kardeşlerimizdir. Çoğu da iyi insanlardır. Onlarla diyaloğa önem veriyoruz, kendilerini ikna etmeye çalışıyoruz. Fakat eğer başkalarına saldırırlarsa onlara da tabii ki yasalar uygulanır.”

Arap baharı-AKP ilişkisi

Tunus izlenimlerini Gannuşi ile bitirmek istiyorum. Kendisine ilk olarak neden devlette herhangi bir makamı üstlenmediğini sorduğumuzda “Bu görevleri üstlenebilecek çok kardeşimiz var ama benim yaptığımı çok kişi yüklenemez” dedi ve kendi görevini “düşünce üretmek ve siyaseti yönlendirmek” olarak tanımladı. Gannuşi kendisinin de belirttiği gibi, klasik ir siyasetçi değil, öncelikle bir düşünür. Örneğin tam 7 kitabı dilimize çevrildi ve görüşleri ülkemiz İslamcıları arasında tartışıldı, kısmen benimsendi.

Gannuşi’nin Türkiye’yi yakından izlediğini, Erbakan başta olmak üzere Türkiyeli bazı İslamcı şahsiyetlerle iyi ilişkileri olduğunu biliyorduk. Dolayısıyla dün sabah yaptıkları görüşmede Cumhurbaşkanı Gül’e “Türkiye İslamiyeti terörizm algısından kurtaran önemli bir tecrübedir. Bir övünç kaynağıdır. Arap baharı da Türkiye tecrübesinin bir uzantısıdır” demiş olmasına şaşırmıyoruz.

Gannuşi, demokrasiye geçiş sürecindeki yeni Tunus’un sistem ile özgürlükleri aynı anda korumak gibi zor bir işin üstesinden gelmeye çalıştığını söylüyor ve şöyle konuşuyor: “Polis jopuna başvurmadan rejimi nasıl koruyabiliriz, onu çözmeye çalışıyoruz.”

Tabii bir diğer vahim sorun da yüzbinlerce işsiz. Eğer ekonomi belli bir düzene giremezse Tunus’taki devrim, demokrasi, hukuk devleti arayışları bir anda geride kalabilir.

Ancak üç günlük gezideki izlenimlerimden hareketle Tunus’un zorlukların üstesinden gelmesinin imkansız olmadığını söyleyebilirim. Özellikle Kurucu Meclis’te tanık olduğum o samimi heyecanın Tunus’u demokrasiye taşıyabilecek bir potansiyelin dışavurumu olduğunu düşünüyorum.